Eylül 1922

Eylül ayı hepimizin içini ısıtan, bütün Türkiye’de 30 Ağustosla birlikte gelen Ege’nin her köşesinin destanlarıyla süslenmiş zaferi kutladığımız en renkli aylardan biri… Ekim ayına Eylül’ün getirdikleriyle giriyoruz ve bu ay Cumhuriyetimizi kutlayacağız… 102 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda bizi Cumhuriyete ulaştıran yolları görmek istiyor insan.

Eylül 1922, biz Türkler için Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlandığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı kritik bir dönemi simgeler. Bu dönemde yaşanan en önemli olaylardan biri 26 Ağustos’ta başlayan, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da zaferle sonuçlanan BÜYÜK TAARRUZ’dur. Bu zafer Yunan ordusunun Anadolu’dan geri çekilmesini sağlamış ve işgal altındaki toprakların büyük bir kısmı kurtarılmıştır.

27 Ağustos’ta Afyon, 30 Ağustos’ta Dumlupınar ve Kütahya, 1 Eylül Uşak, 2 Eylül Eskişehir, Karahallı, Ulubey, 3 Eylül Alaşehir, Salihli, Kuyucak, Nazilli, 6 Eylül Ahmetli, Gölmarmara, Akhisar, Bayındır, Söke, Balıkesir, 7 Eylül Turgutlu, Aydın, Kuşadası, Incirliova, 8 Eylül Manisa, Kemalpaşa, Selçuk, Burhaniye,15 Eylül Ayvalık ve diğerleri düşman işgalinden kurtarılmıştır. (www.cumhuriyet.tr, Mehmet Örs, Kurtuluş Günleri)

İzmir’in kurtuluşu, Türk Kurtuluş Savaşı’nın askeri açıdan son aşaması olarak kabul edilir.

Eylül 1922 aynı zamanda, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde zafer elde ettiği bir dönemdir ve 29 Ekim 1923’te ilan edilecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açmıştır.

Özetle, Eylül 1922, Türkler için bağımsızlık mücadelesinin zaferle sonuçlandığı, işgalci güçlerin yenildiği ve ulusal egemenliğin tesis edildiği bir dönemi ifade eder.

O günlerde Balıkesir’in Kurtuluş Savaşının Batı Cephesinde çok önemli bir rolü olduğu görülüyor. Aşağıda o dönemde Balıkesir’in özelliklerini göreceğiz. Konuya renk vermesi açısından yurdumuzun işgal döneminde Balıkesir’de yaşamakta olan aile büyüklerimizden Refet Hamuroğlu’nun gençlik anılarından alıntılar aktararak, sizin gözlerinizde canlandırmaya çalışacağım.

KUVAYI MİLLİYE ŞEHRİ BALIKESİR

Balıkesir, Kuva-yi Milliye’nin başladığı kent olması ile “Kuvayı Milliye Şehri[2]  (olarak da anılmaktadır. Bu hareket Yunanlıların Ege Bölgesindeki işgallerinden sonra ortaya çıkmış, bağımsız yerel örgütlenmeler olarak yayılmıştır. Bu yerel örgütlenmelerin kurulmasında Balıkesir halkının çok önemli bir yeri vardır.

Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin Kuruluşu

15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali üzerine o günün Belediye Reisi Keçecizade Mehmet Emin Efendi halka çağrıda bulunmuştur, onun çağrısına kulak verenler arasında Karesi Mebusu Mehmet Vehbi Bey, Yırcalızade Şükrü Efendi, Hasan Basri Çantay gibi vatanseverler vardı.

16 Mayıs 1919 günü Balıkesir halkı ve halkı temsilen 41 kişi, Balıkesir Lisesi’nin bulunduğu binadaki Okuma Yurdu’nda bir araya gelerek işgalleri protesto etmişlerdir. [2] 

Toplantıda Mehmet Vehbi Bolak, Izmir’in işgali sonrası yaşanan zulümden bahsettikten sonra şu sözleri ile devam eder:

Bu faciaların Balıkesir’in başına gelmesi yakındır. Bu iş yazışma ve protesto ile engellenemez. Yapılacak ilhakı fiilen reddetmek için, bir Redd-i İlhak Cemiyeti kuralım.”

Leblebici Raşit Efendi’nin şu sözleri nihai karar olmuş niteliğinde olup herkesi harekete geçirmiştir.

Düşmanı geri döndürecek kuvvet, namlunun ucundadır.” [3] 

Böylece Alaca Mescit’te yapılan gizli toplantılarda milli mücadelenin temelleri atılmıştır. Alaca Meclis’te toplanan 41 kişilik heyet ve halk, Balıkesir Kuvayı Milliyesi’ni kurarak Mustafa Kemal’in önderliğinde yürütülen milli mücadeleye destek vermiştir.

