Tehlikenin Farkıda mısınız?

Ekonomik ve sosyal yıkım boyutundaki kriz, demografik sığınmacı işgali ve iktidarın 22 yıllık korkunç enkazı gözlerimizi karartıyor elbet.

Açlıktan kararır ya insanın gözü, bayılacak gibi olur, birden tansiyonu düşer hani…

Toplum işte öyle bir noktada.

Ama güçlü olun, daha kötüsü de kapıda: nükleer bir savaşta hedef olmamız an meselesi.

Açıklayayım.

ABD, Avrupa’yı da kullanarak Ukrayna üzerinden Rusya ile bir savaş yürütüyor.

Buna NATO-Rusya savaşı da denebilir. Bu savaş iki yıla yakındır sürüyor.

Bunu kamuoyu artık kanıksadı ve dikkatler daha yeni ve sıcak olan İsrail – Lübnan (Hizbullah-direniş ekseni) savaşına yöneldi.

Ancak Rusya-Ukrayna savaşında Moskova’nın galibiyete yaklaşması, ABD ve İngiltere’deki “şeytan ekseni müesses nizam”ı öfkelendirdi.

Bu şeytan ekseni nizam, neocon, Siyonist ve evanjelistlerden oluşan bir askeri endüstriyel kompleks (MIC) ile finans kapital birleşimidir genel hatlarıyla.

Hele de Kasım ayında kritik bir Trump-Müesses Nizam seçimleri öncesi böyle bir yenilgi çok kötü görünecekti.

O yüzden tehlikeli bir yola sapıldı.

Fikir, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile ABD Dışişleri Bakanı Tony Blinken’den çıktı.

Starmer İşçi Partisi’nin başına malum nizam tarafından getirildi. Blinken ise bizzat o nizamın sözcülerinden biri.

Blinken Ukrayna savaşının daha ilk başlarında “uçuşa yasak bölge” önerisini getirmiş Pentagon, “manyak mısın dünya savaşı çıkar bundan!” diyerek reddedilmesini sağlamıştı.

Düşünün herif o kadar tehlikeli ki Pentagon yanında barış güvercini gibi kalıyor!

Fikir şuydu: Rusya’nın içlerini vuracak Amerikan Atacms füzeleri ile İngiltere’nin Storm Shadows füzelerini Ukrayna’ya verecekler, vermekle de kalmayacaklar tüm operasyonu bizzat kendileri yürüteceklerdi.

Amerikan ve NATO uyduları tarafından yönlendirilen füzeler Moskova’yı dahi vuracaktı.

Bu fikre, nizamın diğer oğlanı Kanada Başbakanı Trudeau da destek verdi.

Hatta Starmer ile İngilizlerin ev pardon saray zencisi PKK sevicisi Dışişleri Bakanı Lami, birlikte Kiev’e giderek emirerleri (bi aferine tüm köyü şaapan) Zelensky’yi bundan haberdar ettiler.

Rusya’nın en azılı düşmanı İngiltere, aslında ta Mayıs 2023’te Ukrayna’ya Storm Shadow füzeleri göndermişti. Ancak füzeler, Ukrayna’nın yalnızca kendi sınırları içinde kullanması ve Rus topraklarına ateşlememesi koşuluyla verilmişti.

Şimdiyse iş tamamen değişiyor ve ciddiye biniyordu.

Terli tişörtlü Zelo çok sevindi ve Kursk’ta bir on bin askeri daha kıyma makinasına attı.

Daha bu çılgın proje, düşünce aşamasında iken Ruslar sert tepki verdi.

Putin, Batılı ülkelerin Ukrayna’nın Rus topraklarında uzun menzilli füze kullanmasına izin vermesi halinde savaşa doğrudan dahil olacaklarını söyledi.

“Bu, NATO ülkelerinin, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki savaşa doğrudan katılımından başka bir şey anlamına gelmeyecek. Bu, onların doğrudan katılımı olacak ve bu, elbette, çatışmanın özünü, doğasını önemli ölçüde değiştirecek” dedi Rus devlet medyasına.

Aslında ilk tepki sert ama temkinliydi.

Hatta Moskova yakınlarındaki Tver ile Krasnodar’daki iki silah deposu Ukrayna “dronları” ile vurulduktan sonra bile fazla ses çıkarılmadı.

Açıkça NATO destekli Kursk saldırısında da Rusya beklenen tepkiyi vermedi. Putin kendi kamuoyunda aşırı yumuşak olmakla eleştirilmeye başlandı.

Rus lider, Starmer’in Washington’da topal ördek Biden ile yapacağı görüşmenin kritik olduğunu biliyordu.

