Heho’dan Mandalay’a uçuşumuzu Bagan üzerinden gerçekleştiriyoruz. Önce 40 dakika Bagan’a ve oradan yarım saat süren uçuşla Mandalay uluslararası havalimanına iniyoruz.
Yangon’un 688 km kuzeyinde yer alan Mandalay, Myanmar’ın ikinci büyük şehridir ve 1.5 milyon nüfusludur. Orta Myanmar’da yer alan Myanmar krallığının son başkentidir. Mandalay: düz alan anlamına gelir. Kültürel mirası, geleneksel sanat ve el işleri ile ünlüdür, ülkenin her yeriyle bağlantılı bir ticaret merkezidir. Başlıca turistik noktaları: Maha Myat Muni Buda imajı, Kuthadow Pagoda, Mandalay Sarayı, Shwekyimyin Pagoda, Shwe Nandaw Manastırı, Mandalay Tepesi, Shweinbin Manastırı ve Yankin Tepesidir. Mandalay etrafında ise Sagaing, Inwa (Ava), Amarapura, Mingun, Pyin Oo Lwin, Monywa ve Shwebo yer alır.
Mandalay’ı, ülkenin sondan bir önceki kralı kurmuş. Moğol istilası ile Bagan terk edildikten sonra bugünkü Ava bölgesinde Mandalay kurulur. 1856’da büyük manastırlar yapılır, kalabalıklaşır. Efsaneye göre Buda buraya filiyle gelir, filin durduğu Mandalay Tepesi kutsal kabul edilir. Ava’yı, ahşap sarayı tümüyle söküp şimdiki Mandalay’a taşır ve burayı başkent yaparlar. Mandalay, 1859-1885 arası başkent olmuş. İkinci Dünya savaşı esnasında Japonlarla İngilizlerin savaşına sahne olan şehrin çoğu yıkılmış. Şehirde kolonial yapılar pek hissedilmez, daha çok 19. yüzyıl Birman krallığının izlerini taşır. Hindistan ve Çin ile ticaret merkezidir, değerli taşlar ve mücevher bölgesidir. Sanatçılar şehridir; el sanatlarının korunduğu berber, ağaç oymacılığı, dokuma gibi 55 tane el sanatları bölgesi varmış, günümüzde sanat merkezlerinin 15 tanesi kalmış. İnce dokulu altın varak yapımı, Mandalay’da gelişen bir ticarettir. Buda heykellerinin büyük oranda yapıldığı yer burasıdır. Buda heykellerinin yapımında kullanılan su mermeri veya kaymaktaşı Mandalay’ın 25 km kuzeyindeki Sagyin ocaklarından çıkarılır.
Havalimanından otobüsümüzle ayrıldıktan bir saat sonra İravadi Nehri kıyısında tekneye biniyoruz, Mingun’a gidiyoruz. Ülkenin kuzeyinden güneyine akan, 2170 km uzunluğundaki İravadi Nehri, ülkenin en uzun nehridir. Mandalay’dan Bagan’a bu nehir üzerinde tekne ile gitmek de mümkündür.
Tekneden inince tuktuklara binerek Mingun’u dolaşmaya başlıyoruz. Myanmar’ın Tac Mahal’i olarak tanımlanan, kral Bagyidaw’ın doğum esnasında ölen ilk eşi için yaptırdığı, 1816 tarihli Hsinbyume (Myatheindan) Pagodaya gidiyoruz. Bu pagoda, bembeyaz, kat kat dalgalar şeklinde yapılmış, etkileyici bir yapı. Yuvarlak pagodadaki ana stupa kutsal Meru Dağı’nı, dalgalar yedi okyanusu, aradaki yedi dairesel teras ise Meru Dağı’na çıkan yedi dağ sırasını temsil ediyor. Depremden hasar gören pagoda, 1874’de kral Mindon tarafından restore ettirilmiş. Pagodanın ön tarafındaki merdivenden yukarıya çıkılabiliyor.