 

Günümüzde Kuvâ-yi Milliye Müzesi olarak hizmet veren Okuma Yurdu

Balıkesir Kongreleri

18 Mayıs 1919’da Alaca Mescit’te mevlit vesilesiyle toplananlar, dinledikleri mevlitten sonra, ilhakı ret ve milli mücadeleye karar vermişlerdir. Ardından sürekli toplanılan Alaca Mescit’te ise silahlı mücadele kararı alınmıştır. Okuma yurdu toplantıları, Alaca Mescit toplantıları ve Balıkesir Kongreleri ile düşmanın bölgedeki işgallerine karşı ilk ciddi hareket Balıkesirli sivil ve aydınlarından gelmiştir.(4) Köylüsü, kentlisi ile Balıkesirliler hiçbir yerden talimat almaksızın vatanlarını müdafaaya karar vermişlerdir.

Beş kongre yaparak bir araya gelen Balıkesirliler, 14 ay boyunca dört cephede Yunan orduları ile savaşarak Balıkesir halkının ve Türk milletinin işgal ve esareti kabul etmeyeceğini Dünya kamuoyuna duyurmuşlardır.

Bütün bunlar, ilk kongrenin Balıkesir’de toplandığını, ilk kurşunun Balıkesir Ayvalık’ta, son kurşunun da, Bandırma’da atıldığını göstermektedir. 

Ege’de kendi imkanları ile düşman işgaline son veren tek şehir Balıkesir’dir.[5] 

Milli Mücadelenin en önemli dönemlerinde Balıkesir’de Hasan Basri Çantay tarafından çıkarılan SES Gazetesi Balıkesir’in ve Kuvayi Milliyeciler’in yanında yer alan Anadolu halkının gür sesidir.

 Mehmet Âkif Ersoy, SES Gazetesi’nin ilk sayısına gönderdiği yazıda şöyle yazar; 

“Düşman sesi duymak istemezsen,

Kardeş sesidir, uyan bu sesten;

Kalkınca görür ki akşam olmuş,

Vaktiyle uyanmayan bu sesten.” 

Bu dizeler, Balıkesir halkının ve Türk milletinin işgal ve esareti kabul etmeyeceğini Dünyaya haykırışı olmuştur.[3][5]

 

Mukavemet toplantılarının yapıldığı Alaca Mescit bugün hala yerinde durmaktadır.

İşgal Günleri

Balıkesirli A.Refet Hamuroğlu’nun (1907-1985) hatıratından

“Birinci Cihan Harbinin ikinci yılında babam Edremit’te bir vazifeye tayin olunup gitmişti. Tabii bir az sonra biz de oraya gittik. İlk okulun 2,3,4 ve 5. Sınıflarını Edremit) İdadisi’nin ilk kısmında okudum. Okula devamım, çalışkanlığım, dürüstlüğüm, özellikle Hüsnü Hat (kaligrafi) ve resimde istidat ve başarımla öğretmenlerimin dikkatini çektim. Tarih, coğrafya, musakabat-ı ahlakiye, musiki, türkçe kıraat (okuma) derslerini çok severdim. Milli kahramanlık ve insanlık ile ilgili şiirlere, nesir ve nazıma ve marşlara karşı büyük bir ilgi duyar, bol bol okurdum. Tevfik Fikret’in şiirleri ve Fuat Köprülü’nün okuma kitabındaki “Son Ders”…. gibi parçalar bende derin izler bırakmıştır. Keza devrin devlet adamlarına karşı da büyük bir tecessümüm vardı. Askerleri çok severdim, hele subaylara bayılırdım. Onlara kahraman gözüyle bakardım.

1919 Mütareke devrinde mayıs ayı sonlarıydı, 5. Sınıf sözlü imtihanları geçiyordum. Bir sabah yine erkenden okula gittiğimde kimseler yoktu, bir iki saat bekledim. Hayret ! Kimseler (hademeler bile) gelmeyince dışarıya çıktım. Rastladığım insanlarda bir telaş vardı, birisine ne var, ne oluyor diye sordum. Ayvalık’ı Yunanlılar işgal etmişler, geliyorlarmış. Aşağı çarşıya indim. Mahşer gibi kalabalık. Bir telaştır gidiyor, Yunanlı geliyor, … herkes panik…Eve döndüm. Birkaç gün sonra Balikesir’e iki çocuk bir anne göçettik.

Babam Edremit’te Malmüdürlüğüne bağlı Ambar memuru idi. Bütün ürünlerden alınan ayni vergiler onun depolarına konurdu. Aynı zamanda orduya bu depolardan iaşe verirdi. ‘Ben depolarımı bırakıp gidemem’ diyerek vazifesinin başında kaldı. Sonradan Edremit’in işgali sırasında Yunanlılara esir düşmüş. Çünkü depolarını onlara teslim etmemek için bir hayli direnmiş. Onlar da “Kuvayi Milliyeci” diye onu hapsetmişler, türlü eza, işkence etmişler.

