20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren günümüze kadar gelen sürecin devamında bilim, sanat ve teknolojide meydana gelen büyük değişiklikler, derin etkileri altında yenilikler yaratmaya devam etti. Önceki yazılarda değindiğimiz gibi aydınlanma düşünürlerinin bilimin ilerlemesi, akılcılık, uygarlık, evrensel insan hakları ve özgürlükleri ile ahlaki yapılar arasında kurdukları nedensel bağlantılar 20. Yüzyılın gelişmiş ülkelerin bazılarında yönetim biçimi haline gelen totalitaryanizm ve emperyalist paylaşımın sonucu patlak veren I. ve II. Dünya Savaşları tarafından derin bir sarsıntıya uğratıldığı görüldü. Buradan hareketler tabloya dışarıdan bakan bir düşünür bilimi, ahlak, şiddetin yok edilmesi anlamında uygarlık ve akıl arasında, bırakın nedensel olabilecek bağlantıları, herhangi bir bağıntı olup olamayacağını sorgulamaya başladı. Görünen oydu ki aydınlanmanın toplumsal hayattan koparak genelleştirilen kavramları artık çalışmaz hale gelmeye başlamıştı.
Bu görüngünün bir yansıması da, özellikle şimdiki zaman kipinde, (post)-modernite sonrası yaşadığımız çağın kendisi, hem geçmişe hem de güncelliğe karşı bir karartma harekâtı yürütmektedir. Bu karatma harekatına katkı sağlayan durumların, teknolojinin sağladığı olanaklar tarafından beslenebildiği ve de beslendiği bir gerçektir. Hakikat ve algısı, yeni bilimsel gelişmelerin olanak verdiği teknolojileri ve bunun sonucunda da iletişim araçlarının aracılığıyla gerçekliği eğip bükebilmekte ve alıcılarına hiçbir engele takılmadan, diyelim ki internet aracılığıyla, iletebilmektedir. Sanal dünyanın böyle bir ortamı kolaylaştırdığı ve hatta doğurduğu söylenebilir. Herkes potansiyel olarak neredeyse bilgisayarlarının ya da telefonlarının ucundaki nesne insana dönüşmüştür. Yaratılan aldanmanın hem sonucu hem de nedenidir.
Güncelin en kısa sürede tüketime hazırı işte bunun için yeterlidir. Ancak güncel olayların ve olguların, koşulları ortaya koymanın gerekliliğinin farkında olamayacak kadar geçmiş ve gelecek arasına sıkışmıştır gerçeklik. Kapsamlı emeğin eseriyle bilgiye ulaşmayı ve onun hakkında bir fikir edinmeyi başarmanın duygusundan yoksunlaştıran üretim ve tüketim dizgesi, gerçekliği bilginin kollarından kolayca uzaklaştırıyor. Bilginin ışığı altında yatan sorgulamanın ve akıl yürütmenin değerini bilmemek, hazırın genel geçer afyonunun bağımlısı olmak ne kadar da işimize geliyor. Bir zaman sonra bağımlısı olduğumuz bu durumu duyumsamıyoruz.
Bilgisizliğin ve yanlış yönlendirilmenin güncelliğinin ayakta kalması mümkün değil. Cehalete yaşama alanı veren suç ortaklığı, onu besliyor ve yere düştüğü her zaman ayağa kaldırıyor. Bu yolla bizzat bilginin kendisi tüketimin konusu yapılarak birey asla erişemeyecekleri birer veri yığınına dönüyor.
Önceki tespitimizi yineleyecek olursak mesele artık özgürlük arayışı olmaktan çıkmış soyut bir üslup meselesine indirgenmiş, var olan her şeyin bir boyun eğişle kabul edilmesine dayanan olgusallığı teslimiyet almıştır. Bu tutsaklığın saklı nedenlerinden biri, düşünme ediminin kendisi üzerine kafa yormadan sadece düşünmenin bizi sonuca ulaştıracağını varsaymamızda yatıyor. Ne yazık ki bilgiye sadece tek taraflı erişim mümkün olmuyor. Her şeyi yutan bir karadelik gibi bize en büyük tuzağı kurabiliyor. Dikkatimizi ve düşüncelerimizi kolaylıkla içine çekebiliyor. Böylece bu kurmacanın tesellisi bizi atıl olmaya sürüklüyor. Sürüklendiğimiz yolda ise hakikat bulanıklaşıyor ve belki de bizi kendi düşlerimizdeki yanılgılarımızdan kurtarabilecek çıkışımız burada başlıyor.
Bazı sorunların karmaşık yanıtlar gerektiği doğru olabilir ancak sorularımızı bütünsellik içinde değerlendirme zorunlu bir durum değil. Yalınlık hakikatin en temel ölçütüdür ilkesini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bu nedenle, kısa ve ayrışık açıklamalar temelinden yükselecek düşünce sorularımızın bütünselliğine parça parça katkıda bulunarak düşünsel ataletimizi yenmemize yardımcı olacaktır. Düşüncemizin etkinlik gücünü arttıracak en önemli adım kendi zihinsel süreçlerimizi alışagelmiş uslamlamalarımızı sorgulamaktan geçiyor. Bunun yolu ise zihinsel süreçleri içselleştirmekle başlıyor. Eleştirel düşünmenin, eleştiri kelimesinin kendi iç gözlemimizi yansıtacağımız bir aynanın farkında olmak anlamında kullanımını uygulayacağımız, belki en çok karıştırdığımız nokta duygusal olanı akılcı olandan ayrıştırabilmek.