ABD’nin gücü ne askeri ne teknik ne de ekonomiktir. ABD, hegemonya kurmayı hedeflediği ülkede kiralık, satılık, omurgasız kişiler, topluluklar bulmakta, siyasal parti, sivil toplum kuruluşu olarak örgütlemekte, kukla anti-emperyalist, milliyetçi, liberal kitleler türeterek karşıtı kişileri, kurumları tasviye ederek ülkesine göre camiyi, kiliseyi de kullanarak, din istismarı yaparak, zorlandığında ülkenin silahlı güvenlik gücünü harekete geçirerek, kendi yörüngesinde, güdümünde yönetimler oluşturmaktadır.
Yayılmacılık yöntemi, koşullara, ülkelere göre ayrıntıda farklılık gösterse de genel hatlarıyla değişmemektedir. Öncelikle ülkede oluşturduğu genelde demokrat, liberal, serbest piyasa yanlısı görünümlü siyasal akımı, güdümü altındaki STK’lar, iş insanları, yönlendirdiği medya aracılığıyla, hatta gerektiğinde aralarında sorunlar varmış gibi izlenim de yaratarak desteklemektedir. Taktik başarılı olur, desteklenen akım iktidara gelirse amacına ulaşılmış, ülke ABD’nin oltasına takılmış olur. Bundan sonraki çaba oltadaki ülkeyi güdümde tutmaktır.
Destek, baskı yararlı olmaz, hedefteki ülkede ABD karşıtı tam bağımsızlıktan yana solcu veya sola yatkın iktidar oluşursa, ABD güdümündeki STK’ların, medyanın da desteğiyle ülkede gösteriler, protestolar başlatılmakta, ambargo yaptırım uygulamasıyla ekonomik sıkıntılar yaratılmakta, iç çatışmaya kadar giden kargaşa ortamı oluşturulmakta, ülkede ABD karşıtı yönetim istifaya, liderler ülkeyi terke zorlanmakta, liderin ve iktidardaki partinin direnmesi üzerine ülkenin silahlı gücü devreye sokularak darbe gerçekleştirilmektedir.
ABD, yayılma yöntemi modelini arka bahçesi olarak gördüğü Güney Amerika ülkelerinde geliştirdikten sonra günümüzde Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgemizde de uygulamaktadır.
Arjantin’de, Şili’de, Venezuela’da, Bolivya’da yaşananları doğru okuyabilirsek bölgemizde de yaşananlara doğru tanı koyabiliriz.
ABD ve Rusya, Suriye’de birbirilerinin kuyruğuna basmadan paylaşımlarını tıkır tıkır yürütmektedir. Türkiye önce FETÖ yüzünden S-400’lere savrulmuş, sonra da ABD’nin şantajları yüzünden kıskıvrak sarılmıştır.
ABD ve Rusya arasında kendisini stratejik dostluk ile stratejik düşmanlık arasına sıkıştırmış olan Türkiye, kendini yalnızlaştıran ve gidecek kapısı olmayan bir noktaya getirmiştir.
Türkiye’de meclisin fonksiyonunu yitirmesi, tek kişilik rejim ve siyasal İslam odaklı uygulamalar bir taraftan demokrasiyi ortadan kaldırırken, öte yandan pazarlıklar ve kişisel hesaplar devletler arasında değil kişiler arasında çekişmelere dönüşmüştür.
Tarihsel süreçte de hep gördüğümüz gibi bu coğrafyada siyasal İslam girişimleri sonuçta daima emperyalistlerin yararına olmuştur.
Aydınlık bir ay dileğiyle,