Tuktukla Mingun Çanı’na doğru gidiyoruz. 1808 tarihinde Kral Bodawpaya tarafından, bitmemiş Mingun Pagodasına adanmış olan 3.65 metre boyunda 90 ton ağırlığındaki bu çan, Moskova’dakinden sonra dünyanın ikinci en büyük çanı ve fonksiyonel durumda olan en ağır çan.
Tuktukla, Mingun Pahtodawgyi adlı bitmemiş pagodaya gidiyoruz. Dünyadaki en büyük stupa olarak planlanan devasa pagodayı karşıdan fotoğraflıyoruz. 1790-1810 arasında yapılmış ve 150 metre yüksekliğinde olması planlanan bu pagoda, kral Bodawpaya 1819’da ölünce tamamlanamamış. 1838’de depremden hasar görmüş yapının duvarlarında derin çatlaklar görünüyor.
Tekneyle geri döndükten sonra aracımızla Mandalay turuna devam ediyoruz. Shwe Nan Daw Kyaung (Altın Saray Manastırı) veya Shwe Kyaung (Altın Manastır) olarak da bilinen manastıra doğru gidiyoruz. Mandalay Sarayının kuzeydoğusunda kalan bu manastır, orijinal olarak Amarapura sarayının bir parçasıdır. Kral Mindon’un rezidansı olarak Mandalay’a taşınmış. 1878’de ölümünde sonra, oğlu kral Thibaw tarafından söktürülerek, malzemeler bu manastırın yapımında kullanılmış. Manastırın yapımı 1883’da tamamlanmış. İkinci Dünya Savaşının tahribatından geriye kalan tek saray binası ve 19. yüzyıl tipik Myanmar geleneksel ahşap oyması olarak ünlüdür. Yapının dış cephesindeki altınlar aşınmış, ama içi hala altın kaplıdır. Manastırın duvarlarını ve tavanını, Budist mitlerinin tik oymaları süslüyor. İçindeki 10 büyük jataka sahnesi iyi korunmuş durumda.
Altın Manastırı dolaştıktan sonra aracımızla Mandalay Sarayına doğru gidiyoruz. Günümüzde silah müzesi olan, Myanmar monarşisinin son kraliyet sarayının çevresinden geçiyoruz. 1857-1859 yılları arasında Konbaung hanedanından kral Mindon tarafından yaptırılmış olan sarayın kalesinin 4 tarafı 2 km uzunluğunda duvar ve 5 m derinliğinde hendek ile çevrelenmiş. 1885’de kralın varisleri, İngilizler tarafından Hindistan’a sürgün edilmiş. Rivayete göre giderken, çok fazla mücevherleri olduğu için geride bırakmamak için çoğunu hendeğin içine atmışlar. İngilizler, askeri karargahlarını saray duvarları içinde kurmuş, içindeki köşkleri ofis ve kulüp olarak kullanmış. Günümüzde, yılbaşı akşamları insanlar motorlarıyla sarayın çevresine gelir, hep birlikte geri sayım yaparlarmış.
Sarayın kuzeydoğu çaprazında, 729 adet stupada dünyanın en büyük kitabının yer aldığı Kuthadow Pagoda’ya gidiyoruz. Myanmar’ın sondan bir önceki kralı Mindon, 1859’da Kuthadow Pagodayı yaptırır. 1860-1868 yılları arasında 5. Budist meclisi düzenlenir ve Theravada Budizminin kurallarının (Tripitaka metinlerinin) tamamı 729 mermer levhaya yazılarak Kuthadow Pagoda içine konur. Her harfin içi altın yaldızla kaplıymış, zamanla altın yaldızlar kaybolmuş. 1868’de yazımı tamamlanan 1.5 metre boyunda, 12 cm kalınlığındaki taş yazıtları barındıran beyaz stupalar, iki taraflı sıralar halinde yan yana uzanıyor. 2012’de Unesco listesine alınmış olan pagodayı gezerken, stupalar arasında fotoğraf çekimi yaptıran çiftlere rastlıyoruz.
