Kıyıda Bir Ağacın Direnişi

Karaburun Saipaltı’nda, denize yaklaşık yirmi metre uzaklıkta, çıplak kayalıkların arasında tek bir ağaç var.

Cumhuriyet’ten eski, asırlık bir ardıç ağacı…

Çevresinde ot bile yok.

Yıllardır dalgalara, lodosa, poyraza, tuzlu suya, dayanılmaz koşullara tek başına direniyor.

Özellikle sıkıldığımda, yalnızlaştığımda balıkçı barınağına uzanır ona bakarım, düşünürüm, konuşurum…

O ayakta duruşu, direnişi, mücadelesi ne kadar da anlamlı.

Varlığı, yaşam dersi gibi. Tutun hayata der gibi…

Güç verir, sıkıntılarımı siler, biraz daha iyi ayrılırım yanından…

Memleketin yeni sancılarla yüz yüze geldiği anlarda, iktidarın akıl almaz her bir yeni girişiminde can sıkıntısı. E kaygıyla birlikte aklıma düşer o ağaç.

Yeniden bir yaşam sorgulaması…

Bir direniştir yaşam, mücadeledir. Yok öyle teslim olmak, kaçmak, çekip gitmek, yılmak.

“Artık yazacak bir şeyim yok” diye kalemini bırakan sevgili yazar. Seni anlıyorum ama doğru bulmuyorum.

Sana “gitme” diyen binlerce okurunu kendin gibi yılgınlığa, yalnızlığa sürüklemeye hakkın var mı acaba?

Düşün, kararın yalnız seni bağlamıyor, binlerce insanı da ilgilendiriyor…

Mesele nedir?

Kıyıda direnen o ağaç gibi tek ve hür yaşamak.

Köyümüzün sırtındaki dağlarda bir orman gibi kardeşçesine olmak…

Unutmamalı.

Bütün canlılar yaşamak için direnir.

İnsanlık tarihi binlerce yenilgi ve yıkımla dolu.

Ama insanın insanlaşma mücadelesi sürekli evrildi, büyüdü, gelişti.

Bu uğurdaki hiçbir çaba boşa gitmedi.

Bazen bir insan ömrü, emeği, beklentilerini, isteklerini karşılamaya yetmedi. Evet yaşam dün ve bugündür ama yarındır da. Daha iyi, daha güzel, daha mutlu, eşit, adil sömürüsüz bir dünya umudu, beklentisi sönebilir mi?

Umutsuz yaşanabilir mi?

Masum, temiz ve haklısın. Yılma, yıkılma, bırakma…

O zor ve imkânsız koşullarda bu topraklardaki Kurtuluş Savaşı’nı anımsa.

Hayata, insana, mücadeleye inan.

Ahmed Arif’i duy, Anadolu:

“Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne – üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,

Namuslu, genç ellerinle.

Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte

Her biri vazgeçilmez cihan parçası.

Kaç bin yıllık hasretimin koncası,

Gözlerinden,

Gözlerinden öperim,

Bir umudum sende,

Anlıyor musun?”

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın

Kıyıda Bir Ağacın Direnişi

Karaburun Saipaltı’nda, denize yaklaşık yirmi metre uzaklıkta, çıplak kayalıkların arasında tek bir ağaç var.

Cumhuriyet’ten eski, asırlık bir ardıç ağacı…

Çevresinde ot bile yok.

Yıllardır dalgalara, lodosa, poyraza, tuzlu suya, dayanılmaz koşullara tek başına direniyor.

Özellikle sıkıldığımda, yalnızlaştığımda balıkçı barınağına uzanır ona bakarım, düşünürüm, konuşurum…

O ayakta duruşu, direnişi, mücadelesi ne kadar da anlamlı.

Varlığı, yaşam dersi gibi. Tutun hayata der gibi…

Güç verir, sıkıntılarımı siler, biraz daha iyi ayrılırım yanından…

Memleketin yeni sancılarla yüz yüze geldiği anlarda, iktidarın akıl almaz her bir yeni girişiminde can sıkıntısı. E kaygıyla birlikte aklıma düşer o ağaç.

Yeniden bir yaşam sorgulaması…

Bir direniştir yaşam, mücadeledir. Yok öyle teslim olmak, kaçmak, çekip gitmek, yılmak.

“Artık yazacak bir şeyim yok” diye kalemini bırakan sevgili yazar. Seni anlıyorum ama doğru bulmuyorum.

Sana “gitme” diyen binlerce okurunu kendin gibi yılgınlığa, yalnızlığa sürüklemeye hakkın var mı acaba?

Düşün, kararın yalnız seni bağlamıyor, binlerce insanı da ilgilendiriyor…

Mesele nedir?

Kıyıda direnen o ağaç gibi tek ve hür yaşamak.

Köyümüzün sırtındaki dağlarda bir orman gibi kardeşçesine olmak…

Unutmamalı.

Bütün canlılar yaşamak için direnir.

İnsanlık tarihi binlerce yenilgi ve yıkımla dolu.

Ama insanın insanlaşma mücadelesi sürekli evrildi, büyüdü, gelişti.

Bu uğurdaki hiçbir çaba boşa gitmedi.

Bazen bir insan ömrü, emeği, beklentilerini, isteklerini karşılamaya yetmedi. Evet yaşam dün ve bugündür ama yarındır da. Daha iyi, daha güzel, daha mutlu, eşit, adil sömürüsüz bir dünya umudu, beklentisi sönebilir mi?

Umutsuz yaşanabilir mi?

Masum, temiz ve haklısın. Yılma, yıkılma, bırakma…

O zor ve imkânsız koşullarda bu topraklardaki Kurtuluş Savaşı’nı anımsa.

Hayata, insana, mücadeleye inan.

Ahmed Arif’i duy, Anadolu:

“Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne – üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,

Namuslu, genç ellerinle.

Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte

Her biri vazgeçilmez cihan parçası.

Kaç bin yıllık hasretimin koncası,

Gözlerinden,

Gözlerinden öperim,

Bir umudum sende,

Anlıyor musun?”

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın