Son yıllarda, özellikle mali krizden sonra ticarette ve sermaye hareketlerinde bir duraklama, hatta gerileme, teknolojinin etkilerinde de destekten olumsuza dönme görülmektedir.
Dünya ticaretindeki büyüme hızı 2008’den bu yana gerilemektedir. Küreselleşmenin ilerlediği 1980’lerden 90’ların sonuna kadar küresel ticaretin büyüme hızı, küresel ekonomik büyüme hızının iki katı düzeyinde, ortalama yüzde 6 civarında gerçekleşmiştir. Mali krizden bu yana dünya ticaretinin büyüme hızı ortalama yüzde 3’e hatta bu yıl 2,8 ile küresel büyüme hızının altına indiği görülmektedir.
Küreselleşme döneminde merkezden çevreye doğru yayılan sermaye hareketleri 2008’e doğru sürekli artarken, 2010’dan bu yana sürekli gerileyerek negatif(net çıkış) alanına geçmiştir
Bu yıl gelişmekte olan ülkelerden toplam bir trilyon dolar sermeye çıkarak ana merkeze geri döndü.
Ticarette, sermaye hareketlerinde bir gerileme söz konusu. Teknolojiye bakınca, küreselleşmeyi destekleyen bir etkenin giderek bir tehdit unsuruna dönüşmekte olduğunu görüyoruz.
Bu bağlamda önümüzdeki süreçte iki olasılık söz konusu olacaktır. Birincisi; küreselleşme yerini çok kutuplu dünyaya bırakacaktır veya ikincisi; Küreselleşme 1990’ların başında olduğu gibi çökecektir.
Ortadoğu ve Türkiye’deki gelişmeleri ele alırsak ise, Ortadoğu kıskacında daha açıkçası ABD’nin Irak işgali ile başlayan “terörle kaynağında savaş, diktatörlüklere son” yalanları ile emperyal çıkarların kirli oyunlarında ezilen bölge halklarına ödetilen çok ağır bedellerden doğru dersler çıkartmalıyız.
Enerji yataklarının, insanlık tarihinin en eski uygarlıklarının toprakları üzerinde yaşayan halklar olarak, neden ırklar, dinler, mezheple üzerinden birbirimizi kırarak, en kirli, en kanlı, en acımasız çatışmaların piyonlarına dönüşmüş olduğumuzu sorgulamalıyız.
Türkiye’de 10 Ekim günü patlatılan Ankara bombasının Akdeniz’de kıyısı olan bağımsız Kürdistan sürecini hızlandırmak için yapıldığı net bir jeopolitik sonuçtur. Rusya, İran ve Suriye ittifakı güçlenip, Batı etkinliği azaldıkça Türkiye’de terör olayları artmaktadır.
Bu terör olaylarında kullanılan örgütlerin hepsi birer maşadır. Bombayı imal eden ve patlattıran makam da kişi de bellidir.
Bombalarla verilmek istenen mesaj çok açıktır.
Türkiye yeniden açılım sürecine döndürülerek terör örgütü artık ideolojisi bile kalmayan taşeron PKK ile masaya müzakereye oturtulmaya çalışılıyor. Ayrıca Türkiye’nin Rusya, İran, Irak ve Suriye ile işbirliği engellenmek isteniyor.
Patlamada kullanılan canlı bombaların kim oldukları o kadar önemli değildir. İstihbarat örgütleri eleman olarak her örgütten adam kullanabilirler. Bombacıların IŞİD’ci veya PKK’lı çıkması sonucu değiştirmez. Çünkü IŞİD’i de PKK’yı da yaratan CIA, MOSSAD, MI6 gibi istihbarat örgütleridir.
Dünyamızı karartan bu nefret, bombacıların yüreklerine kendiliğinden düşmüş bir tohum değil, özenerek kökleştirilmiş, bezenerek dallanıp budaklandırılmış, ısmarlama bir nefrettir.
Dinsel ve etnik nefretin tohumlarını ekip yeşerten, onlar üzerine saltanat kuran, toplumsal barıştan değil, toplumsal çatışmalardan medet uman, her konuyu yalnız kendisinin bildiğini savlayan, her zaman her yerde hep kendini haklı gören, kendi gibi düşünmeyeni ötekileştiren, herkesi de kendi yolunda yürümeye çağıran kişinin ektiği tohumlar olmasa, toplum terörün bölücü oyunlarına bu kadar kolay alet olmazdı.
Yaşananlar bağlamında Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerini, devrimlerini anlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Aydınlık bir VATAN dileklerimle.