Aracımıza geçiyor ve Mandalay Sarayının kuzeydoğusunda yer alan, 240 metre yüksekliğindeki Mandalay Tepesine gidiyoruz. Budist hacıların 1729 basamağı çıplak ayakla 30 dakikada çıktıkları tepede, şehir manzarasına hakim olan Su Taung Pyae Pagoda’yı görüyoruz. Burada şehir manzarası eşliğinde gün batımını izliyoruz.
Ertesi sabah İlk durağımız, şehrin en kutsal pagodası olan Maha Myat Muni Pagoda (Mahamuni Buda tapınak kompleksi). Yangon’daki Shwedagon tapınağından sonra Myanmar’daki Budistler için ikinci önemli tapınağın burası olduğu belirtiliyor. Mahamuni Pagoda’da, altın yapraklarla kaplı 3.8 metre boyunda, 6 ton ağırlığındaki bronz Buda ve 544 Buda imgesi ile birlikte Burma mimarisi örneği sergileniyor. Mahamuni: Büyük Buda anlamına geliyormuş. Myanmar’daki en eski Buda heykeli olan, dinlenme halinde oturma pozisyonundaki Mahamuni Buda Heykeli, 1784’de kral Bodawpaya tarafından fethettiği Rakhine bölgesinden taşınmış. Pagodada, Müzik enstrümanları ile her sabah saat 4’de açılış ve akşam saat 6’da kapanış töreni yapılır. Her şafak vakti yüzlerce Budist’in katılımıyla Buda heykelinin yüzü törenle yıkanır.
Pagodanın dört giriş ve çıkışı, etrafında pazar yeri bulunuyor. Hediyelik eşya dükkanlarının arasından yürüyerek pagodaya giriyoruz. Mahamuni Buda heykeli karşısında ziyaretçiler yere diz çökmüş, dua ediyor. Erkekler kuyruk halinde Buda’nın bulunduğu bölüme giriyor, biz uzaktan görüyoruz. Buda’nın bulunduğu bölüme sadece erkekler girebiliyor ve altın yapıştırıyorlar, kadınlar giremiyor. Buda heykelinin, yüzü hariç 15 cm altınla kaplı olduğu söyleniyor.
Pagoda alanında Myanmar geleneksel el sanatları sergi salonu, duvar resimleri, taş yazıtlar, kütüphane, bronz heykel müzesi, tarihi resimler müzesi bulunuyor. Pagodanın kuzey tarafındaki bronz heykel müzesindeki heykeller orijinal olarak Kamboçya Khmer heykelleri. 1431’de Ayutthaya’ya (Tayland) ve oradan fetihlerle Arakan’a ve buraya getirilmiş üç başlı fil, aslan ve insan heykellerini görüyoruz.
Burada, manastıra takdim törenine (Ear piercing ceremony/novitiation/Shinbyu Pwe) denk geliyoruz. Bu tören, Burmalı erkeklerin hayatında en önemli tören ve Myanmar’daki Budistler için en soylu törenlerden biridir. Koordinasyon ve yenilik töreni olarak adlandırılır. Budist erkek çocukların hayatları boyunca en azından bir kez, birkaç günlüğüne rahip adayı olarak manastıra girmeleri zorunludur ve çocuğun yakınlarıyla birlikte gösterişli bir törenle kutlanır.
Aracımıza geçerek, Amarapura’ya Mahagandayon Budist Manastırına (Büyük manastır) gidiyoruz. Amarapura, Konbaung döneminde başkentmiş, burada eski manastırlar bulunuyor. 1783’de kral Bodawpaya tarafından kurulan şehir, kral Mindon 1859’da 11 km kuzeye Mandalay’ı kurunca kraliyet statüsünü kaybetmiş. Amarapura’nın tik ağacından yapılmış birçok yapısı sökülmüş ve taşınmış.