Balıkesir’e geldiğimizde evimizde kiracı vardı. Tahsisat müdürü olan kiracımızı çıkarmak istedik, çıkmadı. Bir avukatın tavsiyesine göre evin 1. Katını usulüne göre işgal ettik. Bu ortak oturma mahkeme sonuçlanıncaya dek bir yıl kadar sürdü. Ders yılı başında ben “Hacı İlbey Numune Mektebi- iptidaisi”ne kaydedildim. Beni 5. Sınıf imtihanlarını vermemiş olduğumdan yine 5. Sınıfa aldılar. Okulun disiplini ve öğretmenleri iyi idi. Altı sınıfı olan bu okulu Aliyyülala (Pekiyi) derecede birincilikle bitirdim. Haziran 1338 (1922). Kardeşim öğrenimine devam etmedi. Bir kunduracının yanına çırak olarak girdi.

1919 Mayısından 6 Eylül 1922’ye kadar olan devre Balıkesir’in Kuvayi Milliye ve Yunan işgali devresidir. 1919-1920 ders yılı her bakımdan ıstıraplı geçti. Buna ragmen sınıfın birincisi ve öğretmenlerimin götünde bir öğrenci idim. Ailecek darlık içindeydik. Annemin ziynet altınlarını bozdurup bozdurup geçimimizi sağlıyorduk. Halk da öyle idi. Ticaret ve ziraat verimsizdi. Kuvayi Milliye Teşkilatı bir taraftan düşmanı Akhisar cephesinde durdurmaya , bir taraftan da Anzavur belasını yoketmeye çalışıyordu. Bazı günler ben sabahleyin okula giderken cepheden kaçan veya memlekete ihanet eden 15-20 insanın idam sehpalarında can verdiğini görüyordum. Üstelik birtakım bulaşıcı hastalıklar da başgöstermişti: uyuz illeti ailemize de bulaşmıştı. Aldığımız bütün tedbirler, kullandığımız bütün ilaçlar tam bir şifa sağlamıyordu. Camilerde, açık havalarda yapılan dualar, Balikesir’de çıkan İzmir’e Doğru gazetesinde, Belediye önündeki kara tahtada yazılı tebliğler ancak maneviyata su serpiyordu.

1920 yazına doğru cepheden gelen haberler iyi değildi. Cephe bozulmuş, Yunanlılar Savaştepe’ye kadar ilerlemişti. Vaktihali müsait olanlar kaçıyorlardı. Biz ana ve iki oğul düşünüyorduk. Kulaklarımız Balkan Harbi fecaatlarıyla dolu idi. Annem, ‘Yunanlılar önce erkek çocukları keser, sonra kadın ve kızların ırzlarına geçerek onları öldürürlermiş’ diyordu.

Bir ara biz de kaçmaya karar verdik, ama nereye?

Bu kararımızdan vazgeçtik: ‘ölürsek kendi evimizde ölelim, ölünceye kadar kendimizi müdafaa ederiz’ dedik. Biz bunları tartışırken sonunda Yunan ordusu şehre girdi.

Mahalle korucuları Yunanlıların halkın kılına bile dokunmayacaklarını söylediler. Ben bir ara evden çıktım. Hükümet caddesine giderek yunan süvarilerin geçtiğini gördüm. Ben bir dakika baktıktan sonra koşa koşa eve geldim. Odama kapandım. Hönkür hönkür ağladım…

Balıkesir’i işgal eden Yunan komutanı ertesi gün bir beyanname yayınlayarak herkesin mal, can ve ırzının, iş ve gücünün güvenlik içinde olduğunu ilan etti. Biz de biraz ferahladık, fakat yine de kuşkulu idik… Gerçekten o komutan Balıkesir’de kaldığı süre içinde önemli birşey olmadı. Yalnız komşumuz Hafız Süleyman gece köyden gelirken vuruldu…ancak Ermenilerden Yunanlılara yaltaklananlardan bazı küstahça ve arsızca hareket edenler oldu…

1920-1922 ders yılı çok üzüntülü ve kahramanlık duyguları içinde geçti. Ders yılı başında okulumuzu komutanlık karargahı yaptılar. Kasaplar Mahallesindeki küçücük Güllü Mektebine taşınmamızı emrettiler. Bütün okul eşyasını gözyaşları içerisinde , kin ve nefretle ellerimizle taşıdık. Son sınıfı işte bu küçük binada okudum. Yurtsever öğretmenlerimiz derslerde, bahçede daima herhangi bir dırıltı çıkarmamamızı , sonra bu binadan da olacağımızı tenbih ediyorlar ve ara sıra çoşan milli duygularımızı sakinleştiriyorlardı.

