Dünyada feminizm kavramının ilk ortaya atılışı (teorik olarak çıkışı) 19. yüzyılın başları, sonları ise eylemlilik olarak ilk çıkışı, yani sonradan adlandırılacağı üzere birinci dalga feminizm. İkinci dalga tanımı da 1960’ın hemen sonrasındaki akımları betimlediğine bakarak, günümüzdeki feministlere üçüncü dalga adını verenler de vardır. Elbette çok daha erken yıllarda -kendini öyle adlandırsın ya da adlandırmasın- feminizmi benimsemiş kadınlar olsa ve zaman zaman gruplaşsalar da Türkiye’de asıl görünür bir ‘hareket’ oluşu 1980 sonrasıdır. Elbet, içeriden ve dışarıdan feminizmin hayata geçirilişine, eylemliliğine ve örgütlülüğüne dair eleştiriler dün de, bugün de mevcuttur. Bu eleştirilerin bir kısmı yıllar içerisinde yapılan tartışmalarla alınan yol kıyaslandığında 90’lardan sonra Türkiye kadın hareketinin hızlı gelişemediği, yurt çapında yayılamadığı, genişleyemediği yönündedir. Bunu savunanlar teorik tartışmaların kendini geliştirmekten çok uzak, tekrar üzerine kurulu olduğunu ileri sürmektedir. Bir diğer eleştiri eylemliliklere katılım ve ilginin günümüzde 1980’li ve 1990’lı yıllarla bile kıyaslanamayacak kadar düşük olmasıdır. Feminist hareketin tüm bu sorunlarına ilişkin bir takım tartışmalar yapılsa da daha örgütlü bir tartışma planlanmalı, çıkış yolları beraber aranmalıdır denmektedir. Artık feminizm dendiğinde ilk akla gelenlerin kadın hakları ve eşitlik kavramları olması, demode değilse de, yeterince kapsayıcı olmamaktadır. Bu kavramların da beslediği bir olgu: her düzlemde kadın özgürleşmesi daha ön plana çıkmaktadır.
Feminizm, ideolojiler arasında bir ideoloji değil yalnızca. Çok kapsayıcı bir dünya görüşü.Bunu gerektirmiyor, beraberinde getiriyor. Çok sayıda alt türü var, belki her tanım gibi kısıtlayıcı görünüyor başta. Ancak sadece karşısında olduğu şeyleri düşünmeye yardım ettiğini göz önüne alırsanız daha açık seçik oluveriyor birdenbire: anti faşist bloğun içinde yer alanlar, sosyalist, anarşist, ekolojist, anti militarist feministler, queer ekseninde karma örgütlenenler…Dolayısıyla, Pınar Selek’in sözleriyle «Kişisel tarihimde, özgürlük düşleri kurarken ve tüm hayatı anlamaya çalışırken, feminist oldum. Kendi dışımdaki varlıklarla ilişkimi sorgularken. Bu sorgulamada cinsiyetçiliğin ne olduğunu ve nasıl işlediğini görmeye başladım. İlk anladığım şey, feminizmin kadın hakları savunuculuğu değil, bir özgürlük felsefesi ve politikası olduğuydu. «Özel olan politiktir” sözü gerçekten hayatımı değiştirdi. Bu sözle sadece geleneksel politikayı sorgulayıp gündemini genişletmiyorsun, aynı zamanda bir zihniyet sorgulamasına girişiyorsun ve felsefeyi, tarihi, bilimi, hukuku, araştırma yöntemlerini, bellek oluşturma biçimlerini, sanatı, imgeleri, yeniden düşünüyorsun. Bu keşif, üniversiteli yıllarımda beni alt üst etti. Önce kendime, ilişkilerime, aşklarıma, sonra savaşa, devlete, toplumsal iktidar mekanizmalarına, politikaya feminist bir pencereden bakarak bir duruş oluşturmaya çalıştım. Ama bu katı bir duruş olmadı hiçbir zaman. Her tartışma içinde, yeni soru işaretleri, yeni çatışmalar ve yeni açılımlarla karşılaştım. Ayrıca boğuştuğumuz uygarlıksal soruna sadece feminizm içinden bir cevap bulmaya, herşeyi feminizme sıkıştırmaya çalışmadım. Sadece feminist olmadım ama aynı zamanda feminist olmanın bana açtığı ufuklardan hep heyecan duydum. Hala da öyle.”
Örgütlenme. Farkındalığı yükselmiş bireylerin dayanışmak için bir araya gelişleri. Bugün İzmir’de yaklaşık 10 adet kadın örgütü var. Adında ‘kadın’ geçen bağımsız örgütlerinin yanı sıra sendikal yapıların kadın organları, siyasal partilerin kadın organları, ya da sözgelimi İzmir barosunun yalnızca kadın meseleleri ile ilgili sorunlar üzerine çalışmaları olan komisyonları gibi yapılanmalar da mevcut. Hemen tamamının dahil olduğu bir Şiddete Karşı Kadın Koordinasyonu, bir de İzmir Kadın Platformu var. Cinsel saldırılar, nefret suçları vb. bir durumu, bir yasa tasarısı ya da kanunlarda kadınların aleyhinde yapılan değişiklikleri protesto eden eylemler, basın açıklamaları, 8 Mart ve 25 Kasım (Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü) gibi zamanlarda yapılan büyük yürüyüşler için bu örgütler bir araya gelir ve birlikte hareket eder. Bunun haricinde birbirlerine dokundukları -görece- azdır. Ancak çabalar, farklılıkları içerisinde de kadınların -birbirini değiştirmeye çalışmadan ve üstten bir bakış / dil kurmaksızın- etkileşim ve dayanışma içerisinde olabilmek yönündedir. Tüm bu görüşler çerçevesinde her bir örgütün kendi içinde anti-hiyerarşik bir yapısı olması beklentisi oluşmaktadır. İzmir’deki tüm örgütlerin iç yapısı hakkında bilgim yok ancak içeriden bildiğim Amargi İzmir’de yapılanmanın bu şekilde olduğunu söyleyebilirim.
