Aziz Nesin yaşasaydı 2014 yılında 99 yaşına basacaktı. 100’e bir kaldı. 2015 boyunca, edebiyatımızın usta yazarının 100. doğum yılı kutlanacak, pek çok etkinlik düzenlenecek. Aziz Nesin, yalnızca edebiyatımızın değil, siyaset ve düşünce yaşamımızın da her dem muhalif, sözünü esirgemeyen kişiliği ile anılacak.
Oğlu Ali Nesin, babasının karşısına çıkan tüm problemleri temelinden, en kökünden ele almak zorunda kaldığını, problemi belli bir kalıba ya da ideolojiye oturtmadığını ve böylece problemin kimsenin göremediği yönlerini görebildiğini ve asıl değerinin bu olduğunu söylüyor. Solcu ama solcu olmaktan öte halkçıydı, ezilenden ve yoksuldan yana olduğunu belirtiyor.
Bu değerlendirmelere katılmamak olası değil. Aziz Nesin’in belki de en önemli yanı özgür kişiliğiydi. Özgür kişiliğini kimilerinin kayıtsız koşulsun biat ettiği Türkiye dışından yönlendirilen sol görünümlü örgütlenmelere karşı eleştirel yaklaşımı ile de gösterebiliyordu.
Büyük Grev’de Aziz Nesin’in Haklılığı
Bu bağlamda en iyi örneği yazmış olduğu «Büyük Grev” öyküsüyle vermişti. Aziz Nesin, öyküsünde koşulları ve zamanlaması doğru seçilmemiş, sonuçları iyi hesaplanmamış, işçiden çok işverene yarayan grevleri ve bu tür grev kararları alan sendika yöneticilerini eleştirmişti. Aziz Nesin’in bu öyküsünden esinlenerek «büyük grev” kavramı, bir örgütün elindeki en önemli ve etkili silahını doğru kullanmadığı takdirde ( bilerek ya da bilmeyerek) karşı tarafa nasıl hizmet ettiği durumları anlatmak için kullanılır olmuştur. Öyküde,işçilerin nasıl köşeye sıkıştırıldığı alaycı bir dille anlatılır. Öyküdeki, fabrikaları dört bir yana yayılan, dünyaları kazanan diye anlattığı patron Vehbi Koç ve Koç Holding’dir. İşçi sendikasının başındaki kişi ise Kemal Türkler’dir.
Yıllar sonra bu konuda bir yazı kaleme Yalçın Küçük de Aziz Nesin’in «Büyük Grev” de ileri sürdüğü görüşü paylaşıyor ve şöyle diyordu; « Sarı sendikacılık ve sarı grevdi; Aziz Nesin buna işaret ediyordu, fabrikalarda stoklar çok artmıştı, satış krizi çok derindi, Renault türünden çok büyük işletmeler üretimi durdurmuşlardı; Demirel hükümeti çaresizdi, ihracat kapısını zorlamak üzere küçük küçük devalüasyonlar yapıyordu ve işte bu sırada, birdenbire, Disk, metal işleyen işkolunda, 25 büyük işyerinde grev ilan etti. Büyük sermaye bayram yaptı ve lokavt ile cevap verdi. Disk işte o gün çöktü…”(23 Mayıs 2014 Aydınlık)
Öykü,Vatan gazetesinde yayınlandıktan sonra birçok eleştiri almıştı. Toplantılarda da DİSK/TKP çevrelerince «Aziz Nesin,Sen Nesin” diye sloganlar atılmıştı. Eleştirilerin ana fikri, Aziz Nesin’in burjuvaziden para aldığı için grev kırıcılığı yaptığı, işçilerin morallerini bozmaya çalıştığı, sendikalara olan güveni zedelemek istediği ve işçi sınıfı düşmanı bir hain olmasıydı.
Aziz Nesin’le İzmir Kemalpaşa Kiraz Festivali’nden Anılar
Her toplumcu, bir ölçüde Aziz Nesin’le büyümüştür diyebilirim. O’nun kitapları, bizi büyük ölçüde yaşamakta olduğumuz sıkıntılarla yüzleştirmiş, gerçeği mizahın inceliğinde ve iğneleyiciliğinde yakalayabilmemize yaramıştır. Okuduğum bir kitabı da, 1980’li yıllarda yaşamakta olduğum sıkıntıdan ya da bunalımdan çıkmama yardımcı olmuştu. Andığım kitabı, ”Bir Sürgünün Anıları” dır. Bilindiği üzere, bu kitapta Aziz Nesin, sıkıyönetim yıllarının birinde hapisten sonra bir süreliğine Bursa’ya sürgüne gönderildiği sırada çektiği acıları ve sıkıntıları anlatmıştı.
Aziz Nesin ile yaşadığım anım ise şu.12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nde sonra üniversiteden uzaklaştırılmıştım. İş arıyor, ancak sakıncalı olduğum için iş verilmiyordu. O yıllar eşimin öğretmen maaşıyla iki çocukla geçinmeye çalışıyor ve bunalıyordum. Evimdeki kitapları ikinci kez okurken birden aklıma ,”Bir Sürgünün Anıları” geldi ve yeniden okumaya başladım. Okudukça rahatladım. Nedeni şuydu; Aziz Nesin’in çekmiş olduğu acıları ve sıkıntıları karşısında benimkiler halk deyişiyle solda sıfır kalıyordu.
Üniversiteye dönüşümden sonra idi. Dönemin İzmir Kemalpaşa Belediye Başkanı Oğuz Türkoğlu, arkadaşım Ercan Kızılay’la kültür danışmanı olmamızı istemişti. Kültür danışmanlığımız sırasında Türkiye’nin tanınmış edebiyatçı, düşünür ve yazarlarını Kemalpaşa’ya konuk ediyor, söyleşiler ve imza günleri düzenliyorduk. Bu bağlamda kitabının bende yarattığı bu etkiyi, 1993 yılının Mayıs ayında Kemalpaşa Belediyesi’nin düzenlediği Kiraz Festivali sırasında bir söyleşi için çağırdığımız Aziz Nesin’e bir kiraz bahçesinde anlatmıştım. Kitaplarının böyle de işe yaradığı için biraz şaşırmıştı.
Söyleşisi sırasında da benden bir ricası olmuştu. Kulaklarının biraz ağır işittiğini, kendisine sorulacak soruları aktarmam için yanında oturmamı istemişti. Bu benim yaşamımda en değer verdiğim anılardan biri olacaktı.
Bu söyleşi Madımak Olayı’nın öncesi olmuştu. Aslında gericiler bu söyleşide de olaylar çıkaracaklardı. Böyle duyumlar alınmıştı. Ancak güvenlik güçlerinin ve belediyenin aldığı önlemler ile buna fırsat verilmedi. Grup olarak geldiler, sorularını sordular. Aziz Nesin de onlara gereken cevapları vermişti.
Bilindiği üzere Madımak Olayı,(Sivas Katliamı ya da Madımak Katliamı)2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında olmuştu. Madımak Oteli’nin yakılması ile çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmişti. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi de yanmaktan ağır yaralarla kurtulmuştu.