Bu görüşme önceki Cuma (13 Eylül’de) gerçekleşti.

İlk sızan bilgiler Biden’ın (yine Pentagon’un itirazı ile) Starmer ile Blinken’in önerisine hayır dediği yönündeydi.

Beyaz Saray sözcüsü John Kirby, ABD’nin tutumunun değişmediğini açıklayarak bunu teyit etti.

Fakat sonra dün New York’taki BM Zirvesi toplantılarında Zelensky’yi kabul eden Biden, Ukrayna’ya desteğin süreceğini ve karadan havaya füzeler ile HIMARS füzeleri göndereceklerini söyledi.

Bunlar Rusya’nın derinliklerini vurabilecek füzeler değil ama İngiliz Fransız ortak yapımı Storm Shadows füzeleri öyle.

Batılı müesses nizam basını, bu görüşme öncesi Biden’ın Starmer’e sonunda onay vereceğini yazıp durdu.

Şaka gibiler değil mi?

Ancak gayetle gerçekler ve çook tehlikeliler.

Bakın Amerikalı eski askeri istihbaratçı Scott Ritter son yazısında ne anlatıyor:

Bu korkunç başarısızlığın sonucunda, hem ABD hem de Avrupa’daki politikacılar, Rusya’yı kırılma noktasına getirmeyi amaçlayan giderek daha küstahça tırmanış eylemlerine girişiyorlar. Bunların hepsi, Rusya’nın tırmanışla ilgili olarak çizdiği sözde “kırmızı çizgilerin” yanıltıcı olduğu varsayımına dayanıyor; Rusya’nın blöf yaptığına inanıyorlar.

Peki ya Rusya blöf yapmıyorsa?

Batı’nın yarattığı senaryo ise, zayıf ve yenik düşmüş Rusya’nın Ukrayna’ya karşı son ve çaresiz bir intikam eylemi olarak nükleer silah kullandığı kıyametvari bir tablo çiziyor.

ABD ve NATO, Rusya’nın 2022 sonu-2023 başında nükleer silah kullanmaya hazırlandığını hayal ettiklerinde sadece savaş oyunları oynamakla kalmayıp uygulamaya hazır hale getirdikleri bu senaryoya göre, ABD ve NATO, Rusya’nın iç kesimlerindeki Rus hedeflerine karşı, Rusya’nın komuta ve kontrol, lojistik ve savaş kapasitesini cezalandırıcı bir şekilde zayıflatmayı amaçlayan yıkıcı bir yanıt başlatacak.

Bu, konvansiyonel silahlar kullanılarak yapılacaktı.

Eğer Rusya NATO hedeflerine karşı misilleme yapmayı seçerse, ABD bir karar vermek zorunda kalacaktı: Ya tırmanış merdivenini tırmanmaya devam edecek, bir taraf tükenene kadar Rusya’nın yumruk yumruğa saldırılarına karşılık verecekti ya da önleyici olarak gerilimi azaltmak için nükleer silahları kullanarak gerilimi azaltacaktı: Rusya’nın bir sonraki adımın genel bir nükleer savaş olacağı korkusuyla geri adım atmasını umarak düşük verimli nükleer silahlar kullanarak sınırlı bir nükleer saldırı başlatacaktı.

Pentagon, böyle bir senaryoyu ABD Başkanı’nın elindeki nükleer önleme seçenekleri yelpazesine entegre etti. Gerçekten de, 2020’nin başlarında ABD Stratejik Komutanlığı, Savunma Bakanı’nın, Baltık ülkelerine yönelik Rus saldırganlığını içeren bir senaryoda, Rusya’nın NATO hedefini vurmak için taktik bir nükleer silah kullandığı bir projeksiyonda, W-76-2 düşük verimli nükleer savaş başlıkları taşıyan bir Trident füzesini bir Rus hedefine fırlatması için bir ABD Ohio sınıfı denizaltısına talimat verdiği bir tatbikat gerçekleştirdi.

Bu senaryonun çılgınlığı, Rusya’nın topraklarına yönelik bir nükleer saldırı durumunda stratejik nükleer cephaneliğinin tüm gücüyle karşılık vereceğini öngören yayınlanmış Rus nükleer doktrinini göz ardı etmesidir.

ABD’li nükleer savaş planlayıcıları bir kez daha Rusya’nın blöf yaptığına inanıyor.

Bu tartışmanın bir de başka boyutu var.

ABD, düşük verimli nükleer başlıklar kullanmasının ardından Rusya’nın genel bir nükleer savaşa girmeyeceğini değerlendirse de sorun şu ki W-76-2 harp başlığının kullanım amacı Trident denizaltından fırlatılan balistik füzedir.

