Bu yazı yazıldığı gün, Devrim Şehidi Teğmen (Öğretmen) Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki’nin Cumhuriyet düşmanı yobazlarca Menemen’de katledilişlerinin 92’nci yıldönümüydü.
92 yıldır değişen fazla bir şey yok.
Hala devrim şehidi vermeye devam ediyoruz.
Bu kez 85 yaşında haksız olarak yatırıldığı hapishanede göz göre göre şehit olan Emekli Korgeneral Vural Avar’dı.
Avar Paşa, tescilli bir FETÖ kumpası olan 28 şubat davasından “mahkum” olmuş ve geç yaşında hapishaneye gönderilmişti.
28 şubat davası, Balyoz ve Ergenekon gibi AKP-FETÖ (geçmeyen Tezkere intikamı için Amerika’dan talimatı alan Fetullah Gülen’in “ulusalcı dalgayı aşacağız” sözleri ve 2007’de Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti sonrası) işbirliğiyle tertiplenmiş ve sonrasında FETÖ’nün AKP’ye (ABD ve NATO) adına ihanetinden sonra bozulmuştu.
Davayı açan Savcı Mustafa Bilgili FETÖ üyeliğinden, soruşturma aşamasında savcılığa bilgi ve belge gönderen Genelkurmay Eski Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse ise hem FETÖ üyeliği hem de 15 Temmuz Darbe girişimini planlaması sebebiyle tutuklanmıştı.
FETÖ’cüler 28 Şubat’ı bir darbe gibi göstermişler ve bu suretle de dönemin 103 komutanını sanık sandalyesine oturtmuşlardı.
Oysa kaderin cilvesidir ki (Erbakan, Çiller ve Akşener’in altında imzasının olduğu) bir Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi olan 28 Şubat sayesinde Tayyip Erdoğan’ın önü açılmıştı.
FETÖ darbe girişimi sonrası bile iktidar bu sahte delilli, FETÖ işi olmayan bir darbenin davasını sahiplenmeye devam etti.
Ana muhalefetteki CHP ise gıkını çıkarmadı.
MHP’yi saymayın o zaten AKP’ye yanaştı ve koalisyon ortağı oldu.
28 Şubat’ta imzası olan, İçişleri Bakanı iken Deniz Kuvvetleri’ne “casus” sokan Meral Akşener ise Amiraller Açıklaması davasında, amirallere “Zevzek” bile dedi.
Ve 9 Temmuz 2021 tarihinde Yargıtay, sanıklar Ahmet Çörekçi, Aydan Erol, Cevat Temel Özkaynak, Çetin Doğan, Çetin Saner, Çevik Bir, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri, Hakkı Kılınç, İdris Koralp, İlhan Kılıç, Kenan Deniz, Vural Avar ve Yıldırım Türker hakkındaki müebbet hapis cezasını onadı.
Diğer sanıklar ise beraat ettirildi veya zaman aşımından serbest kaldı.
Hepsinden de acısı bu şerefli komutanların rütbelerinin sökülmesi ve er statüsüne indirilmeleri oldu.
Bu yaşları 75 ile 90 arasında değişen 14 komutanın suçu büyüktü; 28 şubat döneminde TSK içindeki başta FETÖ olmak üzere tarikatçıları tasfiye etmişlerdi.
Vural Avar Paşa da Hava Kuvvetleri’nde bol miktardaki haini tespit edip, ordudan attıran bir komutandı.
Bu bir dava değil, bedevi işi bir kan davasıydı.
O yaşta pek çok sağlık sorunu olan emekli Generalleri, Amiralleri hapse atmak demek, onları ölüme göndermek demekti.
Muhalefetin de sessiz kalması iktidarın işini kolaylaştırdı açıkça.
FETÖ’cülere sahip çıkanlar, 28 Şubat’ın komutanlarına sahip çıkmaya korktu.
Aman “Laik ve ulusalcı derler” diye sanırım.
Sağlık sorunları yaşayan 83 yaşındaki Çetin Saner, 82 yaşındaki Aydan Erol, 83 yaşındaki Çevik Bir Paşalar tahliye edildi ama 85 yaşındaki ileri demans hastası Vural Avar Paşa skandal bir sağlık raporuyla hapiste tutuldu.
Hava Korgeneral Vural Avar 20 Aralık 2022 günü hayata gözlerini Sincan’daki soğuk hücresinde kapadı.
Ankara Şehir Hastanesi sağlık kurulundan 11 “hekim”, şehit olmasından bir ay önce Avar için “Cezasının infazı halinde hayati tehlikesi yoktur, cezası ertelenmesin” diye rapor vermişti. (Avar’ın emekli Albay olan eşi Tuna Avar bu doktorlar hakkında “olası kastla adam öldürmek” suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu.)
