Hep söylerim yine söyleyim: Dünyayı anlamazsanız Türkiye’yi çözemezsiniz.
Biz dış politika uzmanları genelde gönüllerden uzak tutuluruz ama sonuçta bizim olayları önce görürüz.
Jeopolitik ve ekonomi küresel meselenin belirleyicisidir.
ABD çöküyor, AB çöküyor ve İngiltere çöküyor.
Çin yükseliyor. Rusya sağlam duruyor.
İsrail ise bunu iyi bildiği için Batı gitmeden ne yapacaksa yapmaya çalışıyor.
İşler bunun için küresel çapta hızlandı.
Bu yüzden işte; her yerde diktatörler öne çıktı, demokrasi unutuldu, savaş tamtamları çalınmaya, yıkım rüzgarları esmeye başladı.
Trump’ın “bütün savaşları bitireceğim” vaadinin nasıl bir yalan olduğu ortaya çıktı.
AB ve İngiltere’den elini çeker çekmez küresel çete panikledi ve artık düğmeye bastı.
Savaş edebiyatı ile hegemonyalarını sertleştirecekler.
Bizdeki tablo da bunun bir yansıması.
AKP ve Erdoğan neden siyaset sahnesine çıkarılmıştı hatırlayın. 2003’teki Irak işgali ve 2011’deki batı kaynaklı Suriye iç savaşı içindi.
Bugün sıra artık İran’a geldi.
Ama İran büyük lokma, Trump’ın maçası sıkıyor biraz.
İsrail’de Netanyahu zor durumda ve her seferinde şiddetin dozunu yükseltiyor.
Herkesin bir hesabı var.
Erdoğan, ABD ile anlaşıp iktidarını olabildiğince uzatmak istiyor.
Trump döneminde zaten iç siyaset önemli değil, rakibini hapse atmışsın filan hiç umrunda değil turuncu kafanın.
Sen yeter ki Suriye ve İran konularında destek ver, denileni yap.
Onun için ABD’nin (İsrail adına) verdiği iki ödev var: birincisi Kürt Devleti, Suriye’deki yapının tanınması ve daha sonra Büyük Kürdistan’a evrilmesi. İkincisi de İran’da rejim değişikliği ve İran’ın İsrail’e uyumlu hale getirilmesi.
Hakan Fidan geniş bir heyetle gittiği ABD’de bunları konuşuyor emin olabilirsiniz.
Caatsa yaptırımları, F35 filan işin paravanı.
İngiltere’nin en sevdiği isim Abdullah Gül ile yakın olan Ekrem İmamoğlu cephesine (Chatham House) gelirsek. İmamoğlu’nun tutuklanmasına en yüksek tepkiyi İngiltere verdi. Ve hatta ilk günden itibaren piyasalara düzenlenen operasyonlar City kaynaklı ofşor hesaplardan yapıldı.
BBC ateş püskürüyor.
ABD ise (gözaltından 3 gün önceki Trump-Erdoğan telefon konuşması) anlaşma uyarınca “iç işinizdin ben karışmam, hukuk meselesi” filan diye geçiştiriyor.
AB ise ortada. Erdoğan mülteci şantajıyla onları susturuyor. AB ordusu kurma planlarında Mehmetçiği Rusya’ya karşı cepheye sürme planları da etkili tabii.
Halkı sokağa döken olaylar esasen İngiltere – ABD yarılmasından kaynaklanıyor.
Buna City-Rotschild merkezli küreselci sermaye ile Wall Street bazlı ulusalcı Trump ABD’si savaşı da diyebiliriz.
İsrail ise hepsinin üstünde.
Hem ABD’yi yönetiyor hem İngiltere ve AB’yi.
İsrail denen yapı ise Netanyahu’dan biraz daha büyük elbette ama ipler şu anda Bibi’nin elinde.
Avrupa Rusya’ya savaş açamaz ama İran ile savaşta yıpranan ABD-Rusya ikilisine kazık atabilir.
Fransa nükleer gücünü kullanılır hale getirmeye ve 20 günlük hayatta kalma el kitapları dağıtmaya başladı. İngiltere de nükleer ateşleme sistemini ABD’den bağımsız hale getirmeye uğraşıyor. Polonya sınırdaki mayınları temizliyor, Danimarka kadınları askere alıyor Almanya savunma harcamalarını artırıp zorunlu askerliği getirmeye çalışıyor.
3. Dünya savaşı baskısı küresel sermaye elitinin ensesinde çöküşe karşı bir çare olarak güçleniyor.
ABD ve İsrail’in Türkiye ve Azerbaycan’ı da yanına alarak İran’a saldırması da kolay iş değil ama Yemen üzerinden yükselen savaş riski ve Diego Garcia üssüne gönderilen 7 adet B-52 bombardıman uçakları ilginç gelişmeler.
İç siyasete gelirsek bu minvalde Özgür Özel ve Erdoğan bana göre anlaştı. Kürt açılımı ve devamında İran’a yönelik bir pozisyon muhtemeldir.
2010’dan beri 36 bin tvitinde sadece 4 kez “Türk” diyebilen Özel, “NATO’ya Cento’ya bağlıyız!” açıklamasını boşuna yapmadı. CNN International’e çıkıp “Biz, Türkiye’nin Batı ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurması gerektiğini, NATO’nun güçlü bir müttefiği olması gerektiğini savunuyoruz” mesajını verdi.
Demci Özel, Mansur Yavaş’a paçavra fırçası çektikten sonra İmamoğlu’nu da aradan çıkarttı (olağanüstü kurultayda Ekrem ekibini tasfiye edebilir) ve meydanlara ‘artık evinize gidin’ dedi.
Kılıçdaroğlu adını duyunca basına “daha ciddi soru sorun” diyen eczacı, Saray ile en baştaki yumuşama hikayesine de açıklık getirmiş oldu.
Baykal ve Kılıçdaroğlu’dan sonra Saray’ın uslu muhalefeti olarak ABD planları içinde rol alacaktır.
Bu senaryo böyle devam ederse Türkiye 2030’da ciddi bir beka sorunu yaşar.
Ama benim meydanlarda gördüğüm tepki tüm bu senaryoyu da şapa oturtabilir.
Gençler, iktidarın en sevmediği iki şeyi savunuyor: Türklük ve Kemalizm.
Her ikisi de iktidar ana muhalefet gündeminde yer almıyor ama dip dalga olarak yükseliyor.
Ama büyük Türk milleti Ergenekon darboğazlarından çıkarak tarih sahnesinde binlerce yıldır varlığını sürdürüyor.
ABD’si, İngiltere’si, AB’si, AKP’si, YCHP’si hepsi artık bitkin ve köhnedir.
Ve bu kez Türk Kemalist gençler Gezi’deki gibi sahipsiz de değil.
Alternatifleri mevcuttur.
Türk, bu oyunu bozar.