1922 Haziran devresinde Hacı İlbey Numune Mektebi-iptidaisi’nden mezun olduğumu yukarıda söylemiştim. Bu okulda iken tam bir bilim ve fen terbiyesi gördüm. Fransızca öğrenmeye başladım. Matematik ve geometri derslerinde öğretmenlerimin gözünde idim. Edremit’te okul sıralarında genç, ateşli yedeksubay öğretmenlerimden aldığım milli terbiye bu Numune Okulunda ve olup bitenler arasında ve Balıkesir’de iyice gelişti. Din, hayat, Türkçülük konularında düşüncelerim beni felsefe kitapları okumaya sevketti. Batıl ve hurafelere artık inanmaz oldum. Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu ve Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadelede bütün hareketlerini en başta amcamdan öğreniyordum. Amcam küçük çapta ticaretle meşguldu, sık sık İstanbul’a gidip geliyordu. Bize milli mücadelenin bütün safhalarından havadis getiriyordu. Mavzer, tabanca gibi çeşitli silahları duvarların içine, çatı kiremitlerinin altına koyup saklıyorduk.

Yunanlıların zaman zaman yaptıkları aramalarda hiç renk vermiyorduk. Bu sıra amcamın oğlu Hakkı ağabeyim Mısır’dan esaretten geldi. Milli Mücadeleye iştirak için Balıkesir’den ayrılmamıştı. Niçin? Bence iştirak etmesi gerekirdi. Bunu amcama söyledim. “Öyle ama dur bakalım” dedi.

Amcamın Halalca köyü yakınında tarlasına zaman zaman at veya araba ile işçilere yemek götürürdüm. Hatta geceleyin öküz arabası ile Yunanlılardan korkmadan saman taşırdım.

Bir gece, ağustos ayında olacak, babam büyük bir katır üstünde çıkageldi. İşgal altında hem de büyük bir katır ile. Iş anlaşıldı. Babam mert, cesur bir insandı. Yunanlılar Edremit’te çeşitli işkencelerden sonra onun mertliğini anlamışlar. Kefaletle Edremit’te serbest bırakmışlar. O da harbi kaybetmeye başlayan Yunanlıların telaşlarından faydalanarak o katırı bulmuş, dağdan dağa dolaşarak, gece bir talih eseri görünmeden Balıkesir’e gelebilmiş. Babamı ve o katırı nerede saklamalıydık. Çözüm bulundu, babam bir şekilde gizlendi, katır da amcamın evinde saklandı. “

.” Balıkesir’de herkes hem sevinç hem de korku içindeydi. Yunan ordusu giderken ya birşey yaparsa, ya Rumlarla Ermeniler birşey yapmaya kalkarsa. Yağma yapıp, heryeri ateşe verip, bizlere saldırırlar, yokederlerse…”

“… Eylül başlarıydı şehirde bir ıssızlık. Hiç kimse dışarı çıkamıyordu. Bir gece Hakkı ağabey bizim eve geldi. Yunan ordusu gitmiş dedi. Hemen ikimiz evden çıktık. Mehtap vardı. Istasyona kadar gittik, dolaştık geldik. Dışarıda Yunanlılardan eser yoktu. Bir iki gün böyle geçti. Sanırım üçüncü gün bizimkiler geliyorlar dediler. Gele gele Parti Pehlivan milisleriyle bunlara katılan köylüler… Nihayet ordumuz geldi. Ben de herkes gibi büyük bir heyecanla onları karşılamaya gittim…. Önümde duran mızraklı süvarilerimizin çizmelerini gözyaşları içinde öpüyorduk. Arkadan Yakup Şevki Paşa geldi. Belediye meydanında bir nutuk verdi. Ön safta idi. Milli Mücadele savaşının bu paşasını büyük bir dikkat ve tecessüsle seyrediyor ve dinliyordum. Çünkü bu paşa giyimindeki, sözlerindeki sadelik ve samimiyetle bir osmanlı paşasına benzemiyordu. “

İşte Mayıs 1919 ‘da Yunanlılar işgal ettiğinde 12 yaşındaki bir çocuğun o yıllardaki gözlemleri ve yaşadıkları.

Bir de o günlerde olanları tam anlayabilmek için Yunanlıların neler yaptıklarına ve güçlerine, Türklerin nasıl çeteler olarak örgütlendiklerine, direnişlerine bakalım.