Oysa yemek yemeyi reddeden, soğuk suyun altında saatlerce oturan Avar, ileri demansı yüzünden düşüp kaburgasını çatlatmıştı daha Kasım ayında.
Ama artık bunlara şaşırmıyoruz.
Ordusunu generalleriyle, amiralleriyle birlikte NATO/CIA ajanı FETÖ operasyonu ile hapislere attıran, Montrö’ye sahip çıkan bir açıklama yaptı diye emekli Amirallerin ayak bileklerine kelepçe takan, 4 Temmuz Süleymaniye skandalı sonrası müzik notası mı diyip, Amerikalıları tutuklayan Aziz Ergen Albayı orduevlerine sokmayan bir devri iktidardayız.
Muhalefetin başı ise daha bir hafta önce İmamoğlu’na kurulan kumpas davası için aynen şunları söylemişti: “28 Şubatçılar, artık Saray’ın içindedir. Saray, artık 28 Şubat zihniyetinin ta kendisidir. Bu darbeci, yasakçı zihniyetiniz batsın sizin.”
İrticaya karşı bir hareket olan 28 Şubat (*) ile Erdoğan’ın Saray’ını özdeşleştirmek!
Buna yorumu okuyucu yapsa en güzeli.
Ancak ilginçtir ki Vural Paşa’nın Kocatepe Camii’ndeki cenazesine CHP’liler yüksek bir katılım gösterdi.
Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Özgür Özel ve bazı CHPli milletvekilleri vardı ama genel başkanları yoktu.
Çelenk de göndermemişti.
Gazeteci Erdem Atay cenazeden izlenimlerini aktarırken önemli bir tespit yapmış:
“Mesela Cumhurbaşkanlığı (çelenk) göndermemiş, MSB göndermemiş. Hayatını, her şeyini verdiği kurumu Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları çelenk göndermemiş, bırakın göndermeyi, bu kurumları temsilen tek bir kişi gelmemişti.
Başka kimler mi çelenk göndermemiş? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 28 Şubat konusunda en hassas duruşu olduğu bilinen ve yargılanan askerleri savunan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek…”
Askeri tören de yapılmadı.
Ama cenaze çok kalabalıktı.
Soğuk Ankara gününde Kocatepe’nin avlusu “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sesleriyle çınladı.
Subay ve astsubay emeklileri tabutun başında asker nöbeti tuttu.
Ama Vural Avar bize hakkını helal etmedi bence.
Hasta babasını görmesi için Selahattin Demirtaş’a özel jet ile takım elbise ayarlayan, ama ağır hasta olan Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın İstanbul Adli Tıp merkezine sevki için ailesinden 10 korumanın uçak gidiş-dönüş parasını isteyen ve en nihayet Vural Avar’ı heyet raporu ile hapiste ölüme mahkum eden bir devirdeyiz maalesef.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bundan 102 yıl önce Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde Subaylara hitabını hatırlatmak isterim:
“Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur.”
Bunları, bizzat 31 Mart tecrübesi olan ve İngiliz malı şeyh entrikalarıyla boğuşan bir büyük Komutan söylemişti.
15 Temmuz ruhu ile emperyalizme karşı bağımsızlık ruhu kastediliyorsa eğer, orduyu rahat bırakmak, askerin yakasından eli çekmek gerekir.
Muhafazakarların anlayacağı dilden de anlatayım:
Tarikatlar her zaman şirktir.
Allah’ın dinine olduğu kadar devletin bütünlüğüne de şirktir.
Tarikat ancak şeyhine bağlı olur, o şeyhin ise kime bağlı olduğu belli olmaz.
Bazen İngiliz devletine, bazen Amerikan emperyalizmine çıkar ipleri.
15 Temmuz’da bunları yaşamadık mı?
Adaletin bir gün yerini bulması ümidiyle, Avar ailesine sabırlar ve başsağlığı diliyorum.
Umarım bir gün Vural Paşa bize hakkını helal eder.
(*) Bugün Taliban’ın kız çocuklarını bile okula göndermekten men ettiği, İran’da hala kadınların başörtüsüz gezemediği bir çağdayız. 28 Şubat kararları Türkiye’nin bir Afganistan, İran, Suudi Arabistan olmaması için alınan ve altında dönemin Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı’nın imzası olan 18 maddelik MGK kararlarıydı. Özetle şunlardı:
“8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli.
Kur’an kursları Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli.
Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli.
Kılık kıyafet yasası ödünsüz olarak uygulanmalı.
Yeşil sermayeye (sadece bağ bahçe bağışları değil, ABD Suudi parası) kısıtlama getirilmeli.
İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı.
Eğitimde birlik yasası (Tevhidi Tedrisat, yani sadece imam hatiplerin kapatılması filan değil, özel okul devlet okulu ayrımı kaldırılmalı) uygulanmalı.
Kurban derileri derneklere verilmemeli.
Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı.”