Ekim 2023 tarihi itibarıyla CHP

Cumhuriyet Gazetesinde yer alan habere göre, CHP Genel Başkanlığı için adaylıklarını açıklayan Özgür Özel ve Örsan Öymen’in, parti kimliğinden vazgeçildiği yönündeki “eleştirileri” genel merkezde, Kılıçdaroğlu’na yakın kişiler tarafından reddedilmiş. “Altı Ok ve Atatürk değerlerinden asla vazgeçilmediği, muhafazakâr, milliyetçi oylar için işbirliği yapıldığını” söyleyen “CHP Yönetimindeki, Kılıçdaroğlu’na yakın isimler tarafından”, bununla da yetinmemiş, yapılan eleştirileri, “siyaset bilmezlik” olarak değerlendirilmiş. (¹)

Kılıçdaroğlu’na yakın olduğu söylenen gizemli kişi ya da kişilerin ifadesi/ifadeleri aynen şu şekilde; Bu eleştiri Türk siyasetinin kutuplaştığını, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devrede olduğunu görmemektir. CHP; Kemal Bey döneminde Altı Ok ilkelerinden, Atatürk değerlerinden asla vazgeçmedi. Ama muhafazakar ve milliyetçi oyları almak için işbirlikleri de yapmıştı. Buna ‘Değerlerinden vazgeçtiler’ demek siyaset bilmezliktir. Yazının devamında aktarılan, “laikliğe yeterince sahip çıkılmadığına” ilişkin eleştirilere verilen “Laikliğe anakronik yaklaşım doğru değil” şeklindeki yanıt da en az diğeri kadar önemli.

Bu yazının konusu, Genel Merkez adına yapıldığı söylenen bu açıklamalar olsa da, öncelikle, Genel Başkan adayı olarak piyasaya çıkan kişiler hakkında kısaca birkaç şey söylemek gerek diye düşünüyorum.

Özgür Özel’le başlayayım. Düne kadar Kılıçdaroğlu’nun peşinde dolaşıp, arkasından gözyaşı döken, 6’lı masayı eleştirenleri yüzü maskeli AKP’liler olmakla eleştirip, içerisinde kendisini farklı şekilde tanımlayan çok farklı siyasi figürlerin yer aldığı çıkarcı, ilkesiz bir koalisyonun adayı olarak sahne alan Özgür Özel’in çıkışını, siyasetteki kirlenmenin, ilkesiz, tüm değerleri hunharca kullanan ikiyüzlü çıkarcılığın canlı örneği olarak değerlendiriyorum. Özel, İmamoğlu birlikteliğinde dikkatimi çeken bir diğer şey, bu çıkışın, Refah partisinin kapatılması sonrası, sermaye basını destekli olarak ve kendilerini “yenilikçiler” olarak tanımlayarak ortaya çıkan, sloganları aynı Özel ve İmamoğlu gibi “değişim dönüşüm” olan Erdoğan, Gül ittifakına olan benzerliği.

Örsan Öymen hakındaki görüşümün de olumlu olmadığını belirtmeliyim. İyi niyetli olduğunu düşünsem de, hem sosyal demokrat olduğunu söyleyip hem de Altı Ok’u savunduğunu söyleyen bir siyasi çizginin iç tutarlılığının olmadığı/olamayacağı kanısındayım. CHP’nin bu günlere gelişinin, Altı Ok’dan yani Kemalizmden vazgeçip sosyaldemokratlaştırılmasının sonucu olduğunu, düşünüyorum. Bir yandan “sosyal demokrat” olduğunu ifade edip, yani devletçilik ve devrimcilik oklarının Anayasa ve CHP programından fiilen kalkmasına neden olan deformasyonu savunup, diğer yandan “CHP çıkmaz sokağın içindedir. Bizim üçüncü yol açmamız gerekiyor. Bu yol Atatürk’ün yolu, altı okun yoludur demeyi samimi ve ciddi bulmuyorum. Emre Kongar, Altan Öymen ve onlar gibiler yıllardır tersini söylese, yazsa da, durum bu.

CHP içerisindeki, kurultaya dönük “muhalif” çıkışlar için yaptığım bu eleştiriler, CHP Genel Merkezi’nin daha iyi olduğu anlamına gelmiyor pek tabii ki. Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun veliahdı olarak da adı geçen/geçirilen Yunus Emre tarafından “Kılıçdaroğlu Doktrini” olarak adlandırılsa da, görünüşte birbirinin zıttı 6+1 koalisyonunun oluşturulması işinin gerçek fikri sahibi ve yönlendiricilerinin kimler olduğunu, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere kimlerin, hangi siyasilerin, hangi gazeteci kılıklı misyonerlerin bu işte katalizör görevi yaptığını, herkes biliyor/görüyor diye de ekleyip, gelelim esas konumuza.

