Bugün Suriye’yi YPG’yi, HTŞ’yi, Colani’yi, Esad’ı, Hamas’ı, Hizbullah’ı, İsrail’i, bölgeyi terkeden Rusya’yı ve Ukrayna’da devam eden savaşı anlamak için tarihsel süreçte biraz geriye gidip bilgilerimizi güncelleyip analiz yapmakta yarar var.
Colani ya da HTŞ’dense üzerinde durulması gereken Türkiye’nin tam saha presle Rusya’yı ve İran’ı bölgeden uzaklaştırmasıdır.
Tarihler 2009’u gösterirken Katar, körfezden Türkiye’ye doğal gaz boru hattı projesini öneriyordu. Katar şeyhi Tamim bin Hamad es-Sani “Katar’dan Türkiye’ye bir doğal gaz boru hattı inşa etmek istiyoruz diyordu. Şeyh kritik ziyaret için İstanbul’a geliyor, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşüyordu.
Bu proje ile tüm dengeler alt üst olacaktı. Katar tarafından önerilen 10 milyar dolarlık 1500 km uzunluğundaki Katar-Türkiye boru hattı Güney Pars/Kuzey Kubbe sahasından Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz taşımak için tasarlanmıştı. Katar’ın doğalgaz rezervi büyüklük açısından dünyada 3. sıradadır, bu da dünya rezervlerinin %14’üne karşılık geliyor.
Katar gazı boru hattı bağlantılarının olmaması nedeniyle Batı pazarına ulaşamıyor, tercih edilemiyordu. Bu nedenle sıvılaştırılmış gaz ile yol alınmaya çalışılıyordu. Maliyetler doğal olarak farklılaşıyordu. Avrupa’yı elinde tutan ise Rus gazıydı.
2009 enerji için çok kritik adımların atıldığı bir yıl olmuştu. Katar’ın boru hattı önerisinin yeşerdiği dönemde bu projeye kardeş olacak gibi duran Nabucco filizleniyordu.
Nabucco, Avrupa’yı Rus tekelinden kurtaracak olan bir projeydi. 2010’da başlanıp 2014’te tamamlanması planlanan hattın toplam uzunluğu başlangıçta 3300 km. idi. Projeyi Avrupa Yatırım Bankası finanse ediyordu.
Bu adım atıldığı an, Rusya’nın Avrupa üzerindeki etkisi ortadan kalkacak ve Moskova’nın zor günleri başlayacaktı. İngiltere o yıllarda AB üyesi olduğu için projeyi destekliyordu. ABD kendisi dışında kurulan oyunun orta ve uzun vadede gözlerden uzak yürüyen Çin’in işine yarayacağı tespitini yapıyordu.
2009 yılında Esad, “Dört Deniz Stratejisi” projesini açıklıyordu. Karadeniz – Akdeniz – Hazar – Basra ve etrafındaki Türkiye – İran – Irak gibi ülkeleri bir araya getirerek bir büyük havuz oluşturmak niyetindeydi.
Doğuya dönük bu strateji, Çin’in petrol, doğalgaz, hammadde ve pazar arayışı ile Batıya doğru ilerlemesiyle kesişiyordu.
Bu adımlara nereden bakarsanız bakın, Avrupa’yı öne çıkaran, Çin’e alan açan, Rusya’yı geriye iten, ABD’yi sahneden indiren esintiler barındırıyordu. Tabii ki jeopolitik nedenlerden ötürü projeye izin verilmedi. Arap Baharı ile 2011 yılında başlayan fırtına, bu projenin konuşulduğu Esad’ın ülkesine geldi ve Suriye karıştı.
Katar gazının Suriye üzerinden Türkiye’ye gelmesine onay vermeyen Esad, bir süre sonra ülkesinin elinden çıktığını görecekti.
Gelinen süreçte, 2009 yılında Katar’dan gelmesi düşünülen gaz projesi şimdi tekrar güncellenmiş oldu.
Rusya’nın Avrupa’yı gazla sıkıntılı duruma düşürmesinden sonra açılan yeni kapıyı gören Avrupalı liderler, “acaba bu kez olur mu?” diyerek Türkiye Devleti ile görüşmek için sıraya girdiklerini görüyoruz.
Suriye ile ilgilendikleri nokta Katar’dan gelen gazın geçiş üssü olabilme olasılığı sadece.
Katar’da Tamim bin Hamad es-Sani, babasının gönüllü inişi ile tahta geçmişti. Aynı yıl içinde asıl önemli adım ise Kazakistan’da Çin’in yeni İpek Yolu’nu ilan ederek doğrudan Washington’a baş kaldırmasıydı. Peki bunu tek başına mı yapıyordu?
Elbette hayır. Asıl oyuncu Birleşik Krallık’tı. Bir adım ilerisinde ise Çin üzerinden önce Avrupa’yı, sonra da Amerika’yı kontrol eder hale gelme planı yapmaktaydı. Büyük ve derin bir amaçtı bu. Yani Türkiye sınırları içerisinde ABD – Birleşik Krallık çatışması küresel boyutlara taşınır hale gelmişti.
