Boks mu Golf Mü?

Olimpiyatlar geride kalsa da tartışmalar sürüyor.

Oyunlar biter birmez UOK (Uluslararası Olimpiyat Komitesi)’nin bir açıklaması (kesin olmamakla birlikte) “boks sporu bir sonraki olimpiyatlarda olmayacak” biçimindeydi. Boks 1904’ten beri olimpiyat programında yer alan bir spor.

Pek çok kişinin boksun bir spor olup olmadığından emin olmadığını, UOK’nin bu kararını destekleyeceğini öngörebiliriz. Bu tartışmaya girmek yazının sınırlarını zorlar.

Ancak, UOK ile Uluslararası Boks Birlği arasında bir bilek güreşi olduğunu, bu kararın ardında bu çelişmenin önemli etkisi olduğunu söyleyebilirim. Bir bakıma her iki kurum arasında bir egemenlik savaşımı olduğu söylenebilir.

Diğer yandan, boksta ABD ve Avrupa’nın tümüyle silik bir görüntü verdiği Asya’nın yanı sıra Afrika ve Latin Amerika’nın başarılı olduğunu ekleyelim. Bir spor dalının olimpiyat kapsamından çıkarılmasında ya da eklenmesinde UOK’ye egemen olan ülkelerin o spor dalındaki başarı ya da başarısızlığının önemli etken olduğunu not edelim.

Kaykay, hokey, 3×3 basketbol ve son olimpiyatta izlenen break dans gibi sporlar ne denli kitleseldirler ki olimpik spor olarak tanımlanmışlardır? Üstelik bu kuşkulu durum karşısında bu sporlara yönelik kapsamdan çıkartma düşüncesinden iz bile yoktur.

Franko hayranı bir falanjisti, Juan Antonio Samaranch’ı 20 yıl süreyle başının üzerinde taşıyan UOK güncel eğilimleri yakalamada da son derece hünerlidir.

İkibinli yıllara doğru giderek hız kazanan “çevre duyarlılığı” akımını yakalamakta da gecikmeyen UOK olimpiyatları “yeşil” renkle etiketlemeyi başarmıştır.

Yeşil olimpiyatı sorgulayarak sürdürelim.

Bir golf sahasında olduğunuzu varsayın!

Orada olmanıza da gerek yok televizyonda golf izlediğinizde gözünüz gönlünüz açılır değil mi?

Göz alabildiğine yeşil ve ona eşlik eden mavinin etkileyiciliği elbette tartışılmaz.

Diğer yandan, küresel ısınma ve buna bağlı olarak su kaynaklarının her geçen gün azalması ve kıtlaşması da bir başka güncel gerçektir.

Oysa golf sporunun yapıldığı geniş çim alanlar insan eliyle oluşturulmaktadır. Doğal çayırlıkta golf oynanamamaktadır.

Geniş çim alan oluşturulmazdan önce ortamdaki tüm ağaçlar kesilmektedir. Öyle ki, alana gölge yapmasına bile izin verilmemektedir ağaçların. Ağaç gölgeleri çim sağlığını bozduğu ve ayrık otlarının baskın olmasına neden olabildikleri içindir bu ağaç karşıtlığı.

Ağaçları kesmekle bitmiyor golf alanı için yapılacaklar.

Bir yılın belirli bölümünde kullanılan çimlerin yılın her gününde yeşil olması gerekmektedir. Bunun için de (bol) su vazgeçilmezdir!

Golf ağacın ve suyun düşmanıdır demek abartı olmaz.

Paris olimpiyatlarının golf alanındaki çimler için kullanılan su niceliğine doğrudan erişemesem de 750 dönümlük çim için yılda 800 milyon litre su gerektiği bilgisini edindim. Paris olimpiyat golf alanı 1500 dönüm yüzölçümüne sahip olduğuna göre yıllık su tüketiminin 1.600.000 ton olduğu hesaplanabilir.

Ortalama sayılara dayanarak karşılaştırıldığında böylesi bir golf alanının canlı tutulması için bir yılda harcanan su niceliği 30.000 kişinin bir yılda tükettiği suya denk düşmektedir. Onlarca golf alanının varlığı göz önüne alındığında bu sayıların katlanarak artacağı açıktır.

Boks üzerinden yürütülecek tartışmaların golfün çevreye verdiği zararı perdeleyeceği kuşkusuzdur.

Göz alabildiğine uzanan ve insana ilk bakışta eşsiz bir dinginlikle iç açıcılık sunan golf yeşilinin dünyaya ve insanlığa hiç de yeşillik sunmadığını saptamamız gerekir.

Boks sporuyla didişen UOK’nin ileri sürdüğü gibi hiç de yeşil ve çevreci olmadığı bilinsin istedim.

Bunları da sevebilirsiniz