Yok yok o tehlikeden bahsetmiyorum. Menzil tarikatının Jandarma’ya sızdığı iddialarından bahsetmiyorum. Adnan Oktar terör örgütünün veya FETÖ’nün siyasi uzantılarından/ayaklarından da bahsetmiyorum. Zira artık onlar ”tehlike” değil.
Yeni tehlikeler ne peki? Farkında mıyız diye sormak zorunda kaldıklarımız neler?
Liyakatsızlığın olası sonuçlarının farkında mıyız mesela? Geçmişi şaibelerle dolu insanlar hemen her partiden rahat rahat, alkışlarla aday yapılabiliyor. Sorumlu olduğu alan olan çevreyi batıran bir partiden, yolsuzluğun ve nepotizmin en tipik örneğine rant dağıtan bir başka partiden aday. Bunlarla sınırlı değil elbette liyakatsızlık. Yine de anmaya değer bu kişiler.
Liyakatsızlığın eğitim sahasındaki yansımalarının farkında mıyız? Öteden beri aksaklıklar yaşanan eğitim-öğretim sistemimizin artık hepten paramparça. Yaratılış kuramları biyolojinin yerine geçmiş durumda. Tarih yerine hamaset; matematik, fen ve Türkçe yerine boşvermişlik hakim. Eğitim-öğretim sistemimizin (gerçi böyle bir sistemin varlığı da şaibeli) açığını sosyal medya dolduruyor. Sosyal medya ise deli saçması fikirlerle bilimsel bilgilerin birbirine geçtiği bir bohça adeta. Bu bohçadan alınanlarsa beğeni algoritmalarıyla değerlendiğinden en deli saçması düşünceler revaçta. Dahası, post-truth çağındayız. Bir fikir ne kadar saçmaysa o kadar yayılıyor.
Kutuplaşmanın sonuçlarının farkında mıyız mesela? Şu an daha da etnik bir eksene düşen kutuplaşmanın nasıl sonuçlanabileceğinin farkında mıyız? Farklı milliyetleri farklı mezhepleri geçtik, şimdi farklı tarikatlar ekseninde bile bir kutuplaşma söz konusu. Millet gerçek anlamda parçalanıyor.
Uyuşmanın sonuçlarının farkında mıyız? Atalet ve uyuşma hakim… En başta da gençlerde… Boşvermişlik, umursamazlık ve teslimiyet hayra alamet değil. Geleceği öngörmek zorlaştıkça ve en haklı beklentiler bile boşa düştükçe geleceğe yatırım yapmak anlamsızlaşıyor. Enflasyon sadece ekonomiyi değil ahlakı da insanların karakterlerini de yıkıyor.
Kirli paranın sonuçlarının farkında mıyız? Piyasada kirli paranın ağırlığı arttıkça temiz para kaçıyor. Namusuyla, vergisiyle, üretim amaçlı iş yapan sayısı her geçen gün azalıyor. Vurgunculuk, kayırmacılık ve üçkağıtla zenginleşiyor küçük bir azınlık. Çoğunluksa adım adım fakirleşiyor. Çaresi olanlar kaçıyor veya azınlığa katılıyor.
Kirli siyasetin sonuçlarının farkında mıyız? Kirlilerin ağırlığı arttıkça, temizler kaçıyor, siliniyor, teslim oluyor. İsmet Paşa’nın dediği gibi namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalı. Ama artık mesele sadece cesaret değil. İnançsızlık aynı zamanda. Hemen her sahada namuslu insanlar inançsız, ümitsiz durumda. Hal böyle olunca kirliler, geride kalan temizleri kovuyor, hiç değilse yıldırıyor onları. Temizler temiz kalabilecekleri alanlara kaçmaya çalışıyor. Teslimiyete sığınıyorlar. ”Madem gücüm yok o halde sorumluluğum yok” diyor bu ”temiz” insanlar. Teslimiyet temizleri, pasif kirli haline getiriyor.
Uyuşturucu tehlikesinin farkında mıyız? Doğalından sentetiğine, kimyasalından kültüreline her türden uyuşturucuyla bilinçler, hafızalar, hayaller silikleşiyor. Bu acılı dünyanın acısından, hedonizmin doyumsuzluğundan ve nihilizmin karanlığından uyuşturucuda teselli buluyor kitleler. Yoksullar bonzai, varsıllar kokain… Herkese göre bir seçenek var. Yavaş yavaş ölüyor gençler. Onların tanıkları ”kaderlerine teslim oluyor”.
Deprem tehlikesinin farkında mıyız? En az yirmi milyon insan İstanbul’da, milyonlarcası İzmir’de tarihi meçhul ama gerçekleşeceği muhakkak bir felaketi bekliyorlar. Gündelik koşturmacanın gölgesinde unutuyorlar, unutuyoruz. Bugün yüzüne baktıklarımız, sesini duyduklarımız yarın olmayacaklar. Kim bilir belki yarından da yakın…
Bu tehlikelerin farkında mıyız gerçekten? Emin değilim. Pek konuşmuyoruz da… Konuştuğumuzda bile pek bir şey yapmıyoruz sanki. Tehlikelerin gerçekten farkında mıyız? Yoksa çok mu vaktimiz var? Değil mi ya, hele şu seçimler bir geçsin, sonra bakarız!