Kuşak ve Yol Girişimi, yani İpek Yolu DNA’sında İngiliz coğrafyacı ve siyasetçi Halford John Mackinder’in “Anakaraları kontrol eden güç dünyaya hakim olur.” tezini taşıyordu.
Denizlerde Amerika’yı aşamayan Pekin, kara üzerinden gövde gösterisi yapıyordu. Kuşak – Yol Girişiminde önemli istasyon Avrasya’ydı. Rusya’nın Ukrayna savaşına bir de buradan bakmak gerekiyordu.
Güney ve Kuzey koridorda deniz de dahil edildiğinde Çin’den Avrupa Birliği ülkelerine yük taşıma süresi yaklaşık 45-62 gün sürüyordu. Aynı yük orta koridordan gönderilirse 12-15 gün içerisinde AB ülkelerine ulaşacaktı. Yani yük en az 33-47 gün daha erken Avrupa’ya ulaşacaktı.
Bu durum rekabet anlamında büyük bir avantaj sağlayacaktı. Proje İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan, Kazakistan, Türkmenistan ve Çin’i raylarla birbirine bağlayacaktı. 2013’te tablo kabaca böyleydi. 2016’da İngiltere başka bir frekansı tercih ediyor ve Avrupa Birliği’ne veda ediyordu.
Türkiye de 15 Temmuz kalkışmasını yaşıyor ve eksen değiştiriyordu. İki gelişme, iki başkentin, Ankara ve Londra’nın yakınlaşması ile sonuçlanıyordu. Amerika uzakta kalırken, Avrupa iki başkentin de gündeminden düşüyordu.
2019’da İngilitere’de Ulusal Güvenlik Toplantısı yapılıyor, ancak ardından sızıntı yaşanıyordu. O zamanki Başbakan Theresa May soruşturma başlatıyor ve sonuçta Savunma Bakanı Gavin Williamson görevden alınıyordu. Williamson, Huawei üzerinden Birleşik Krallık – Çin anlaşmasını açık ediyor, basına sızdırıyordu. Yani ABD’nin bir numaralı rakibi Londra’da büyük zemine oturmak üzereydi. Williamson, Beyaz Sarayı uyarıyordu. Huawei ve 5G üzerinden koca bir istihbarat ağı kurulmak üzereydi. Daha sonra ABD tarafından Huawei’in patronunun kızının tutuklanması küresel savaşın geldiği noktayı gösteriyordu. Boeing krizi de aynı mücadelenin mevzilerinden başka bir şey değildi.
2016’da Birleşik Krallık – Türkiye bir yola çıksa da henüz ABD denklemin içinde değildi. Türkiye de İpek Yolu için önemli adımlar atıyordu. Birleşik Krallığın stratejik olarak Çin ile yakınlaşmasını bozan isim Trump olmuştu.
Trump oyunu bozuyor ve Çin’i Birleşik Krallıktan uzaklaştırıyordu. Çok büyük olasılıkla Amerika ve Birleşik Krallık arasında bazı küresel anlaşmalar da tazeleniyordu. Buckingham, Pekin’den rotayı Washington’a çeviriyordu. Bir süre sonra Başbakan olan Liz Truss, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ve Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’i Pekin ile ilişkileri geliştirme girişimleri nedeniyle sert bir biçimde eleştiriyordu.
Çıplak gözle bile Avrasya’nın karışması, İpek Yolu’nun sekteye uğraması, Avrupa’nın zayıflayıp Çin’den uzaklaşması, Rusya’nın Paris – Berlin ile Pekin arasında duvar örmesinin istendiği görülebiliyordu. Küresel hedef Avrupa ile Çin’di.
Bunun Ortadoğu ayağı da çok önemli ve hassastı. İsrail orada devreye girdi. Hamas’ın başlattığı olaylara orantısız tepki verdi. Çin’e ve Rusya’ya yakın odaklar temizlendi. Silahların gölgesinde roller ilgili devletlere dayatıldı.
Bu arada, Rusya’da terör etiketli istihbarat operasyonları oluyor, onlarca insan hayatını kaybediyordu. İran’ın en stratejik ismi Kasım Süleymani ve Nasrallah gibi Haniye gibi isimler etkisiz hale getiriliyor, İran Cumhurbaşkanı ile Dışişleri Bakanı öldürülüyordu.
İsrail’in Hamas’a saldırması da, HTŞ’nin sahne alması da, Rusya’nın Ortadoğu’dan yollanması da, İran’ın iddialarının biçilmesi de, Çin’e yolların kapanması da küresel denge içinde cereyan eden olaylardır. Bu nedenle, Türkiye’nin BRICS yaklaşımı sonuçsuz kalacaktır.