Esas konumuz yazının başında sizlerle paylaştığım gibi, “CHP Yönetimindeki, Kılıçdaroğlu’na yakın” ve “siyaset bilen” isimler tarafından yapıldığı söylenen açıklamaların içeriği, ne anlama geldiği.

Altı Ok ve Atatürk değerlerinden asla vazgeçilmediği, muhafazakâr, milliyetçi oylar için işbirliği yapıldığı” yönündeki açıklama ile başlayalım. Bu konuda bir şeyler söyleyebilmek için yapılması gereken ilk şey, Altı Ok’un neyi temsil ettiğini, Atatürk değerlerinin ne olduğunu kısaca hatırlamak.

Altı Ok yani 1927’de, cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik olarak belirlenip, geçen dört yıldaki cumhuriyet karşıtı girişimler sonrasında, cumhuriyeti emperyalizmin kışkırtmalarıyla güç kazanmaya çalışan gerici ve yeniden ekonomik bağımlılığı savunan görüşlere karşı savunmak amacıyla 1931 yılında devletçilik ve inkılapçılık (devrimcilik) ilkelerinin eklenerek sayısı altıya çıkan ilkeler bütünü.

Sosyal demokrat olarak, daha 60’lı yılların sonundan itibaren adım adım, -aslında bu süreci, Anayasadaki devrimcilik ve devletçilik ilkelerinin kaldırıldığı 1961 Anayasasıyla başlatmak da mümkün- devrimcilikten, özellikle Sovyetler Birliğinin yıkılışı sonrasında Blair, Schroder gibi Avrupalı sosyal demokratların izinden giderek yani Washington uzlaşısının dayattığı kuralları benimseyerek ise devletçilikten vazgeçtiklerini, Örsan Öymen ile ilgili değerlendirmem esnasında belirtmiştim. (²), (³)

Demek istediğim, CHP’nin kuruluş amacından/çizgisinden sapmasının başlangıcını Kılıçdaroğlu dönemiyle başlatmanın yanlış olduğu, deformasyon sürecinin geçmişinin çok daha eskiye dayandığı.

Muhafazakar ve milliyetçi oyları alabilmek için seçim ittifakları yaptıklarını, bunun kendi ilkelerinden vazgeçmek anlamına gelmediğini söyleyen CHP’li gizemli kişi ya da kişilerin, milliyetçi oyları almak için, “milliyetçi” -daha doğrusu milliyetçi görünümlü- partilerle ittifaklara ihtiyaç duyuyor olmalarını söylemesindeki derin çelişki, Altı Ok’un ilk dördü arasında yer alan “Milliyetçilik” ilkesine halihazırda ne kadar sahip çıktıklarının da göstergesi. Kendileri de milliyetçiler ama milliyetçi görünebilmek için, kendini milliyetçi olarak tanımlayan başka partilerle işbirliğine ihtiyaç duyuyorlar. Seçim döneminde Kürt kökenli yurttaşların oyunu almak bahanesiyle “Eşit Yurttaşlık” vadederek, toplumu etnik ve dini kimliklerle tanımlayacağını söyleyen yani milleti etnik ve dini kimlikler esasına göre bölen ve bunu “demokrasinin gereği” olarak sunan bir partinin “milliyetçilik ilkesinden vazgeçmediğinden” bahsediyoruz anlayacağınız. Şaka gibi ama gerçek.

Devletçilik ilkesinden vazgeçerek, yani 1994 Parti Programından itibaren resmen özelleştirmelere evet diyerek ve ekonomiyi yani üretimin, istihdamın sorumluluğunu yerli yabancı özel sektöre teslim ederek yani kimsesizlerin kimsesi olmaktan vazgeçip, yerli yabancı sermayeli şirketlerin her şeyi olan bir devlet yapısını savunan bir partinin, Cumhuriyetçilik ve Halkçılık ilkelerinden ne anladığını ise sanırım sorgulamaya dahi gerek yok.

