Klişe de olsa gerçekten doğru.
Oyun yazarı Anton Çehov’un ünlü sözünden bahsediyorum:
“Eğer oyun sahnesinde duvarda asılı bir tüfek varsa, oyun bitmeden önce patlamış olur.”
ABD’nin 1990 sonrası sahnelediği tüm oyunlarda bu prensip geçerli oldu.
Son ve en büyük oyun Ukrayna’da başladı.
Daha doğrusu 2014’te başlayan oyunun son perdesi demek lazım.
Ve o tüfek patladı.
Ancak papaz bu kez pilav yemedi.
ABD’nin başlattığı savaş geri tepti.
Rusya, yanında Çin ve İran’ı gördü. Her ikisi de Amerika ile er veya geç başlayacak hesaplaşmanın taraflarıydı çünkü. Ve Rusya, Çin, İran ekseni Avrasya’da çok önemli bir cepheyi, alternatif bir küresel düzenin nüvesini oluşturdu.
ABD’nin asıl kurbanı ise bu savaşta Avrupa ve Asya Pasifik’te Japonya ile Avustralya oldu.
ABD’nin batık ekonomisine eşlik ettiler.
Bakın ünlü Fransız Jeopolitik uzmanı Pascal Boniface Fransız devlet televizyonunda ne dedi:
“Artık ABD ve Batı’nın tüm dünyayı yönettiği devir sona erdi. Tüm ülkeler Washington’u takmadan kendi gündemlerini yürütüyor. Sadece Avrupalılar kendilerine söyleneni yapıyor”.
Avrupa’da da ayaklanma başladı diyebiliriz.
Atlantik yanlısı hükümetler bir biri ardına devriliyor.
Dünyada büyük bir jeopolitik hareketlenme başladı.
Asya ve küresel güney artık alttan almayı bıraktı ve kılıçlarını çekti.
Bunun liderliğini ise doğal olarak Rusya yapıyor.
Putin eylemini sahaya koyarken, söylemini de açık bir suçlama ve meydan okumaya çevirdi.
Son konuşmasında, “Batıdaki altın milyar denilen nüfusun tüm zenginliğini diğer ülkelerden çalarak sağladığını ve fakat artık bu dönemin sona erdiğini ve jeopolitik devrimci sürecin başladığını” ilan etti.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da Ukrayna’daki hedeflerinin Donbass ile sınırlı kalmayacağını açıkladı.
Batıya açık meydan okuma Çin’de de başladı. Özellikle Tayvan konusunda hem sahada, hem masada savaş dili konuşmaya başladı Çin.
Rusya ve Çin ikili olarak ABD’yı haydut devlet ilan etti ve Kissinger’ın en çok korktuğu şey gerçekleşti: Sıkı bir Rus-Çin ittifakı.
Buna bir de bölgesel güç İran eklendi.
İran hem Şanghay İşbirliği Örgütü, hem dr BRICS’e eş zamanlı katılıyor.
Tüm Asya ticaret rotalarında ağırlıklı pivot rolünü sağlamlaştırıyor.
Dünya savaşını çıkartabilecek bir tür “nükleer bomba” olan, dolara alternatif yeni para birimleri hızlanıyor.
Türkiye de bu minvalde, BRICS adaylığı ve Tahran’daki üçlü fotoğraf ile Avrasya tarafında yerini alıyor.
Şimdi çoğu okurun, “ama bu AKP’ye nasıl güvenilir bu yolda!?” dediğini duyar gibiyim.
Olgusal durumlar, yani özetle jeopolitik dayatma, tüm siyasi, ideolojik, politik koşullara baskın çıkar.
Açlık ile susuzluk arasındaki hiyerarşide susuzluğun ağır basması gibi.
Tayyip Erdoğan’ın Tahran’da Rus ve İran taraflarına dolar dışı ticaret önerisi, doğalgaz tedariği teklifi ve ABD’nin Suriye’den çıkarılması mutabakatı bir nevi suya olan yakıcı arzudur. Mecburiyettir.
İşte bu yüzden Irak provokasyonu yaşandı.
Amerikan etkisindeki PKK ve Şii unsurlar TSK hedef alınacak şekilde turistleri bombaladı.
Sahte bayrak operasyonu CIA sanatıdır.
Yıllardır ülkemizde ve bölgede bundan başka bir şey yapmadılar ki.
Eğer Erdoğan bu oyunlara gelmek istemiyorsa, ki isteyeceğini sanmıyorum.
Artık Şam ile oturup anlaşmalıdır.
Suriye – Türkiye dostluğu Avrasya zincirindeki eksik halkadır.
Bu halka tamamlanırsa ABD, bölgeden defolup gider.
Bakınız Biden’ın İran’ı hedef alan Ortadoğu turu tam bir fiyasko ile bitti.
Biden bu başarısız girişim sonrası muhtemelen “ıskartaya” çıkarılacak.
Avrasya’nın eli hiç olmadığı kadar güçlü.
Türkiye, Rusya ve İran ile ittifakı, Irak ve Suriye’ye yayarsa, Çin ile Kuşak ve Yol rayına girerse, hem 10 milyonluk kaçak göçmen yükünden, hem de 40 yıllık bölücü terör ve haçlı irtica tehdidinden kurtulur.
Türkiye’de kim iktidar olursa olsun tek çare budur. NATO çıkmazlarında Avrupa gibi harcanacak lüksümüz kalmadı.
Bu yolda ısrar bizi sadece ekonomik krize değil, bölünmeye ve iç savaşa sürükler.
Çünkü artık küresel kılıçlar çekildi ve bu savaşın belirleyicisi Ankara’nın yapacağı seçim olacak.
Ve bu seçimin tek rotası Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi Emperyalizme karşı mazlum milletlerin yanı olacak.
Çünkü o biliyordu ki, “Elbet bir gün kapitalizm ve onun yavrusu emperyalizm mahv ve mabud olacak”.