Yunanlılar İşgalde neler yapıyordu

İşgalin gerçekleşmesinden sonra çekilen Türk kuvvetlerinin dağlarda olduğunu sanarak pusuya düşmekten çekinen Yunan Kumandanlığı, kendi birliklerinin Balıkesir’de düzenli toplanmasını bekledi. Yunan Kumandanlığı, kendilerine “Hoşgeldiniz” diyen Hürriyet ve Îtilâf Partisi üyelerini yardıma çağırdı. Onların verdikleri listelerden, kaçmayıp şehirde kalan Kuvâ-yi Milliye’ye hizmet etmiş kişiler bir bir tespit edildiler ve toplanıp hapse atıldılar. Yunan Kumandanlığı’nın ilk yaptığı işlerden biri Postahane’deki memur ve telgrafçıları değiştirmek oldu. Yerlerine Rum ve Ermeni memurlar getirildi.

Kollarında Yunan bayraklı pazubent ve şeritle “Kuvâcı avına” çıkan Hürriyet ve Îtilâf Partisi taraftarları, 36 kişiyi Yunan Kumandanlığı’na teslim ettiler. İşgâlin ertesi günü Yunan askerleri ve yerli Rumlar, evlerini terk etmiş olan Kuvayi Milliyeciler’in mallarını ve evlerini yağma ettiler. Dairelerdeki memurların bir kısmı yerlerinde bırakıldı. Kuvayi Milliye yanlısı olanlar, bazı Yunan destekçisi Müslümanların gayretkeşliğiyle kovuldu. Belediye reisliğine, Hürriyet ve Îtilâf Partisi Başkanı Giridîzâde Muhiddin Bey getirildi. İşgalin ilk günleri yakalanıp hapsedilenler, yerli Rum ve Ermeniler’in araya girip kefil olmalarıyla, bir daha politikayla uğraşmayacaklarına yemin ettirilip, bir buçuk ay kadar sonra salıverildi.[6]

Milli müfrezelerden bazıları köylerini korumak için silahlarını elden bırakmamış, küçük gruplar halinde dağlara çekilmişlerdi. Bandırma’ya çıkan Yunan birlikleri, yerli Rumlar ve bazı Anzavur askerleri tarafından karşılandı. Esas ordu birlikleri Balıkesir’e doğru hareket ettirildiğinde, Bandırma’da Yunan jandarmaları, Yunan gemileri mürettebatının oluşturduğu bahriyeliler kaldı. Bunların ilk işleri, şehirde milli hareketi destekleyenleri bulup tutuklamak ve bazılarını asmak oldu. Milli hareketin Bandırma’daki temel direklerinden olan Çerkes Hasan Bey, işbirlikçilerin teklifiyle Liman Meydanı’nda büyük hakaretlerle öldürüldü.

Balıkesir içinde ve çevre bölgelerde bazı vatansever insanlar, işgal karışıklığı durduktan sonra, işgale karşı ne yapabiliriz sorusuna cevap aramaya başladılar. Bu günlerde, Balıkesir’de avukatlık yaparken işgal sonrası Ankara’ya kaçan ve Millî Hükûmet tarafından yöreyi tanıdığı için Demirci’ye Kaymakam olarak gönderilen İbrahim Ethem Bey, Yunanlar’ın burayı da işgal etmeleri üzerine teslim olmadı ve bölgedeki jandarma birliği ve Parti Mehmet Pehlivan ile Halil Efe’nin gruplarını da yanına alarak Sındırgı dağlarına çekildi.

Bu haber üzerine Balıkesir eşrafı Yunancılar’a ve Yunanlar’a fark ettirmeden gizli, “Askerî Polis”, kısa adıyla “Ayın-Pe” teşkilatını göreve çağrıldı. Ayın-Pe derhal kuvvetli bir dayanışma birliği haline geldi. İşgalin başlamasıyla korumasız kalan köylüler gizlice silahlanıyorlardı. İvrindi Nahiye Müdürü olan ve Koca Müdür lâkabıyla tanınan Tevfik Bey, İvrindi dağlarına, efelerin yanına gitti. Bunları milli bir müfreze olarak teşkilatlandırıp başlarına geçti. Çevredeki nahiye müdürlüğü sırasında tanıdığı diğer efeleri de yanına çağıran Tevfik Bey güçlü bir müfreze kurdu. Sındırgı Dağları’nda bulunan İbrahim Ethem Bey’e bağlandı.[6]

Yunan İşgali sırasında bölgedeki Yunan ve

Türklerin silahlı güçleri

1) Yunan nizami birlikleri

Balıkesir’de güçlü bir garnizon, Ayvalık, Bandırma, EdremitSusurluk ve Sındırgı’da birer toplu birlik vardı. Ayrıca Ayvalık, Bandırma ve Erdek’te Yunan gemileri demirli olup bunlara bağlı bahriye erleri ve buralarda kurulmuş Yunan sahil muhafaza teşkilatı vardı.

2) Yunan Jandarmaları

Yunan birliklerinden ayrı ve kısmen atlı olan Yunan jandarmaları bütün bölgelerde, kendilerine yakın köylerde karakollar kurmuşlardı.