Kalan son ilke, muhafazakar oyları alabilmek için alenen savunulmadığı vurgusu yapılarak, aslında halen sahip çıktıklarını söyledikleri Laiklik. Diyanet Akademisi kurulması hakkındaki yasaya evet diyerek ve karşı çıkmayarak yani laikliğin temelini oluşturan eğitimde birlik (Tevhid-i Tedrisat) yasasın fiilen ortadan kaldıran, hamlelere dahi karşı çıkmaktan vazgeçmiş bir partinin laiklik ilkesinden vazgeçmediğini söyleyen, bu tutuma karşı çıkanları anakronik” yani çağdışı olmakla suçlayan bir utanmazlık. Bu sürecin başlangıcının da Kemal Kılıçdaroğlu olmadığını, geçmişinin, yine çok eskilere dayandığını da hatırlatalım. (⁴)

Altı Ok’a sahip çıkma konusunda, son dönemde en çok değişen partinin kendileri olduğunu söylenerek övünen CHP’nin durumu bu. Genel Merkez de durum bu, düne karşı birlikte olup, şimdilerde muhalif olanlar da farklı değil. Gelelim, Genel Başkan adına konuşan/konuştuğu izlenimi veren söz konusu kişinin “Atatürk değerleri” diyerek sahip çıktıklarını söyledikleri şeyin ne olduğu ve bu değere/değerlere sahip çıkıp, çıkmadıkları konusuna.

Atatürk’ün söylevlerine, yazdıklarına baktığımızda, Atatürk değeri olarak adlandırılabilecek sanırım en önde gelen şey, karakterim diyerek tanımladığı “bağımsızlık” olsa gerekir.

Ekonomik bağımsızlık olmadan siyaseten bağımsız olunamayacağını, dolayısıyla ekonomik bağımsızlığı gözümüz gibi korumamız gerektiğini belirtilen Atatürk’ün, tüm yurttaşların sahip çıkması gereken, aksi halde kolayca kaybedilebilecek en önemli mirası ya da değeri. Nasıl adlandırırsanız.

Soru, bu değere sahip çıkma konusunda mevcut CHP Yönetiminin ne durumda olduğu, bu değeri korumak için ne yaptığı?

Okurlarımın yakından bildiği gibi, Altı Ok’da yer alan ilkelerin korunabilmesi için de zorunlu olan ekonomik ve siyasi bağımsızlık, yazılarımda üzerinde en çok durduğum, okurları bıktırma riskine karşın en çok yazdığım, sürekli tekrar ettiğim bir konu. Nasıl oluyor da, hem bağımsızlığı savunup, hem tek taraflı egemenlik devrini – Gümrük Birliği konusunda olduğu gibi – savunan, dışarıdan gelecek 300 milyar dolar “temiz borçla” ülke ekonomisini kurtaracağını söyleyen bir bağımsızlık anlayışı Atatürk’ün karakterim dediği, ekonomik ve siyasi bağımsızlığı savunduğunu iddia edebiliyor anlamış değilim. Bu gerçekte tam tersini yapıp/söyleyip, sıkışıldığında, yeri ya da lafı geldiğinde biz Atatürkçüyüz ya da Kuvvacıyız demekle, arada sırada Kuvvacı şapkası takmakla olacak bir şey, kazanılacak bir vasıf değil.

Hem ülke sanayinin yabancı sermayenin eline geçmesini, yabancı sermayeyi çekmek için öngörülebilir olmamız gerekir diyerek savunan, ekonominin yabancı para satıcılarının gözdesi olmasına, kamu varlıklarının haraç mezat satılmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerini çağa ya da AB’ye uyum adı altında destek veren hem de Atatürk değerlerini savunduğunu söyleyen bir iki yüzlülük söz konusu olan. Şaka gibi ama şaka değil.

Kamu kaynaklarının, kamu imtiyazlarının yerli yabancı şirketlere peşkeş çekilmesinin önünü açan Derviş Reformlarını, biz birlikte yaptık diye savunan Faik Öztrak’ın, vazgeçilemeyen milletvekili, değişmez Genel Başkan Yardımcısı, Mehmet Şimşek ve Ali Babacan’ı ekonomi gurusu ilan eden Selin Sayek Böke’nin milletvekili ve parti yöneticisi olduğu, neoliberal küreselleşmenin önde gelen misyonerlerinden Jeremy Rifkin’in Genel Başkan Danışman’ı olduğu -kimler olmadı ki diyeceksiniz, haklısınız-, ekonomik kurtuluş reçetesini, Daron Acemoğlu, Hakan Kara ve benzeri bir dönem AKP politikalarını demokrasiye giden yol olarak öven neoliberallerin hazırladığı bir yapının nasıl olup da bağımsızlık dahil Atatürk değerlerine sahip çıktığının değerlendirmesini ise varın siz yapın.

Ahmet Müfit

Kaynakça:

(¹)https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/chp-kurmaylari-ozel-ve-oymenin-parti-kimligini-kaybediyor-elestirisine-yanit-verdi-siyaset-bilmezlik-2120066

(²)https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/, (³)https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1961-anayasasi/

(⁴)https://www.odatv4.com/yazarlar/ahmet-mufit/cumhuriyet-tarihinin-en-buyuk-iktisadi-krizi-varken-2002deki-politikalari-savunmak-ise-yarar-mi-144178

Bunları da sevebilirsiniz