Açılım Masası, CHP’nin Tutumu, Tarihsel Tutarlılık ya da Tutarsızlık!

Bu yazı kapsamında ifade etmek, daha doğrusu hatırlatmak istediğim ilk şey, bağımsız ekonomi ile bağımsız siyasi duruş arasındaki ilişkiyi çok açık bir şekilde ortaya koyan, “Dostum Trump’ın”, ilk Başkanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı ve New York Times tarafından kamuoyuna açıklanan 9 Ekim 2019 tarihli mektubunda yer alan “Gel seninle iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz. Biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız.” şeklindeki, saygı sınırlarını oldukça aşan ifadesiyle doğrudan ilişki.

Bu, söz konusu ilişkiyi gösteren tek örnek de değil aslında. Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’in 2020 yılında, “Ankara’ya karşı “ödül ve cezaya dayalı” bir yaklaşım geliştirmek istediklerini söylerken, kastettiği şey de aynıydı. Eğer bizim siyasi çizgimiz ve taleplerimizle ilgili olarak uyumlu olursan ödülü alır, aksine olarak uyumlu olmayan davranışlarda bulunursan cezasını çekersin demenin, aynen Trump’ın ifadesinde olduğu gibi saygı sınırlarını oldukça aşan ama son kertede, görmezden geldiğimiz acı gerçeği yüzümüze vuran bir diğer örneğiydi.

Bu örnekleri vermekteki amacım, bünyeniz zayıf olduğunda, vücudunuzun direnç mekanizması güçsüz düştüğünde, normalde olmayacak hastalıklar nasıl başınıza bela olabiliyorsa, ekonomik olarak güçsüz düştüğünüzde de yabancıların, aslında karşı çıkacağınız siyasi talepler karşısında, daha dirençsiz olacağınız. An itibarıyla bünyemizi güçsüz hale getiren şey ise AKP döneminde hız kazanan bir şekilde, ulusal ekonomiyi tasfiye etmiş, ekonomiyi tam anlamıyla yabancının borç parasına, malına, teknoloji ve tasarımına (know-how) muhtaç duruma düşürülmesi.

Sonuç olarak, yabancının parasıyla, hammaddesiyle, yabancı sermayeli “şirketlerimizle” üretip, borçlanarak tüketen -kredi kartıyla taksitli satışlar furyası, AVM’lerde alış verişlerde ekstra taksit reklamları, bu kötü alışkanlığın yerleşmesi için özellikle kullanıldı- bir hovardalık döneminin doğal sonucu topyekun iflas. Bu durumda, sizi borçla besleyip, bu iflas noktasına getirenlerin talebi de, sözde borçlarını geri alabilmek, ekonomiyi borçları ödeyip yeni borçlar alabilecek şekilde, yapılandırmak, sizi “öngörülebilir hale getirmek” adına –ki bunun tarihteki adı Duyunu Umumiye yani Genel Borçlar İdaresidir ve yönetimi, maaşlarını da sizin verdiğiniz yabancıların elindedir) doğrudan sizi yönetmek, ülkenizi, ekonominizi, idari yapınızı, dış politikanızı kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden belirlemek oluyor doğal olarak.

Günümüzde bu “yeniden yapılandırma” sürecinin sözde hukuki zemini, İkinci Açılım Süreci kapsamında Terörsüz Türkiye diye başlayıp, dostluk, kardeşlik demokrasi aşkıyla yeniden isimlendirilen mecliste kurulan ve hukuki zemini oldukça tartışmalı komisyon. Konu, TBMM’de ve “milletin temsilcileri” nezdinde “becerilmeye” çalışılıyor.