3) Yerli Rum çeteleri

Yeniceli Kirman, Dutlimanlı Panayot, Andon Kâhya oğlu İstavri, Nikola oğlu Yani, Yorgi oğlu Sofokli, Nikola oğlu Dimitri, Papanikola oğlu Istrati, Peremeli Andon oğlu Yorgaki, Elpisli Moskova oğlu Yorgi, Pandeli oğlu Petro, Çavdar Yordanoğlu, Mihal oğlu Karaman, Timurtaşlı Tanaş, Tiraş oğlu Istrati, İstavri ve Ligor Teodos yerli Rum çetelerinin bazılarıdır.

4) Yunancı eşkıyalar

UşakGediz bölgesinde İbiş Çetesi, YeniceEmetTavşanlı bölgesinde Kabakçı ve Toplu Saadettin çeteleri, Gökçedağ’da Çerkes İlyas Çetesi, Dursunbey’de (Balat) Zekeriya ve Kör Ali Çetesi, Bigadiç’te Cemil ve Kamalı Çerkes Ramazan Çetesi, SusurlukKaracabey bölgesinde Çerkes Sülüklü Davut ve Çerkes Canbazlı Hakkı çeteleri, Manyas civarında Anzavuroğlu Kadir ve Boğazköylü Kemâlettin çeteleri, Bigadiç-Balıkesir arası Güvemçetmili Ahmet Çavuş Çetesi ve Çetmi Bayram Çetesi (Çetmi Bayram, kurtuluş günü yakalanmış halk tarafından yüzüne tükürülmüş ve asılmıştır.) Yunancı eşkıyalar olarak bilinmektedir.

5) Yerli Rum çeteleri (Rum milis birlikleri ve Rum izci teşkilatı)

Yerli Rum çeteleri, Edremit, Ayvalık, Burhaniye, ZeytinliDikili, Manyas’ta bulunan gönüllü Rumlar tarafından kurulmaktaydı.

6) Eşkıya (Çalıkakıcılar)

Halk dilinde Çalıkakıcılar olarak da bilinen eşkıyalar, I. Dünya Savaşı yıllarındaki asker kaçaklarından oluşmaktaydı.

7) Milli Mücadele’ye katılarak kendilerini affettiren eşkıyalar

Çatalca’da Küçük Hasan, İsmail Çavuş, Recep Pehlivan; Manyas-Gönen-Bandırma civarında Altıparmak Nuri, Yaşar, İbrahim Çavuş, Boşnak Kara İbrahim, Kürt Hasan, Bacak Hasan; Susurluk’ta Çetmi Süleyman, Tatar Mehmet Çavuş; İvrindi’de Yağlılarlı Salih; Balıkesir-Kepsut arasında Ayşebacılı Recep, Pabuçcu’nun Hâfız Hacı Ali, Rıfat ve çeteleri.

8) Türk Güvenlik Kuvvetleri

Yunan işgaline rağmen Türk polis ve jandarması görevlerini terk etmemişti ancak daha sonra bu polis, subay ve jandarma erleri İstanbul’a yollandı, Edremit, BandırmaEdincik jandarma ve polisleri de işten atıldı.

9) Milli müfrezeler

Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey kuvvetleri zaman zaman 150 kişiye ulaşan bir grup oluşturdu.

Bu numaralamaya göre; 1 – 2 – 3 – 4 ve 5. müfrezeleri Demirci ve Gördes bölgelerinin piyade ve süvari jandarma erleri teşkil etmekteydi. 6 – 10 – 11- 12 ve 13. müfrezeler efelerden oluşmuştu. Müfrezelerin çalışma alanları ve kumandanları şu şekildedir:

Kurtuluş Gerçekleşiyor…

31 Temmuz 1922 tarihli Ordu talimatı:

Hüseyin kod adlı Nurullah isminde bir fedai tarafından İbrahim Ethem Bey’e getirilen bu talimatta, “Milli ordunun yakında geleceği, artık Yunanların Anadolu macerasının sonunun geldiği” bildiriliyordu. Haber bütün müfrezeler arasında büyük sevinç yarattı. 26 Ağustos 1922 günü sabaha karşı Sındırgı dağlarına derinden derine gelen top seslerini duyan ve bu işareti bekleyen İbrahim Ethem Bey köylülere ordunun geldiği müjdesini verdi. 27 Ağustos günü top sesleri devam etti. Gelen haberlerden, düşmanın kaçma hazırlıkları içinde olduğu öğrenildi.

1 ve 2 Eylül günü, müfrezeler katılanları silahlandırdı ve kaçan düşmanı takip etmekle geçti. 3 Eylül’de Sındırgı’ya doğru ilerleyen müfrezeler düşmanın kasaba etrafına kazdığı tel örgülü siperlerde karşılaştı. İki saat süren çarpışmadan sonra düşman geri çekildi.

