2012 yılını tamamlayıp 2013 yılına merhaba dediğimiz ocak ayında, ABD, AB ve Türkiye’yi eko-politik açıdan genel bir değerlendirmeyle ele aldığımızda görünen ilk veri dünya üretimi ve ticaretinin tahminlerin ötesinde gerilemiş olmasıdır.Üretimdeki daralmanın doğrudan ilk etkisi, işgücü piyasası üzerinde yaşanmış ve işsizlik oranları yükselme eğilimi içinde olmuştur. Ve bu eğilim, kriz beşinci yılı tamamlandığı halde artarak sürmektedir. Krizin etkisini yaşayan ekonomiler, büyümeyi canlandırma noktasından çok uzaktalar.
ABD ekonomisi 2007’de ve 2008’de derinleşen bunalımdan, üzerinden dört yıl geçmesine rağmen sıyrılamadı. 2000 yılının başında %4,5 civarında seyreden resmi işsizlik rakamları, 2012 yılı sonunda %9 civarına yükselmiştir. Açlık sınırının altındakilere verilen ‘’Yiyecek Pulu’’ ile yaşayan ABD´li sayısı 40 milyon 800 bine ulaşmıştır. Yine 2007’den bu yana 11 milyon kişi de işini kaybetmiştir.
Avro bölgesinde ise 2007’de %7,6 olan işsizlik oranı son verilere göre %15’e ulaşmış ve yükselme trendi devam etmektedir. AB, tarihinde ender rastlanan bir şekilde uçurumun kenarında görünüyor. Güney Avrupa’da durum tam bir felaket. İspanya ve Yunanistan’da işsizlik oranları %26’ları geçti.
ABD ve AB ekonomisi, büyüklüklerinin çok üstünde ağır bir borç yükünün altına girmiş bulunuyor. Ve her ikisinde de borçlar tehlikeli bir şekilde hızla yükselmeye devam ediyor. ABD’de iktisadi canlanmanın sağlanması için, yaklaşık 10 yıl önce eski Başkan G. Bush döneminde uygulamaya konulan gelir ve istihdam vergi indirimlerinin vadesi 31.12.2012’ de doldu. Bunlar, kısaca istihdam vergisi kesintileri ve orta sınıfı koruyucu vergiler ile bireyler ve iş dünyası için 50’ den fazla geçici vergi indirimini içermekte. Bu durumda yüksek, orta ve dar gelir grupları, 2013 yılında daha fazla vergi ödemeye başlayacaklar.Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında bir türlü uzlaşma sağlanamayan bu sorun ABD yönetimini, halkının karşısında daha da zor durumlarda bırakacaktır.
Mali konsolidasyonlar ve borç sorununun aşılması için adımlar atılmaya devam edilirken, uluslararası ekonominin canlandırılması ve ekonomik büyümenin hareketlendirilmesi yönünden bir gelişme ortaya çıkarılamamaktadır. Aksine 2012 yılı gerçekleşme beklentileri ve 2013 yılı hedefleri aşağıya çekilmiştir.Mali konsolidasyonlar, büyüme gerçekleşmeleri sonuçları göz ardı edilerek, bir anlamda çaresizlik içinde desteklenmeye devam edilmektedir. Ancak korkulan, yeniden büyüme çıkışı başlamadan mali konsolidasyonların sürdüğü bir ortamda, sonunda sistem içinde rekabetçi devalüasyonları başlatacak gelişmenin yaşanmaya başlamasıdır. Bu durum uluslararası ekonomi için beklenecek en kötü senaryolardan biridir. Yeni bir paylaşım kavgasının da başlangıç noktası olacaktır.
Türkiye’yi ele aldığımızda ise, 2010 ve 2011’in %9’luk büyüme hızlarının ardından %4 ile ekonomiyi soğutma, yumuşak inişe geçirme planında tam bir başarısızlık söz konusu olduğu görülüyor.Türkiye ekonomisi %4 yerine %1’e çakılmıştır. Bunda da en önemli etken, hane halkının tüketiminin durma noktasına gelmesidir. Hızlı büyüme yıllarında tüketici kredileri, kredi kartı harcamaları ile körüklenen iç tüketim, 2012 yılında gerilemiştir.Durgunlaşan ekonomiye dışarıdan kaynak akışı azalmadığı halde bu kaynak, tüketiciye kullandırılıp tüketim arttırılamamıştır.2012 yılı tüketim harcamaları, 2011 yılına göre incelendiğinde, hane halkının giyime yaptığı harcamalar %9 gerilemiş, otomobil, ev eşyası, mobilya harcamaları da %3,5 düzeyinde düşmüştür.
Durum böyleyken AKP iktidarı, rejim inşasını sürdürerek kadroları 2012 yılında da şişirmeye devam etmiştir.2012’nin son dokuz ayında 300 binin üstünde kamu istihdam artışı oldu. Üzerinde durulması gereken bir nokta da, dramatik küçülmeye rağmen, dış kaynak girişinin, özellikle 2012’nin haziran-eylül döneminde azalmayıp artmasıdır. 2012’nin 9 ayının toplamında gelen dış kaynak (net) 51,3 milyar dolardır. Gelen dış kaynağın önemli bir kısmı devlet borç kağıtlarına yönelmiş, 16.5 milyar doları da Merkez Bankası’nın rezervlerini beslemiştir.Altın makyajlı bir büyümeyle 2012’yi bitiren AKP’nin 2013 yılında bu ekonomiyi nasıl götürebileceği büyük bir soru işaretidir.
ABD mali uçurum ile dünyayı kasmaya hazırlanırken AB, zor bir yıla daha hazırlanmaktadır. ABD’nin tehditleri sonucu İran’a altın yalanının da sonuna gelinmiştir.Büyük bir kaosa doğru sürüklenirken, bu sürecin içinden doğan toplumsal refleksler sonucunda, ülkemizde ve dünyada eko-politik durum hızla değişmektedir. Kafalardaki ve vicdanlardaki tortuları hızla temizleyen, ülkemizde iktidar olmayı ABD’nin onayına bağlayan toplumsal zehri silip süpürmekte olan bir halk hareketi hızla yükselmektedir.
Bu hareket, 19 Mayıs´ta, 29 Ekim´de, 10 Kasım´da kendi geleceğini kendi ellerine alan bir halkın hareketidir. Milli bir hükümete yönelen bu hareket, ülkemizi yıkma ve bölünmeye götüren anlayıştan adalet isteyerek değil, ancak onlardan hesap sormakla hedefine ulaşabilir.
Aydınlık bir yıl dileklerimle…