Bu çığlık Gemerek Maden Cinayetinde oğlunu toprağa veren bir annenin çığlığı.
Bu çığlık 18 Maden işçisinin annelerinin, babalarının, ve çocuklarının çığlıydı.
Ve AYŞE annenin “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı” sözü ile RECEP amcanın kara lastikleri, 2002 den beri ülkeyi yönettiğini sanan Cumhuriyet düşmanlarının suratlarında patladı.
Şimdi 93 yıl öncesine bir yolculuk yapalım. Daha cumhuriyet kurulmamış, sene 1921 Ereğli’deki kömür madenlerine kömür tozlarının satılmasından sağlanan parayla doktor temin ediliyor.
Yine aynı yıl içinde yani 1921´de daha Cumhuriyet kurulmadan önce , Eregli Havzayı Fahmiyesi Maden İşçileri Hukukuna Mütedair Kanun çıkarılıyor T.B.M.M´den.
Ve bu kanunla, madende çalışan işçilerin sağlık sigortasına kavuşması sağlanıyor. Çalışanlara, hafta tatili veriyor.
1930’lu yıllarda Umumi Hifzisihha Kanununu çıkartırarak, kadınlara, çocuklara, işçilere, birçok sağlıksal ve sosyal haklar saglanıyor. Bunlar hep, Atatürk´ün direktifiyle yapılıyor. Bu kanunla kadınlara gebelik ve doğum durumunda doğumdam önce ve sonra verilecek izinler düzeenleniyor.
Yukarıdaki kısa anlatımdan sonra Atatürk’ün Türkiye’de hemen hemen hiç konuşulmayan bir yönü, hiç dile getirilmeyen bir yönü, Atatürk’ün sosyal yönü üzerine bir çalışmayı sizlerle paylaşacağım.
Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşını yaparken hepimizin çok sık duyduğu gibi, sadece Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devrimcilik gibi politik yönleriyle gündeme gelmedi, ya da ekonomik yönleriyle gündeme gelmedi. Sosyal alanlarda da çok ciddi çalışmaları var.
Atatürk’ün sosyal alandaki devrimlerine baktığımızda; kadınlara verilen haklar, harf devrimi, kılık kıyafeti düşünebiliriz. Bu devrimler bütün toplumun sosyal yapısını düzenleyen çalışmalardır.
İkincisi Atatürk’ün sosyal güvenlik alanındaki düşünce ve görüşleridir.
Üçüncüsü ise sosyal kurumları yenileme ve yenilerini oluşturma, özet olarak toplumsal yaşamı kurumsal bazda yeniden düzenlemek için.
Sonuncusuna baktığımızda; bizim sosyal hizmetler diye kavramsallaltırdığımız, çocuklara, yaşlılara, hastalara, özürlülere, verilen hzmetlerdir.
Öyle görülüyor ki bugünün sıkıntılarını, halk aydın kopukluğunu ve bunun zararlı sonuçlarını o gün büyük Atatürk de görmüş ve yaşamış.
Atatürk 1922’de yaptığı bir konuşmada,’Milletimizin sağlığına özen göstermek ve imkanlarımız oranında sosyal acılara çare bulmak, hükünetimizin görevleri arasındadır’. Buradaki, sosyal acılara çare bulmak, Atatürk´ün gölgede kalan yönüdür, sosyal devrimciliğidir.
Atatürk 1923’te Sağlık dendi mi hep, medikal sağlık akla geliyor. Oysa, sağlığın üç boyutu vardır. Medikal, yani biyolojik sağlık, psikolojik sağlık ve sosyal sağlık.
1921 yılında Meclisin açıldığının ertesi yılı, sağlık bakanlığının, eski adıyla Sıhhat ve Muavenet Vekalatinin kuruluşu gerçekleşiyor.
Daha önceki bir yazımda Ulu Hakan diye bildiğimiz Sultan Abdülhamit ‘ten söz etmiştim. Bakın salgın hastalıklarla nasıl savaşıyorlarmış.
Padişah hazretleri, vebanın kalkması için hangi duaların ve nelerin okunması gerektiğini resmen Ders Vekili’nden sorar. Ders vekili böyle bir salgını önlemede Buhri Şerif’in okunmasını önerir. Meşihat (Din işlerine bakan) Müsteşarı ise bu görüşe katılrnaz: “Salat ve selam” okunrnasını salıklar. Esseyyid Davud Efendi adındaki bir zat ise, 9-10 yaslarındaki cocuklara, akşam-yatsı arasında minarelerden ve yüksek yerlerden “Rahman Sure si”ni (Kur’an) okutmanın vebayı önlemede tek çare olduğunu bildirir. Bu olayla ilgili belgeler Yıldız Sarayı’nda 1309 ve 1311 numaralarda kayıtlıdır.
Cumhuriyetten önce özllikle kırsal alanlarda Veba, Cüzzam, Verem, Tifo, trahom ve zührevi hastalıklar başını almış gidiyor.
İşte her fırsatta ahlaksızca kadınlı erkekli saldırdıkları Atatürk bu hastalıkları ortadam kaldırmış, Sultan Abdulhamit gibi hastalıklardan kurtulmanın dualarla olmayacağını ancak bilimle akılla olacağını göstermiş.
Atatürk emperyalizme karşı verilen kurtuluş savaşı sırasında ‘hele bir eğitim dursun dememiş’ top sesleri arasında eğitim kongreleri yapılmış, Bursa’da Ankara’da eğitimin önemi anlatılmış.”Ülkeyi batıran en büyük nedenlerden biri eğitimdir,demiş ve Kurtuluş savaşı bitiminde de ‘asıl savaş şimdi başlıyor’ demiş. Karanlığa karşı bir savaş, çağdaş bir ülke yaratma savaşı.
Son olarak kendilerini hala sosyalist sanan bazı soytarılar, Mustafa Kemal’i küçümseyecek kadar küçülenlerin ne denli nankör olduklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bunlara en güzel yanıtı Küba’nın Lideri Fidel Castro veriyor.
Şöyle söylüyor Fidel Castro
«Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar.? Atatürk 1919´da Anadolu´dan düşmanları kovmak için Bandırma gemisiyle Samsun´a çıktı. Ve anti-emperyalist bir savaş verdi ve zafere erişti. Biz, Atatürk´ün devrimci savaşından esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959´da Granma gemisiyle Havana´ya çıktık.
Ülkemizden emperyalistleri ve işbirlikçisi Faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Devrimci Kemal Atatürk. Sağdan sola doğru yazılan Arap harfli ALFABE´yi bırakıp, soldan sağa doğru yazılan ABECE´ye geçilen Harf Devrimi başta olmak üzere bir dizi Çağdaş ve Aydınlanmacı Cumhuriyet Devrimlerini bu kadar kısa sürede biz başaramazdık. Atatürk sosyalist olsa da aynı şeyleri yapardı. Kendinize başka esin kaynağı aramayın… Büyük bir deha ve komutan olan Kemal Atatürk´ün kıymetini bilin ve kendinize başka önder, yol ve yordam aramayınız….”