Şubat 2020 senaryosunda Rusya’nın önce nükleer silahları kullanması öngörülüyordu (o dönemde bu, yayınlanmış Rus nükleer doktrininden ve Rusya Devlet Başkanı’nın beyan niteliğindeki politika açıklamalarından büyük bir sapmayı temsil ediyordu), ancak gerçek şu ki ABD nükleer cephede harekete geçmek için Rusya’yı beklemeyecek.”

Rusya bütün bunların farkında ve Batıdaki çılgın Dr. Strangelove sürüsüne nasıl bir muamele yapacağını planlıyor.

Son karar ise Kremlin’den açıklandı:

26 Eylül’de Nükleer Caydırıcılık Ulusal Güvenlik Konseyi’ni toplayan Putin, nükleer olmayan bir devletin nükleer bir devlet yardımıyla yapacağı saldırının, her iki devlet tarafından yapılmış bir saldırı olarak değerlendirilmesini ve nükleer bir devletin saldırısına nükleer caydırıcılık önlemleriyle karşılık verilmesini önerdi.

Bu şu demek: Dünya büyük güçler arasında bir nükleer savaşa hiç olmadığı kadar yakın.

Peki şimdi gelelim bu yazının bam teline, püf noktasına, an atemasına…

Tüm bunların bizi yani Türkiye’yi ilgilendiren tarafı nedir?

Öyle ya, Putin o konuşmasında açıkça Ukrayna’yı kastediyor, bundan bize ne ki diyebilirsiniz.

Ama kazın ayağı farklı.

Mustafa Özbey, Deniz Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanlığı, Hücumbot Filosu Komutanlığı görevlerinde bulundu.

1996 yılında Tümamiral rütbesine terfi ettikten sonra, Genelkurmay Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanlığı, Mayın Filosu Komutanlığı ve Donanma Kurmay Başkanlığı ve KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın askeri baş danışmanlığı görevlerini yaptı.

Emekli Tümamiral Özbey bu gelişmelerin Türkiye’yi çok yakından ilgilendirdiği görüşünde.

Diyor ki; “Putin’in sözlerinin Türkçe meali şudur: Bana bir nükleer saldırı olduğu taktirde, yalnız nükleer başlığa sahip ülkeyi değil, başlığın depolandığı ülke de hedef alınacaktır. Türkiye’nin böyle bir (İncirlik’teki Amerikan nükleer bombalarıyla) riski taşıması kabul edilemez. Fırsat bu fırsattır. Türkiye bu belâdan kurtulmalıdır.”

Yani bir NATO – Rusya savaşı halinde doğrudan Rus nükleer silahlarının hedefi olmamız işten bile değil bu konjonktürde.

NATO üyeliğimizin başımıza nasıl bela olduğunu bir de kitap yazarak sürekli anlatan bir gazeteciyim.

Ama sanırım, NATO üyeliğimiz 1962 Küba füze krizinden beri, hatta ondan da belki daha tehlikeli olarak şimdiye kadar hiç bu denli riskli olmamıştır.

Erdoğan ve AKP yönetimi denge politikası izleyeceğim diye Asya güçlerine yaklaşımını Batı’ya karşı koz olarak kullanıyor.

Sanki Amerikalılar o kadar aptal da bunu anlamayacak.

Son dönemde bunların içinde bulunduğu zor durumu kullanıyorlar ve sürekli tavizler koparıyorlar.

Yunan sahil güvenliğinin kıyılarımıza kadar çıkması, S-400’lerin depoya kaldırılma pazarlıkları filan hep bunun somut sonuçlarıdır.

Türk milleti NATO’yu artık anlıyor, bakın Türkiye Halk Mecisleri’nin NATO karşıtı uzun yürüyüşüne anlarsınız.

Konya’da bile halk onları alkışlıyor.

Ama nüesses nizamın sünnet derisi kılıklı uzantısı (yandaşı fondaşı alayı) ana akım medyamız bizi bu gerçeklerden uzak tutmak için gündemi bir oraya bir buraya çekiyor.

Bir ara Cumhuriyet gazetesinin reklam sloganı vardı, hatırlarsınız: “Tehlikenin Farkında mısınız?” diye.

İşte o tehlike gelmiş burnumuza dayanmış ama kimse farkında değil.

Sadece Mustafa Özbey, Cem Gürdeniz ve Beyazıt Karataş, bir de ben farkındayız.

Bizlere de “Rusçu, Avrusyacı” filan diye bok atıyor malum nizamcılar ve maşaları.

Mavi Vatan’a da masal diyorlardı hani.

Allah sonumuzu hayır etsin!

Bunları da sevebilirsiniz