Halkımız, içeride dışarıda, iktidarın ülkeyi açmaza sokan politikalarının mağdurudur.
“Yeni Osmanlı” hayalleriyle “lider ülke” derken, derin bir yalnızlığa bürünen, sığınmacılar gibi devasa bir sorunla karşılaşan ülkemizdeki yönetim, iyiden iyiye tıkandı.
Ortadoğu’da kurulan denklemler Türkiye’nin sıkıntısını büyütüyor.
İçeride çözüm süreci derken birden ve yeniden tırmanan terör belası, kâbus gibi toplumun üstüne çöktü.
Sorumlusu AKP iktidarı ve PKK unsurlarıdır…***Şimdi ne olacak?
ABD, PKK’nin uzantısı YPG’nin terör örgütü olmadığını açıkladı.
Böylece sahadaki gerçeklik ve işbirliği, resmi açıklamayla kâğıt üstünde tescillendi.
Öte yandan Rusya, Suriye’deki askeri varlığını büyütüp dünya kamuoyunda alenileştirdi.
Bir başka küresel güç Almanya, sığınmacılar sorunu nedeniyle Merkel’in ağzından Esad’lı çözümlere yöneldi.
Türkiye kamuoyunda zaman zaman küresel güçlere “hort zort” çekenler, çaresizlik içinde şimdi.
İncirlik örneğinde olduğu gibi, Batı’nın istemlerini onaylamak zorunda kalıyorlar.
Bakar mısınız…
Bir yandan YPG’yi terör örgütü saymayan ABD’nin yanlış yaptığını söylerken, Rusya’nın Esad konusundaki tutumunun belirsiz olduğunu öne sürüyorlar.
Daha ne olsun, Rusya bütün ağırlığını Esad’dan yana koydu. ABD senin terör örgütü saydığını, akladı.
Kendi kendini kandırma ya da iç kamuoyunu oyalama stratejisidir iktidarın yaptığı…***Gerçekler dayatıyor.
Nitekim düne kadar Esad’lı bir çözümün asla olamayacağını savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, vidaları gevşetti.
Bayram namazından sonra yaptığı açıklamada bu kez “Esad’sız bir sürecin olması ya da bir geçiş sürecinde belki Esad ile gidilme diye bir şeyin olabileceğini” söyledi.
Asla olmazdan, kerhen kabullenme durumlarına…
Küresel güçlerin bir kez daha ayar verme ve hizaya getirme tablosu…
Oysa bu ülke hak etmiyor böylesi açmazları.
Ama gel gör ki Türkiye’yi, Mustafa Kemal’den sonra adım adım bağımsızlığını yitiren bir ülke konumuna soktular.
NATO’yla birlikte Batı’nın güdümüne giren ülkemiz, AKP iktidarında egemenlere tümüyle boyun eğdi.
Şimdi tutmuşlar yerli ve milli 550 milletvekilinden söz ediyorlar.
Ülkede milli ne kaldı? Sata sata neyi bıraktınız?
Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca ürettiği neredeyse tüm birikimleri küresel güçlerin eline geçti.
Fabrikalar, kamu kurumları, limanlar, bankalar, haberleşme ağları, dereler, sular, madenler, özelleştirmeler ve diğer yöntemlerle sermayenin, yabancıların oldu.
Batı’nın ABD ve AB’nin, çokuluslu sermaye güçlerinin istediği yasalar tek tek Meclis’ten geçirildi.
Türkiye üretmeyen, küresel sermayenin açık bir pazarına dönüştürüldü.
Ne tarım kaldı ne de hayvancılık.
Milli görüş gömleğini çıkarıp küresel güçlerin koltuğunda iktidara oturmanın bedeli, faturası Türkiye’ye çok ağır oldu.
Neymiş, yerli ve milli, 550 milletvekili.
Güldürmeyin bizi…