Sındırgı’ya büyük bir heyecanla giren müfrezeler asayişi sağlayıp gerekli önlemleri aldıktan sonra, Sındırgı’dan kaçamayan Yunancıları toplayıp çıplak bir şekilde eşeklere ters bindirip üzerlerine, “Ben bir vatan hainiyim, bu cezaya layıkım.” yazarak çarşıda dolaştırdılar.[7]

3 Eylül 1922’de yolları kesen müfrezeler Sındırgı’dan kaçmakta olan düşman grubuna Bigadiç’e yakın Karayokuş denilen yerde saldırdı, Düşman dağıldı.

4 Eylül gecesi Bigadiç’e taarruz eden müfrezeler düşmanı kaçırmış, Mülazım Kasım Efendi Müfrezesi Çağış’ta düşmana pusu kurması için gönderilmişti. Müfrezeler 5 Eylül günü büyük tezahüratla Bigadiç’e girdiler. İbrahim Ethem Bey grubu müfrezeleri Sındırgı’da üç kola ayrılmıştı. Bir kol Balıkesir, bir kol AkhisarKırkağaçOkçu yönünde ve bir kol da DursunbeyKepsut ve çevresine doğru ilerledi. Kepsut, 5 Eylül 1922’de kurtarıldı.

5 Eylül sabahı milli müfrezelerin keşif kolları Çayırhisar ve Ayşebacı köylerine ulaşmışlar, bütün çevre köylerin yolları kesilmişti. Rum ve Ermeniler trenle Bandırma’ya kaçtılar. İzmir tren yolu da Saçlı Efe tarafından kesildi.

5 Eylül sabahı Yunan askerleri eşyalarını taşıyıp yüklüyorlardı. 4-5 Eylül gecesi Balıkesir’e hakim tepelerde halk tarafından ateşler yakılmıştı. Tepelerde kum gibi yakılan ateşlerin ışıklarını gören Rumlar o gece kaçmışlardı. Yunan Kumandan ise son trenle şehirden ayrıldı.

5-6 Eylül gecesi Balıkesirli Arnavut Arslan Ağa bir keşif koluyla Balıkesir’e girmiş ve şehrin sabaha kurtulacağı müjdesini ulaştırmıştı. Şehir bütün gece uyumadı. Her kapı tek tek çalınarak, sabah karşılamaya çıkılacağı bildirildi.[6]

İlçelerin kurtuluşu

Sındırgı’dan sonra Milli Müfrezeler üç gruba ayrıldı. Biri Kırkağaç-Soma yönüne, biri Bigadiç-Balıkesir yönüne, diğeri Dursunbey-Kepsut yönüne gitti. Kıyı bölgesi hariç düşman diğer bölgelerden çekilmiş ve İbrahim Ethem Bey ilçelere telgraflar çekerek buraların ileri gelenlerinden birer müdafaa-i hukuk heyeti kurdurmuş, gerekli yerlere temsilciler göndermiş ve bölgelerin asayişini bu heyetlerin inisiyatifine bırakmıştı.

Kasım Efendi Müfrezesi Balya tarafına gönderildi. Balya çevresi tamamen Türk çeteleri tarafından sarılmış, tek çıkış hattı olan “Dekovil Hattı”nı kullanmak isteyen Yunan birlikleri, trene bindirdikleri Balya Rumları’yla bir çıkış hareketi yapmışlardı. Soğanbüklü Bektaş AğaAvşarlı Cafer EfeKırgöz İbrahim ve arkadaşları tarafından tutulan Balya Boğazı’nda ateşle karşılaşan Yunanlar geri döndüler. Treni tahkim edip sandıklardaki birkaç makinalıyı kurarak ikinci bir çıkış hareketi yaptılar. Çok kanlı bir çarpışmadan sonra çemberi yarıp perişan halde kıyıya ulaşabildiler. Koca Müdür Tevfik Bey başkanlığındaki İvrindi Müfrezesi, İbrahim Ethem Bey’in emri gereğince Bakırlı Mustafa Efe Müfrezesi’yle birleşerek Bergama’yı kurtardılar. Bergama’ya hakim yerlere derhal mevziler kurarak, Yunan birliklerini Bergama’ya sokmadılar. Düşmanın İvrindi’den Balya’ya çekilmesiyle, İvrindi daha önce kurtulmuştu.

