Hasan Ali Yücel dendiğinde ilk sırada olmasa da öncelikli olarak akla gelenler arasında onun teşvik ettiği ve günümüzde de kullanılmakta olan çeviriler var kuşkusuz. Sunay Akın’ın Kule Canbazı adlı kitabında aktardığı bir gerçek hikâyeden öğreniyoruz ki, dille uğraşan hemen herkes gibi Yücel’in merakı da çocukluk yıllarından itibaren kendini belli ediyor. «Sultan II. Abdülhamit, bir kereliğine artık yemeklerinin saray dışına çıkartılarak dili tutulan konuşamayan bir çocuğa gönderilmesine izin verir. Çünkü dönemin hocaları her yolu deneyen ailesine bu yöntemin işe yarayacağını söylemişlerdir. Din hocalarının bu önerisi işe yaramaz ancak çocuk büyüyünce dili kendiliğinden çözülüverir. Bir gün annesi oğlunu evdeki terlikleri toplarken yakalar. Terlikleri tek sıra olarak dizen çocuk onlarla konuşur, bir şeyler anlatır. Annesi çocuğun kafayı yediğini düşünür önce. Ancak biraz dinledikten sonra oğlanın terliklere bilgi dolu bir konuşma yaptığını duyunca olayın iç yüzü ortaya çıkar. Çocuk, dayısına ders veren öğretmenin anlattıklarını dikkatle dinlemekte ve duyduklarını daha sonra terliklere anlatmaktadır.” Bu çocuğun Hasan Ali Yücel’in ta kendisi olduğunu alıntının sonunda açıklıyor Akın; ancak biyografisine baktığımızda biz en başta öğreniyoruz bu niteliğini: 1901’de henüz dört yaşındayken Laleli’deki Yolgeçen Mektebi’ne kaydediliyor. Yazı yazma isteği oldukça yüksek. Bu nedenle, bir zorunluluk olmamasına rağmen, kendi kendine yazı yazmayı öğreniyor.
Eğitiminin ilk kısmını ve askerliğini tamamladıktan sonraki döneminde Y.Kemal, A.Hamdi Tanpınar gibi şairlerle İkbal Kıraathanesi’ne gidip gelmeye başlar (İstiklal Savaşı’nın zor günleridir). Ayrıca, ulusal protesto hareketlerine, örneğin bunların ilki ve en büyüğü 23 Mayıs 1919’da düzenlenen Sultanahmet Mitinglerine katılır. Kendisini Edebiyat Fakültesi çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip (Tunç), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Mehmet Emin (Erişirgil)’in H.Bergson merkezli denebilecek tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık A.Schopenhauer, J.Stuart Mili, H.Spencer, WJames gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır. Hasan Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın sıkıntısını duyar (Bakanlığı döneminde, Tercüme hareketini başlatmasında bu deneyiminin rolü olmuştur).
Hasan Âli’nin üzerinde etkisi olan hocalar arasında, Kuvay-ı Millîye hareketini Akşam gazetesindeki yazılarıyla desteklemiş olan Necmettin Sadık (Sadak)’ın özel bir yeri olduğu söylenebilir. Onu günlük gazetelerde köşe yazıları yazmaya özendiren Necmettin Sadık’tır.
Hasan-Âli, Mustafa Kemal ile ilk kez 2 Şubat 1923’te İzmir’de karşılaşır. Halkla yaptığı bir toplantıda, söz alarak Mustafa Kemal’e “mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceği”ni sorar. Mustafa Kemal, kendisine, ilke olarak “eğitim birliği” ve “karma uygulama”dan söz ederek cevap verir.
Ankara Cebeci Semtinde, 1924’te Musîki Muallim Mektebi kurulmuştur. Sonra, Mustafa Kemal, müzik eğitimi alanında da reformlar istediğini belirtir. Nihayet, bir takım ön hazırlıklar yapılır. Başlangıçta müzik ve temsil kolundan oluşan bu konservatuvarın ülkemiz sanat hayatında büyük etkisi olmuştur. Ayrıca, konservatuvar ile Tercüme Bürosu arasında ilişki sağlanmış; çeviriler yoluyla Türk tiyatro yazarları ve oyuncuları için örnekler sunulmuştur.
Günümüzün Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ve Operaları (hatta bazı özel tiyatrolar) bu kaynaktan beslenerek oluşmuştur. (20 Mayıs 1940’ta Devlet Konservatuvarı kuruluş yasası çıkarılır.
Hasan Âli Yücel 1945’te de, Londra’da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında ülkemizi temsil etmiştir. Burada ulusal eğitim politikasının temel ilkelerini şu şekilde sıralamıştır:
a) bütün dünya uluslarını tanımak, anlamak ve saymak,
b) kapalı bir kültürde mahpus kalmayarak insanlığın ortak kültür kaynaklarına gitmek,
c) yurttaşlar arasında ırk, din, dil, sınıf ayrılıklarım gözetmemek
Ustaları en iyi kendilerinden alıntılarla anlatmak yakışık alıyor. Halen Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın onun adını taşıyan Klasikler Dizisi’nin her kitabı Hasan Ali Yücel’in ağzından şu paragrafla açılıyor. Yazımızı sonlandırırken buraya bu paragrafın sadeleştirilmişini almak istedik:
«Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun, diğer ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. İşte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmiş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi ulusun kitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir. Bu bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarına şükran duyuyorum. Onların çabalarıyla beş yıl içinde, hiç değilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel girişimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şimdiden çeviri etkinliğine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde değildir.”
23 Haziran 1941.
Milli Eğitim Bakanı
Hasan Âli Yücel
Diğer çalışmalarının gölgesinde kaldığından ya da yakın tarihli yayınları bulunmadığından nispeten az bilinen, ancak ikinci el olarak bulunabilecek olan eserlerinden birkaç okuma önerisiyle anma yazımızı sonlandıralım:
Anılarını derlemiş olduğu «Geçtiğim Günlerden” (İletişim Yayınları, 1990; 3. Basım 2007)
Goethe madalyasına layık görüldüğü eseri «Goethe: Bir Dehanın Romanı” (Remzi Kitabevi, 1932 basımı).
Ve şiir kitapları:
«Dönen Ses” – Remzi Kitaphanesi, 1933
«Dinle Benden” – İnkılap Kitabevi, 1960
Köy enstitülerini de bu ülkeye kazandırmış olan Hasan Âli Yücel’i ölümünün 51. Yıldönümünde saygıyla anıyoruz.