Söz konusu komisyonda yer alan AKP Diyarbakır Milletvekili Suna Kepolu Ataman, “Komisyon çalışmalarını sürdürecek. Tahminimce bu ay sonuna kadar bu konuda daha somut adımlar atılacaktır” diyerek, komisyonda “işlerin yolunda gittiğini” de ifade etmiş durumda. Terörist Başı Öcalan’ın, adı şimdilerde DEM olan partinin sözcülerince siyasi müzakereci taraf olarak mecliste konuşmasının talep edilmesi ve AKP’li Suna Kepolu Ataman’ın beyanlarıyla ilgili olarak tek olumsuz söz söylemeyen CHP’nin de, bu konuşulanlara, söylenenlere itirazının olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Benim bu yazı kapsamında daha ayrıntılı olarak değerlendirmeye çalışacağım konu da tam olarak bu yani Cumhuriyeti kuran kadroların şekillendirdiği cumhuriyetin niteliklerinin tartışma konusu yapılıp, yeniden şekillendirilmek istendiği bir ortamda, CHP’nin, bizatihi CHP Genel Başkanı’nın ağzından, “Bu süreç parlamentoda yürütülmeli. Biz yıllardır bunu savunuyoruz. Şimdi bu noktada geri duramayız” sözleriyle açıkça desteklediği ve bu desteklerinin, “CHP’nin tarihsel tutumuyla tutarlı” olduğunu söyleyen tavrı.

Eğer CHP’nin, doğrudan Cumhuriyetin niteliklerinin tartışmaya açılması ile ilgili olarak Meclis’te kurulan bir komisyona katılmayla ilgili olarak bir tarihsel tutarlılık noktası aranacaksa, bunun Atatürk’ün devrimleri emanet ettiği, Atatürk dönemi CHP’si olmadığı açıktır. Tarihsel tutarlılık için öncelikle bakılması gereken yerin, ”Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!” diyen ve Meclisin, çoğunluğa dayanarak Cumhuriyetin kurucu niteliklerini, devletin niteliklerini keyfince “özgürce” değiştirilebileceğini iddia eden Adnan Menderes ve Demokrat Parti ile bu siyasi çizginin mirasçısı olduğunu söyleyen AP, ANAP, AKP ve bu partilerin her dönem müttefiki olan din taciri ve NATO milliyetçisi partiler olduğuna şüphe yoktur. CHP Genel Başkanlarının, Kılıçdaroğlu dönemi ile başlayan süreçte, Menderes, Demirel, Özal ve diğer politikacı görünümlü sağcı militanlara sevgilerini gösterişli davranışlarla ortaya koyuyor olmaları tam da bu yüzdendir. Anayasaya uyacaklarına ve devleti mevcut anayasal sistem içerisinde yönetecekleri için yemin ederek seçilenlerin, yeminlerine ve söz verdikleri millete ihanet etmesinin, demokrasi diye yutturulması kaba bir aldatmacadan başka bir şey değildir.

Ancak bu tespit, CHP’nin Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetin kurucu niteliklerinin ortadan kaldırılması noktasında hiçbir suçunun olmadığı anlamına da gelmiyor. Dolayısıyla, “Tarihsel tutarlılık” arayışı kapsamında ikinci olarak bakılması gereken yer maalesef Özgür Özel’in de, “Demokratikleşmenin gereği olan tüm yasal düzenlemelerin beklemeksizin TBMM çatısı altında yapılması ihtiyacının altını çiziyoruz.” sözleriyle belirttiği gibi CHP’dir. Ama yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu tutarlık, Atatürk’ün kurduğu ve ilkelerini belirlediği CHP ile değil, Atatürk sonrası, çok ciddi oranda değişime uğratılan, devrimcilikten ve devletçilikten, Truman Doktrini ve NATO’ya girişle birlikte ekonomik ve siyasi bağımsızlıktan, şimdilerde din tacirlerinden de oy almak adına laiklikten ve son olarak açılım sevdası uğruna Türk olmaktan ve üniter devletten ve tabii ki milliyetçilikten vazgeçen CHP’nin çizgisiyle olan bir tarihsel tutarlılıktır.

Ahmet Müfit

Kaynakça:

https://medyascope.tv/2024/11/06/trump-erdogana-yazdigi-mektubu-barda-sergiliyor/

https://tr.euronews.com/2020/09/04/avrupa-konseyi-baskan-turkiye-ye-kars-havuc-ve-sopa-yaklas-m-benimseyecegiz

https://bianet.org/haber/ozgur-ozel-komisyonda-yer-almak-chp-nin-tarihsel-tutarliligi-icin-sart-309954#google_vignette

Bunları da sevebilirsiniz