Ekonomide kalkınma modelleri olduğu gibi, kalkınmanın bir takım nedenlerle engellendiğini açıklayan görüşler de vardır. Kalkınmanın engellendiği modeller içinde en yaygın olanı yanlış paradigma modelidir. Modelin özü, gelir düzeyi yüksek ekonomilerin, uluslararası finansman kurumlarının, uzmanlarının; gelişmekte olan ülkelere önerdiği politikaların, stratejilerin yanıltıcı ve aldatıcı olması, ülkelerin koşullarına uygun olmaması nedeniyle kalkınmayı engellemesidir.
Ülkelerin bu yanlış öneri ve yönlendirmelerin etkisine kapılarak yanılgıya düşmesi sonucu, politika ve strateji belirlemeleri, bu önerileri izlemeleri kalkınmayı engellemektedir.
Ülkenin elitleri, üst düzey kamu görevlileri, işveren sendikaları, kapitalist ülkelerde eğitim almış olanlar, yeterli bilgiye de sahip olmadan sağlıksız, gösterişli modelleri, önerilerin büyüsüne kapılarak çoğu kez irdelemeden benimseyerek uygulamaya kalkışmaları ülkenin kaynak kaybıyla sonuçlanmaktadır.
Çok uluslu batılı firmalarla iş ortaklığı kuran, yabancı sermayenin öncüsü olarak davranan uluslararası finansal kurumların önerilerini, kapitalist ekonomi öğretisinin dogmalarını benimseyen, uygulayan, emperyal güçlerce desteklenen işbirlikçi komprador olarak tanımlanan iş insanları, yöneticiler, politikacılar kalkınmanın engellerinden olmaktadır.
Serbest pazar ekonomisi dogması altında liberalleşme, sermayenin teşviki, özelleştirme, kamunun mülksüzleştirilmesi, devlet düzenlemelerinin azaltılması, ithal ikamesi yerine ihracat önceliği, altyapı projelerinde kamu-özel işbirliği önerileri, uygulamaları, kalkınmayı engellediği gibi gelir dağılımını da bozmakta, toplumsal barışı olumsuz etkilemekte, demokratik düzenin altını oymaktadır.
Yanlış model paradigmasının ekonomik olarak gelişmiş, gelir düzeyi yüksek ülkelere bağımlılık gibi, ulusal egemenliği kısıtlayan etkileri de olmaktadır.
Ülkemiz yanlış bir ekonomik modelin seçilmesi ve uygulanması nedeniyle, dışa bağımlılık, ikili yapı oluşması, kronik enflasyonla birlikte işsizlik, gelir ve servet dağılımının bireyler, gruplar, bölgeler itibarıyla daha da bozulması, sürekli dış ticaret ve bütçe açıkları vermesi, iç ve dış borçların artması, düşük belki de negatif büyüme hızı gibi sonuçlarını yaşamaktadır.
Ülke, askeri darbe, Turgut Özal’ın iktidara getirilmesiyle, dış telkinlerle planlı ekonomiden neoliberal serbest pazar ekonomisine geçmiş, ekonomik başarısızlığın yanısıra emperyal güçlerin politik etkileriyle de ulusal egemenliği ve bağımsızlığı da zedelenmiştir.
Türkiye için emperyal güçlerle yakın ilişkiler, AB üyeliği, ABD ile stratejik ortaklık değer önceliği olamaz. Ülkemiz dış odaklara mesafeli olmalı, kamu ağırlıklı planlı ekonomi modeline dönmelidir.
Devlet, kamulaştırma yoluyla değil, vergi, kredi, sermaye artışı, taban ve tavan fiyat belirlemeleri, KİT kurarak ekonomide yönlendirici ve üretici olarak etkili olur.
Türkiye bir an önce yanlış, taraflı ve ideolojik dış telkin ve zorlamalardan kurtulmalıdır.
Ülkemizde Cumhuriyet’i, vatandaşlığı içselleştirememiş bir kitle ile işbirlikçi bir grubun kalkınmada engelleyici rol oynadığı dikkate alınmalıdır.