Gönen Yıldırım Müfrezesi 5-6 Eylül gecesi Gönen’deki Yunan birliklerine baskın düzenledi. Tel örgüler arkasına saklanan Yunanlar ancak 6 Eylül günü öğleye kadar dayanabildiler. Binbaşı Drago komutasında 700-800 kadar Yunan askerinin oluşturduğu birlik tamamen imha edildi. Gönen Müfrezesi, Gönen’i kurtardıktan sonra aynı gün Sarıköy Nahiyesi ile Elbirlik Köyü’ndeki Yunan karargahlarını basarak imha etti.

Ertesi gün akın geliştirilerek Edincik Yunan garnizonu sarıldı. Şiddetli çarpışmalar sırasında Bacak Hasan Efe ağır yaralandı. Çarpışmalar bu şekilde devam ederken, Bandırma ve Erdek’de kalan son düşman kalıntılarını da Anadolu’dan atmak için Bursa üzerinden Sarı Efe Edip ve Binbaşı Hacı Adil Bey’ler müfrezeleriyle geldiler ve iki saat içinde Yunan garnizonunu imha ettiler. Darmadağınık olan düşman ordusunun kalıntıları, sahillere ulaşmak için yol arıyorlardı. Balıkesir çevresinde bunlardan üç önemli grup vardı. Bir grup Edremit istikametine doğru çekilmek için dağları aşmaya uğraşıyor; Bursa’dan çekilen bir grup Balıkesir üzerinden İzmir’e doğru yol almaya çalışıyor; diğer bir grup da Simav-Sındırgı bölgesinde dolaşıyordu.

5 Eylül’de Porsunlar ve Tına Çayırı’nda bulunan bir düşman birliği öğleyin Söğütcük Köyü civarında görüldü ve kısa zamanda yok edildi.

30 Ağustos 1922’de Yunan kuvvetlerinin kesin yenilgisinin anlaşılması üzerine 1 Eylül 1922’den itibaren Bandırma, Erdek, Gönen, Manyas, Karacabey civarındaki gayrımüslimler, getirilerek Erdek’deki Yunan ve Bandırma’daki İngiliz gemilerine bindirilmeye başlandı.

Yunanlar, buldukları Müslümanları Bandırma’nın Mağmum Köyü civarındaki Sazlık, tel örgülerle çevrili bir yere doldurmaya başladılar. Kısa zamanda sayıları üç bini bulan Türkler, 16 Eylül günü Bandırma’ya getirildiler ve şehir merkezindeki Haydar Çavuş Camisi’ne tıkıldılar. Bandırma’da sadece silahlı Rum fedailer kalmıştı. Akşam karanlığında caminin etrafına patlayıcılar yerleştiren Rum fedailer bunları ateşleyerek kaçtılar. Camideki Türklerden bazıları durumu fark ettiler ve cami hemen boşaltıldı. Kısa süre sonra cami infilak ederek, çevredeki birçok evle birlikte sabaha kadar yandı.

17 Eylül günü Bandırma yakınlarına gelen ve burada düşman kalmadığını öğrenen Türk ordusu, Paşabayırı üzerinden Erdek’e yöneldi. Akçapınar Köyü önlerinde Yunan artçı güçlerinin pususuna düşen Türk askerleri pek çok kayıp verdiler. Alay ve tabur kumandanları öne atılıp askere cesaret vermek isterken öldürüldüler. Düşman daha fazla beklemeyerek kısa sürede kaçtı. Ertesi gün harekatı devam ettiren Türk kuvvetleri Erdek yakınlarında, Albayrak Tepesi‘nde, Yunanlar’la gene bir çatışmaya girdiler. Daha fazla tutunamayan Yunan kuvvetleri yanlarına yerli Rum ve Ermenileri de alarak limandaki gemilerine binip Anadolu’yu terk ettiler.

Burada atılan kurşunlar, Türk Kurtuluş Savaşı’nın son kurşunlarıydı.[6]

Kaynakça

    1. ^ “Kuvayımilliye Şehri”Balıkesir Valiliği. 16 Mayıs 2018. 22 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020.

    2. ^ a b Doç. Dr. Mediha Akarslan (1998). “Milli Mücadele Döneminde Balıkesir’de Kamuoyunun Oluşması ve Hey’et-i Merkeziye Karar Defteri”. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020.[ölü/kırık bağlantı]

    3. ^ a b “6 Eylül Balıkesir’in Kurtuluşu”. balikesirliler.com. 6 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020.

    4. ^ Bülent Tanör (1992). Türkiye’de Yerel Kongre İktidarları (1918-1920).

    5. ^ a b Anadolu ve Rumeli’de Gerçekleştirilen Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası Cilt 3: Yerel Kongreler, İzmir ve Balıkesir (PDF). 3T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları. Kasım 1993. ss. 30-73. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020.[ölü/kırık bağlantı]

    6. ^ a b c d “İşgal Yılları ve Balıkesir’in Kurtuluşu”. Aydın Ayhan. balikesirliler.com. 10 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020.

Bunları da sevebilirsiniz