Tanzimat Batıcılığı ile İslamcılık-Osmanlıcılık çizgisinin arasına sıkışmış durumdayız

İçinde bulunduğumuz koşulları, birçok açıdan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde içinde bulunduğu koşullarla benzetmek mümkün. Ülke, 1978 TÜSİAD Bildirisi ile başlatılıp, 1980 Özal-Evren ekonomik ve siyasi darbesiyle kök salması sağlanan 40 yıllık neoliberal dünya ile bütünleşme sürecinin sonunda, yaklaşık 100 yıl önce karşı karşıya olduğu olumsuz koşullarla yeniden karşı karşıya.

Benzer olan sadece karşı karşıya kalınan sorunlar değil. Bu durumdan kurtulmak için önerilen çözümler açısından da büyük bir benzerlik söz konusu. O dönemde Batıcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık fikirleri arasına sıkışılmış bir şekilde umutsuzca kurtuluş çareleri aranırken, Atatürk’ün büyük dehası ile bu fikri sıkışıklıktan çıkılmış, emperyalizme karşı verilen bir savaş sonucunda ulusal bağımsızlık, laiklik ve halkçılık ilkeleri üzerine devrimci bir anlayışla inşa edilen ulus devletin yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması başarılmıştır.

Bu gün çözüm olarak önümüze getirilen seçenekler, geçmişte önümüze getirilen çözüm alternatifleriyle büyük ölçüde benzer. Bir kesimin ısrarla Atatürk’e mal etmeye çalıştığı “Tanzimat Batıcılığı” ile 2. Abdülhamit dönemine öykünen “İslamcılık”-“Osmanlıcılık” görünüşte öne çıkan iki ana eksen.

Bu noktada, özellikle açıklanması gereken husus, Atatürk’ün seçtiği yolun, görünüşte Atatürk ve devrimlerine yandaş sermaye kesimlerin günümüzde de ısrarla iddia ettikleri gibi, kayıtsız şartsız “batı”nın ardına takılmayı, ekonomik ve siyasi olarak bu ülkelere bağımlılığı öngören Tanzimat batıcılığının devamı olmadığı, tam tersi olarak o çizginin kökten bir şekilde reddi anlamına geldiğidir. Niyazi Berkes’in sözleriyle ifade edersek; ”Atatürkçülüğün bir Batılılaşma davası olduğu sanısının aydınlar arasında kökleşmiş olması, bu günün aydınının da Tanzimat, Meşrutiyet dönemi aydınları gibi, toplumsal içten ve bağdan yoksun kişiler olduğunu gösterir ”.

Niyazi Berkes’e göre Tanzimat Batıcılığının 3 önemli özelliği söz konusuydu. Bunlar; “Batı ekonomisinin hükmü altına girmek”, “Batı Diplomasisi uyduculuğu” ve “Dış yardım” yani dış borca açık olmaktır. Günümüz “Batıcılılığı” da, içerik açısından Tanzimat Batıcılığından farklı değil. Günümüzde Batıcılık, neo-liberal küreselleşmeci bağımlılık politikalarından yana olmak, ulus devlete ait egemenlik yetkilerinin büyük kısmını (ekonomik ve siyasi) küresel ölçekte örgütlenmiş uluslar arası ve ulus üstü kurumlara devretmek, AB’ye katılımı, NATO’da kalmayı koşulsuz olarak desteklemek, ulusal kalkınma hedefinden ve ulusal ölçekli planlamadan vazgeçerek ekonomiyi uluslararası sermaye hareketlerine koşulsuz açmak anlamına geliyor.

Ta 2. Dünya savaşı ertesinden, 1948 İstanbul İktisat Kongresi girişiminden bu yana bu fikrin en önemli destekçisi, bu tarihten sonra siyaseti de büyük ölçüde yönlendirme olanağı kazanan sermaye kesimi örgütleri. Bu kesim sürekli olarak 200 yıllık batılılaşma maceramız diyerek, Kemalizmin ulusal bağımsızlığı, ulusal kalkınmayı esas alan devrimci özünü görünmez kılmaya, antidemokratik olduğunu ileri sürerek toplumun gözünden düşürmeye çalışıyor.