Amarapura, göl kenarında sakin, relaks atmosferiyle Mandalay’dan farklıdır. Doğusunda Taungthaman Gölü, batısında İravadi Nehri uzanır. Güneyinde tarım arazisi ve daha ötesinde Ava antik şehri bulunuyor. Mandalay’ın güneyinde kalan şehir, giderek Mandalay’la birleşmiş gibidir. Özellikle ipek ve pamuklu dokuma ve bronz döküm olmak üzere geleneksel el sanatları ile ünlüdür. Birçok Myanmar insanının giyerek geleneksel törenlere katıldığı longyi, özellikle Amarapura’da üretilir. Bu parlak ipek giysiler kadın ve erkekler tarafından düğünlerde ve diğer önemli aktivitelerde giyilir.
20 dakika sonra Amarapura’ya geliyoruz, göl kenarından yola devam ediyoruz. Magahandayon Manastırının girişi U Bein köprüsüne çok yakın, köprü hemen karşıda görünüyor. Taungtahaman Gölü üzerinde yer alan, 1849-1851 tarihleri arasında yapılmış olan 1200 metre uzunluğundaki U Bein köprüsü, dünyanın en uzun ve en eski tik ağacı köprüsü.
Aracımızdan inerek manastır içinde yürümeye başlıyoruz. Burası, rahiplerin yemek saatinde turistlerin fotoğraf çekmesine izin verilen tek yermiş. Rahipler sabah saatlerinde manastırdan birlikte çıkarlar, ellerinde ambo adı verilen ters çevrilmiş stupa şeklindeki lake kaplarıyla yürümeye başlar. Geçecekleri yol kenarında bekleyen halk, hızlı hızlı yürüyerek önlerinden geçen rahiplerin ve öğrencilerin ellerindeki kapların içine yemek ve diğer bağışlarını bırakır. Rahipler manastıra dönerler, Saat 10 civarında hep birlikte yemekhanelerde yemeklerini yer, sonra ertesi sabaha kadar yemek yemezler.
Mandalay’da 2000, tüm ülkede 6000 manastır ve 500 bin rahip bulunuyormuş. Bu manastırda 1200 civarında rahip ve öğrenci yaşıyor. 1950’lerden beri bağışçılar, yiyecek ve benzeri bağışlarda bulunur.
Manastır ziyaretinden sonra aracımıza geçiyor ve antik kraliyet başkenti Inwa (Ava)’ya doğru gidiyoruz. 14-19. yüzyıllar arasında beş Burma kralına hizmet eden şehir, 1839’da depremlerle yıkılmış. 13. yüzyılda Bagan krallığı sonlanınca, yeni krallık başkenti ulaşımın kolay olduğu İravadi ve Myitnge Nehirleri arasındaki Inwa’ya taşımışlar. Inwa: nehir ağzı anlamına gelir. Şehrin kalan izlerini, kule, şehir duvarları, manastırlar, tapınakta görmek mümkün.
25 dakika sonra Myitnge Nehri kıyısına geliyor, aracımızdan inerek tekne ile karşıya geçiyoruz. Ava kalıntılarını görmek üzere at arabalarına biniyoruz. At arabasının ücreti 1-2 kişi için 15.000 Kyat. At arabalarıyla, eski şehrin güneybatısındaki Bagaya Manastırına geliyoruz.
1782’de kral Bodawpaya döneminde, tamamen tik ağacından yapılmış olan ahşap manastırın uzunluğu 57 metre, genişliği 31 metredir. En büyüğünün boyu 18 metre, çapı yaklaşık 3 metre olan, 267 adet dev tik ağacı direk bulunur. Ava’daki mimari açıdan önemli olan diğer manastır Maha Aung Mye Bon Zan manastırıdır.
Nanmyin gözetleme kulesi, 1822 tarihli, Bagyida’ın sarayından kalan 30 metre boyunda tek bir yığma yapıdır. 1838’deki depremde sadece alt kısmı kalmış, ama orijinal haline restore edilmiş. Erken 19.yüzyıl Myanmar mimari tarzının örneklerinden biridir.
İpek Longyi’ler, ahşap kuklalar, işlemeli halılar gibi geleneksel el sanatlarının üretim merkezi olan, bir çok pagoda ve manastıra ev sahipliği yapan, Myanmar’ın son kraliyet başkenti, dini ve kültürel merkezi Mandalay’dan Bagan’a doğru seyahatimiz devam ediyor.