Rusya’yı gündemin birinci sırasına çeken Wagner olayı kamuoyunda yoğun olarak tartışıldı. Gerçekten sınırlı sayıda uzmanın değerli bilgileri aydınlatıcıydı. Öte yandan, o uzmanların sayısının nicelikli olarak çok üstünde olan nitelik olarak çok gerisinde her konuda uzmanlıklarına! tanık olduğumuz bazıları da konunun popülerliğine katkı sağladı.
Wagner, Rusya’nın uzun zamandır Suriye, Libya, Ukrayna vb. çatışma sahalarında kullandığı paralı askerlerden oluşan, tamamen devletin kontrolünde olan bir şirkettir. Ukrayna savaşına kadar da kullanıldığı alanlarda devletin çizdiği sınırlar içinde görevini yaptığı ileri sürülebilir. Ukrayna’da sahaya sürüldükten sonra yaşanan cephane sıkıntısı önemli sorunlar oluşturdu. O zaman konuya dikkat çekenler yapının esasen yönetsel olduğuna yer verdiler. O dönemde Putin tarafından Ukrayna’daki birliklerin komite ilişkileri yeniden düzenlendi.
Suriye’de de belki bazı sevk ve idari sorunlar yaşanmıştı ama Ukrayna muharebe sahasında bu sorunun ortaya çıkması rastlantı değildir. Suriye’de başarı varken Ukrayna’da başarısızlık söz konusuydu. Bu başarısızlık çeşitli iç değerlendirmelere yol açmıştı. Muhtemelen bunlar Rus askerleri arasında yayıldı, huzursuzluğa yol açtı. Savunma bakanı ve genelkurmay başkanı bunun sorumlusu olarak gösterildi.
Bu başarısızlığın kaynağı esasında Putin’in yanlış askeri politik durum değerlendirmesine dayalı kararlarından kaynaklıydı, ancak onu hedefe koymak tehlikeli olurdu. Bu yüzden Prigojin kendisine elde edilebilir hedef olarak Şoygu ve Gerasimo’u gördü.
Putin’in belirlediği Rus ordusunun harekât planı hatalıydı. Belirlenen harekât planı, Ukrayna’da kısa sürede hükümetin değişebileceği, Kiev’in kolaylıkla zapt edilebileceği, Ukrayna ordusunun direnmeyeceği ve halkının işgalden şikayetçi olmayacağı ve Batı’nın Kırım örneğinde olduğu gibi Ukrayna’yı yalnız bırakacağı varsayımına dayandırılmıştı. Siyasi hedef ile askeri hedef uyumsuzdu.
Bu varsayımların hiçbiri tutmadı ve öngörülen başarı elde edilemedi. Rus ordusunun muharebe etme tarzı da çağdaş askeri konseptlerle uyumlu değildi.
Harp ve harekât prensipleri açısından ele alındığında beklentiyi karşılayamadı. Buna rağmen Ukrayna’nın önemli bir bölümünü kontrolü altına aldığının da altını çizmeliyiz. Sonuç olarak stratejik düzeyin ve taktik seviyesinin hataları muhtemeldir ki zihinlerde güvensizliği besledi, büyüttü ve bir tortu oluşturdu.
Prigojin’in abarttığını düşündüğüm bu tortu, onun çıkış noktasıydı. İsyanı başlattığında hem ordu içinden hem de halktan geniş destek beklentisi içindeydi. Her abartı hata yaptırır. Girişiminin sonuç vermeyeceğini anlayınca da vazgeçti.
Ülkemizde konuyu tartışanlar hemen SADAT ile bağ kurdular ki kanımca hatalı bir yaklaşımdı. SADAT’ın varlığından rahatsız olmak ve tasfiyesini istemek başka, Wagner ile arasında bağ kurmak başka bir şeydir. Elimizde SADAT’ın TSK’nın operasyon yönettiği alanlarda silahlı faaliyet içinde olduğu bilgisi yoktur. Dolayısıyla benzerlik kurulamaz.
Ülkemiz ile Wagner arasında bir bağ kurmak gerekirse ilk örnek Suriye Milli Ordusu olabilir.
Türkiye’nin ABD ile birlikte Suriye’de rejimi değiştirme heves ve arzusuna kapıldığı dönemde, eğit-donat stratejisi kapsamında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı altında kurulmuştur.
IŞİD’e, PKK’ya karşı kullanılsa da esas kuruluş maksadı Suriye’deki BAAS rejimini devirmektir. TSK ile birlikte ve ona paraleldir. Şu ana kadar ortaya pek sorun çıkmamıştır. Ancak Türkiye’nin hatalı Suriye politikasının sonuna gelinmiş ve Esad yönetimiyle iş birliğine evrilen yeni politika hayata geçirilmeye çalışılmaktadır, bütünüyle devreye sokulduğunda Suriye Milli Ordusu’nun silahları toplanmaya ya da Suriye ordusu emrine girmeyi kabul etmezse Wagner gibi davranmayacağının hiçbir garantisi yoktur.
İkinci örneği FETÖ oluşturmaktadır. TSK hatta devlet içinde örgütlenmesi başka bir paralel yapı olmakla beraber gelişim süreçleri açısından farklılıklar arz etmektedir. Biri açık, yasal ve Rus devletinin emrinde bir şirketken diğeri gizli bir örgütlenmedir ve ipleri ABD’nin elindedir.
AKP’nin anayasada yer alan laiklik ilkesinin içini boşaltması, Diyanet’i bir vesayet odağı haline getirmesi, tarikatların devlet içinde yapılanmalarına göz yumması ülkenin bekası açısından büyük tehlike potansiyeli taşımaktadır.
SADAT da bu yanıyla tehlikelidir. Önümüzdeki dönemde yeni FETÖ’lerin tarih sahnesine çıkması olasıdır.
İktidar, gidişatı kendine zarar vermeyeceği zannıyla ülkenin geleceği için tehlike olarak görmezken muhalefet de ya tehlikenin farkında değildir ya da laikliğin yaşamsal önemini birkaç oy uğruna görmezden gelmektedir.
Sonuç olarak her paralel yapının mutlak iktidara yöneleceğini toplumsal sözleşme adına tehdit olduğunu idrak etmek gibi ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Daha geç olmadan FETÖ’den almadığımız dersi Wagner’den almayı becermeliyiz.
Son bir aydır Laiklik ilkesinin ayaklar altına alınarak yaşanan gelişmeler ve yaşadığımız mali krizin daha da derinleşmesini önleyebilmek uğruna jeopolitik çıkarlarımızdan büyük ödünler verilmesi, ülkemizin devlet aklıyla kazandığı tüm kazanımları NATO görüşmelerinde masaya konulması ülkemiz adına çok tehlikeli bir sürecin başladığının göstergesidir.
20 Temmuz 2023 itibarıyla Ukrayna limanlarına giden her gemi askeri malzeme taşıyor kabul edilerek Rusya tarafından düşman hedef ilan edildi. Türkiye emperyal devletler tarafından çok tehlikeli bir oyuna çekilmekte. Ukraynaya giden NATO bandıralı bir gemi Rusya tarafından vurulduğu kabul edilerek Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirebilir. AKP uyguladığı yanlış ekonomik politkalar nedeniyle yaşanan krizi atlatabilmek adına bu çok tehlikeli oyunda rol almamalıdır.
Birinci Dünya Savaşı ve sonuçları hatırlanmalıdır. Çok akıllı, az duygusal olma zamanıdır. Türkiye böylesine tehlikeli, sonu hüsran olabilecek bir maceraya atılmamalıdır.
Aydınlık bir ay dileğimle.