Kartların yeniden dağıtıldığı petrol sonrası dünya konjonktüründe yeni ekonomik düzen Silah Sanayi-Finans Sektörü ve Yapay Zeka (Bilgi) şirketlerinden oluşacaktır.
Silah-Para-Bilgi (Yapay Zeka)’nın kapıştığı bir döneme girdik. Bilgi yani yapay zeka, hem silaha hem paraya yön verecektir.
Dünya üzerindeki değişimin nedeni biz olmasak da sonuçlarının görüleceği ana merkezlerden biriyiz. Türkiye bölgesinde çok güçlü bir ülke, farklı sorunları da avantajları da heybesinde taşımakta.
Ekonomik sıkıntılarının yanında, tarih-kültür-devlet deneyimi-kalabalık nüfus-etkili ordu-bölgedeki etkinliği gibi pek çok artımız var. Bunların dışında en önemli fırsat ya da risk küresel rekabetin oyun alanlarından birinin bizim de merkezde olduğumuz coğrafyada bulunmasıdır.
Ortadoğu dünya petrolünün neredeyse yüzde 50’sine, dünya doğal gazının yüzde 40’na sahiptir. Konteyner trafiğinin 1/3’ü Süveyş Kanalından, uluslararası petrolün ise yüzde 25’i Hürmüz Boğazından geçmektedir. Bu nedenlerden ötürü bölgemizde PKK/YPG üzerinden küresel bir bilek güreşi yapılmaktadır.
2025 yılı çok zor bir yıl olacaktır. Rusya-Ukrayna savaşı tekrar ciddi alevlenebilir. İsrail yani ABD, Avrupa ülkelerinin desteklediği Hamas, Hizbullah ve diğerlerini tamamen ortadan kaldırmak için el yükselteceklerdir.
İran’ın Çin’le yaptığı 25 yıllık enerji anlaşması ve Çin’in bu coğrafyadaki hamleleri Ortadoğu’yu daha da fazla ateş topuna çevirecektir. ABD’nin esas hedefi Asya-Pasifik eksenine inmektir. O nedenle askeri gücü dünyada halen en üst seviyedeyken İsrail üzerinden Ortadoğu coğrafyasındaki Avrupa ve Çin etkisini çok sert yaklaşımlarla bitirip Asya-Pasifik eksenine tüm güçleriyle inmek istemektedirler.
İsrail’in Avrupa istihbaratının etkisinde olan Arap ülkeleriyle savaşı daha da büyüyecektir. Bu süreç içerisinde bu coğrafyada haritalar değişecektir. Dünya haritasını önünüze alıp baktığınızda, devletlerin tarihlerini incelediğinizde Birleşik Krallık ile Fransa’nın içinde bulunduğumuz coğrafyayı şekillendirdiğini görürsünüz. Şimdi ABD, Rusya’nın gizli desteği ile bunu değiştirmeye çalışıyor. Tüm mesele budur.
Çin önce Avrupa’dan sonra Rusya’dan koparılacaktır. Bu büyük küresel bir savaştır. Konu Şii ekseni ve İran gibi görünse de Kürtlere burada bir parantez açılsa da aslında Çin’in bölgeye inmesinin önü kesilecek ve bölgeden atılması için stratejiler geliştirilecektir. Esas amaç budur.
Rusya-Ukrayna savaşı da başından bu yana Avrupa’nın tasfiyesidir. Çin’i çevrelemek kontrol etmek ve sınırlamak için Paris-Berlin hattından başlanan AB’nin budanması, kendi içlerine dönmesi ve küresel iddialarından vazgeçmelerinin sağlanması operasyonudur. Rusya da Avrupa-Çin bağlantısını keserek Pekin’in ileride kendisi için tehdit oluşturma olasılığını bertaraf etmektedir.
Bu karanlık zaman diliminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri tek ve biricik ışığımız ve yol göstericimizdir.
Aklımızdan aydınlık, yüreğimizden vicdan eksilmesin.
Aydınlık bir ay dileğimle,