Gelinen noktada Ankara – Londra ortaklığı kazanan tarafta olacaktır. Washington Askeri gücü elinde taşımaya devam ediyor. Anglo-Sakson ittifakı giderek etkisini dünya üzerinde arttırıyor.
Putin, “Suriye’de kaybetmedik” dese de gelişmeler tersini söylüyor. Bu denklemde her yol Ankara’ya çıkıyor. HTŞ’nin Şam’a girmesi sonuç değil başlangıçtır. Yeni mücadele Avrupa ile Çin’in kaybı, Rusya’nın ses çıkarmaması üzerine kurulacaktır.
2025 yılında Rusya yeni rolüne razı olacak, ya da Kimyasal ve Biyolojik Savunma Birlikleri Başkanı Korgeneral İgor Kirillov ve yardımcısı gibi Putin de oyundan düşürülecektir.
2025’te Avrupa, kişiliğini, iddiasını ve bağımsızlığını kaybetmiş olarak yoluna devam edecektir. Avrupa Birliği yaşadığı sıkıntı ve gerilimler nedeniyle kendi içerisinde sıcak bir savaşa kadar dönüşebilecek gelişmeler yaşayabilir.
Çin her zaman en iyi yaptığı gibi sessiz ve sakin kalıp kabuğuna çekilecek ve küresel iddialarını ve projelerini bir başka bahara öteleyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihin doğru tarafında, kazanan tarafta duracak ve hiçbir zaman tam olarak güvenmese de Anglo- Saksonlarla yürüyecektir.
2025 yılında Suriye ve Irak’ın kuzeyinde Askeri unsurlarımız daha da aktif olacaklardır.
Karşı cephenin bizi zorlayacağı süreçler yaşansa da iç siyasette gerçekleşecek yeni yapılanmayla Türkiye daha da güçlü bir devlet olacaktır. 2025 yılı itibarıyla Türkiye – Rusya ilişkileri iyi olmayacak ve geçen her zaman diliminde iki ülke arasındaki ilişki daha da gerilecektir.
Ortadoğu coğrafyasında bir satranç oynanıyorsa bunu Türk Devlet aklı oynamaktadır. HTŞ lideri Ahmet Eş-Şera’nın, Türk Devleti ile olan yakın ilişkisi kendi ülkesi Suriye’nin yapılandırılması açısından yararlı olacaktır. Önce Suriye, ardından Lübnan Devletinin yapacağı resmi davetle Türk Devleti tüm unsurlarıyla bu coğrafyayı elinde tutarak İsrail ile sınırdaş olabilir.
2025 yılı Amerika için çok zor bir yıl olacaktır. İç işlerinde çok büyük bir kaos yaşanabilir. 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Trump daha güçlü bir Amerika için küresel sistem uygulayıcılarına açtığı savaş üzerinden ülkesini tekrar yapılandırmaya çalışacaktır. Suriye’de Centcom çıkmamak için dirense de içinde bulunduğu coğrafyayı terkedecektir. Trump’ın bu süreçte kendi birimlerine tam bir güven duymadığı için güvenliğini Türk Milli İstihbarat Teşkilatının sağladığı duyulursa şaşırmamak gerekir. Keza aynı şey Elon Musk için de geçerli olabilir.
İleride yaşanabilecek bir olası üçüncü dünya savaşı bu coğrafyada değil, Asya-Pasifik ekseninde gerçekleşecektir. Dünya tarihindeki tüm önemli savaşlar Var olan Güç ile Yükselen Güç arasında olmuştur. Var olan Güç Amerika’dır, Yükselen Güç Çin’dir. Rusya oyundan düşmüştür.
2025 yılının ilk yarısı ülkemiz adına sıkıntılı geçse de yaşanacak gelişmeler ve atılan ve atılacak adımlarla yılın ikinci yarısından sonra yavaş yavaş toparlanmalar yaşanabilir.Uzun bir zamandır geçmiş yazılarımda ve konuşmalarımda belirttiğim bir hususu tekrarlamakta fayda görüyorum.Türkiye’de jeopolitik bir beka sorunu yoktur ama ekonomik bir beka sorunu vardır.Asgari ücret artış oranı ve diğer bazı alınan ekonomik kararlar ve söylemler,ekonomide ki beka sorununu ciddi biçimde artırmaktadır.Çok geç olmadan bazı düzenlemeler yapılmalıdır ki 2025’in ikinci yarısından sonra iyileşmeler başlayabilsin.
Her yıl Ocak ayında yaptığım gibi yatırım tavsiyesi olmadan finansal enstrümanlar hakkında beklentilerimden de söz edersem; 2025 yılının ilk yarısında dövizde yükselişler yaşansa da, yılın ikinci yarısından sonra gerilemeler olabilir.
Altın kesinlikle tutulmalı, dijital paralar yavaş yavaş çok daha fazla konuşulur hale gelecektir.
2025 yılının ülkemiz ve hepimiz adına aydınlık bir yıl olması dileğiyle.