Amargi demişken, Amargi İzmir Eylül ve Ekim aylarında “Sivil Toplum, Feminizm ve Örgütlenme” üst başlıklı bir dizi atölye gerçekleştirecek. Etkinliğin duyurusu şöyle:
Feminist hareketin önemli bir özelliği de ulaşmak istediği toplum biçimini, örgütlenme biçimi haline getirerek yaşatılabileceğini gösterme çabasıdır. Tüm tahakküm biçimlerini sorgulayan feminizmin, örgütlenme tezahürünün de anti-hiyerarşik, anti-otoriter, gönüllülüğe dayalı; şiddet, homofobi, transfobi, bifobi ve ırkçılık karşıtı olma uğraşı da bunun sonucudur. Buradan hareketle «feminist örgütlenme”ye bakacağımız, teori ile pratiği ne oranda birleştirebildiğimizi ve birleştirilebileceğimizi sorgulayacağımız bu atölyeleri hazırlarken de bir çok başlangıç noktası çıktı karşımıza.
Kamusal alanda tahakkümü ve iktidarı sorgularken örgüt ‘iç’i politikamız olarak da bunları sorgulamamız ve uygulayabilmemiz…Geçmişten günümüze edinilen deneyimleri bilerek ve bunun getirdiği farkındalıklarla şimdiyi örgütleme… Feminist örgütler olarak kamusal alanda görünür olma biçimlerimiz, eylemliliklerimiz; farklı eylemliliklere ne kadar alan açtığımız, ‘farklılığı’ ne kadar aradığımız… Bu eylemlilikleri gerçekleştirirken, yan yana durduğumuz çeşitli örgütlerle ´bir araya gelme´ çabamız… Bunlara bakmadan önce göz atılması gereken kamusal alan-özel alan ayrımı ve sivil toplum… Ve feminist bir sivil toplum kuruluşu olmanın olanakları… Tüm bunlar, «feminist örgütlenme” gibi cevapları aradıkça soruları çoğalan bu geniş konuya yaklaşırken koyduğumuz başlangıç noktaları. Sorular sormaya bizleri iten ise ortak politika ürettiğimiz örgütlerimiz ve örgütlenme uğraşımız…
Hep beraber konuşarak soruları ve cevapları çoğaltmayı umduğumuz bu atölyelere örgütlü ve örgütsüz herkesi bekliyoruz.
Atölyeler 17 Eylül´de başlayacak ve Cumartesi günleri olacaktır. Programımızın detayları aşağıdadır.
Katılımcı sayısını bilmek adına amargizmir@gmail.com adresine katılımınızı bildirmenizi rica ederiz.
17 Eylül – ÖZEL ALAN KAMUSAL ALAN AYRIMINDAN HARAKETLE SİVİL TOPLUM (Nilgün Toker´in sunumu ile) (Tüm cinsiyet kimliklerine açık olacaktır.)
1 Ekim – SİVİL TOPLUM KURUMLARI, İMKANLARI VE SINIRLILIKLARI (Tüm cinsiyet kimliklerine açık olacaktır.)
15 Ekim – FEMİNİST ÖRGÜTLENME NASIL OLMALI? (Kadın katılımlı)
22 Ekim – FEMİNİST EYLEMLİLİK VE KAMUSAL ALANDA GÖRÜNÜR OLMA (Kadın katılımlı, iki oturum)
I. oturum: Farklı kadın örgütleri / kadınlarla bir araya gelişlerin eylemliliğe yansıması; günümüzde bilinç yükseltme toplantılarının feminist eylemlilikteki yeri; deneyim aktarımı-eksikliği
II. oturum: Protestoculuk mu, kendi gündemini yaratmak mı?: Feminist hareket ülke gündeminden ayrı kendi gündemini nasıl yaratıp canlı tutabilir? Yaratıcı eylemlilik: İktidarın belirlediği alanda eylemlilik mi kendi alanını yaratmak mı? “Kurtarılmış bölgeler”.
Kendimden başlayarak düzeliyor dünya! Kendi dilimle, kendi seçimlerimle önce dünyamı belirliyor, sonra ortak dünyanın kurulmasına tuğla taşıyorum. Kendimizden ve bazı yönlerden ortaklaştığımız bireylerden başlayarak, ‘öteki’ kavramı yok oluncaya değin gerçek anlamda birbirimize dokunabildiğimiz, gitgide artan bilinç düzeyi ve dayanışmanın süregeldiği zamanları görebilmek dileğiyle!
Kaynaklar
http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=617)
Pınar Selek – Akrobatik Feminizm! http://www.pinarselek.com/public/page_item.aspx?id=658
http://tr.wikipedia.org/wiki/Feminizm