Gelelim “batıcılık” gibi, günümüzde de geçerli olan “İslamcılık” konusuna. Yusuf Akçura’nın meşhur “Üç Tarz-ı Siyaset” isimli makalesinde yer alan ifadeyle hakk-ı Hilâfet’in Devlet-i Osmâniyye hükümdârında olmasından istifâde iderek bütün İslâmları hükûmet-i mezkûre idâresinde siyâseten birleşdirmek . Günümüz Türkçesiyle, İslam ümmetini/milletini tek bir yönetim altında birleştirmek olarak ifade edebileceğimiz bu bakış açısının, iktidara yakın kesimler açısından –o gün olduğu gibi bu günde geçmişte yapılmış olan “hilafet” tartışmaları ile de ilişkilendirilerek- halen geçerli olduğunu söylemek mümkün. Bunun için dış politikada bu amaca uygun davranacak, İslam dünyasında olan biten her şey konusunda taraf olacaksınız. İçeride eğitimi İslamlaştırıp, bilime sırtınızı dönerek bu fikre yandaş olacak nesillerin yetişmesi için çaba sarf edeceksiniz.

Uluslararası mali sermayenin ve emperyalist ülke askerlerinin tarihte hiç olmadığı kadar İslam coğrafyasına yerleşmiş olduğu göz önüne alınırsa, bu bakış açısının geçmişte olduğu gibi günümüz dünyası açısından da geçerliliğinin ve başarı şansının söz konusu olamayacağını, geçmişte olduğu gibi bu gün de kan, gözyaşı ve yoksulluğa neden olacağını söylemek mümkün.

Ulusal bağımsızlığı ve laikliği savunmayı uzun zamandır çağdışı ilan ettiğimiz, bu görüşleri savunmayı demokrasi karşıtlığı olarak nitelediğimiz için bu gün yine “çözüm” olarak, “Tanzimat Batıcılığı” ile 2. Abdülhamit dönemine öykünen, 2023 yılı hedefleri olarak da ifade edilen “İslamcılık”-“Osmanlıcılık” çizgisinin arasına sıkışmış durumdayız. Her ikisinin de ortak yanının piyasacılık olması, ekonomik ve siyasi bağımsızlık politikalarına karşı çıkıyor/gericilik olarak görüyor, ulusal olan her şeyden nefret ediyor olmaları ise her nedense çok da dikkatimizi çekmiyor.

Sonuç olarak, yüz yıl önce mucizevi bir liderin önderliğinde, mucizevi bir şekilde içerisinden çıkma fırsatını bulduğumuz açmazla bir kez daha karşı karşıya kalmış durumdayız. İçinde bulunduğumuz durum, rüzgarda yelkenlerini ve dümenini yitirmiş, okyanusta savrulan bir tekneye benziyor. Bir kısmımız “batı”dan gelecek özgürlük ve demokrasi hayali içerisinde, ulusal egemenliğimizden fedakarlık etme, yönetme iradesini kayıtsız olarak batının ekonomik ve siyasi kurumlarına devretme, etnik ve dini kimlikler bazlı olarak birbirimize düşme konusunda şiddetli bir arzu duyarken, diğer bir kısmımız ekonomik ve siyasi bağımlılık konusunda “batıcılardan” farksız olan AKP’nin anti-emperyalist bir mücadeleye önderlik etmesini, Irak’ın kuzeyinde yapılacak referandumla başlayacak olan bölge ülkelerinin etnik kimlik bazlı parçalanma sürecine engel olmasını bekliyor, bu mücadelede yıpranmasını önlemek için, dini toplumsal yaşamın temel belirleyicisi yapmaya yönelik icraatlarına ses çıkarmıyoruz.

Ahmet Müfit


Kaynaklar:

http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1950507-feyzioglu-turkiyenin-yolu-ve-yonu-200-yildir-avrupadir

https://www.otuken.com.tr/u/otuken/docs/u/c/uc-tarzi-1442401918.pdf

http://www.yeniakit.com.tr/haber/dilipak-erdogan-baskan-secilirse-halife-olacak-102307.html

http://odatv.com/imam-hatiplere-para-cok-fen-bilimlerine-yok-2706171200.html

http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,81464/nutuk.html

Niyazi Berkes, Türk Düşününde Batı Sorunu, Yapı Kredi Yayınları-2015



Bunları da sevebilirsiniz