BloombergHT’de yer alan, “Türkiye’den Rusya’ya ödemeler aksıyor” başlıklı haberin devamı şu şekilde: “Reuters’ın haberine göre Türkiye, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri bankaları ABD yaptırımları nedeniyle temkinli davranırken, Rusya petrol ödemelerini tahsil etmekte zorlanıyor.”
40 yıl önce okuduğunuzda dudağınızı uçuklatacak, “bunlar nasıl devlet” diyerek eleştireceğimiz bir durum, günümüzde, ne bu haberi yazanlar, ne okuyanlar, ne de bu ülkelerin vatandaşlarının hayret etmesine neden oluyor. ABD’nin vesayeti altında yaşamak, adeta herkes açısından son derece normalleşmiş durumda. Haberin içerisindeki derin çelişkiyi, ait olduklarını düşündükleri ulusu, ulusun iradesini yani ulusal egemenliği yok sayan, sözde demokrasi adına yaptıkları seçimlerin nasıl bir kandırmaca olduğunu, gerçekte yönetenin kim ya da kimler olduğunu gözler önüne seren, sonuç olarak kendi varlıklarını yok sayan bir algılama biçimi, toplumun geneline hakim olmuş durumda. Ulusal kurumların siyaset üzerindeki “vesayetinden şikayet edenler, konu yabancının vesayeti olunca yadırgamayı dahi akıllarına getirmiyor. Ya da ortada bir oyun dönüyor da, biz farkında değiliz.
Konuya uzak olanlar için gerçekte yaşananların ne olduğunu, neden bahsettiğimizi kısaca özetleyelim. Konu esas itibarıyla ABD ve AB’nin Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle, Rusya’yı ekonomik olarak tecrit etmek, çökertmek, baş eğdirmek için uygulamaya koyduğu önlemlerle/yaptırımlarla ilgili gibi görünse de, gerçekte olay, görünenden, algılanandan çok daha derin.
Konu, ABD’nin, kendi yasama ve idari sistemi içinde aldığı, görünüşte/hukuken yalnızca kendini bağlayan/bağlıyor olması gereken kararların, diğer “bağımsız” ya da hala bağımsızmış gibi davranan ülkelerin/devletlerin egemenlik haklarını kısıtlıyor, hatta fiilen ortadan kaldırıyor olmasıyla ilgili. Bahsettiğim şey, ABD patronajındaki yedi batılı ülkenin, “kurala dayalı uluslararası düzen” diyerek dünyaya dayattığı sistemin en az askeri güç -NATO- kadar önemli diğer bacağının, yani uluslar arası ölçekte mal ve hizmet ticaretinin çalışmasını sağlayacak “ödeme sistemlerinin” neredeyse bütünüyle ABD kontrolünde olması.
Bütünüyle ABD hukuk sistemi içerisinde faaliyet gösteren, yine ABD kontrolündeki teknoloji şirketleri eliyle oluşturulan dijital sistemler ve sözde küresel katılımla alınan kararlarla -Basel Kriterleri- ve ABD Merkez Bankasının patronajında oluşturulmuş olan Merkez bankaları sistemi aracılığıyla kontrol edilen bankacılık sistemleri kullanılarak her faaliyeti kontrol altında tutulan, oligopolleşmiş para transferi hizmet sistemleri, ABD dışındaki ülkeler açısından, tümü de ulusal bağımsızlıkla, egemenlik hakkıyla ilgili ve birbiriyle bağlantılı üç önemli, hayati sonuç doğuruyor.
Birinci sonuç, kurulan bu sitemin yönetim ve denetim merkezinin bütünüyle ABD kontrolünde olması. Bunun anlamı ise küresel ve ulusal düzlemde gerçekleştirilen tüm ticari ve finansal işlemlerin, mal ve para değiş tokuşlarının, son tahlilde ABD’li şirketler eliyle, ABD yönetiminin bilgisi dahilinde yapılıyor olması.
Bu birinci sonuç, ikinci önemli sonucu yani küresel ödeme sistemlerinin, ABD kontrolünde, ABD çıkarları doğrultusunda kullanılan/kullanılabilecek bir silaha dönüşmesinin de nedeni. Sorun, ABD kontrolünde olan sistemden dışlandınız mı, küresel para ve mal ticaret sisteminden de dışlanmış oluyor olmanız. Başka ülkelere mal satıp, mal alamayacak yani uluslar arası ticaret yapamayacak hale getirilmeniz.
Kara parayla, terörizmin finansmanıyla mücadele adı altında meşrulaştırılan, meşrulaştırılmaya çalışılan bu silah, ABD çıkarları söz konusu olduğunda Rusya-Ukrayna Savaşında olduğu gibi, doğrudan ABD’nin düşmanı olarak görülen ülkeyi, uluslararası ticaret sisteminden dışlamak, hedef ülkeyi ekonomik olarak izole etmek, diz çöktürmek için kullanılan bir silaha dönüşebiliyor. Silahı etkin kılan şey ise diğer (üçüncü) ülkelerin de sisteme bağımlı hale getirilmiş olması. Ne kadar yaygınlaştırılırsa o denli etkin hale gelmesi.
Sizlerle paylaştığım ilk iki sonuç, bu yazının da konusunu oluşturan, gerek ekonomik gerekse siyaseten ulusal çıkarlara uygun davranmayı, ABD çıkarlarıyla çeliştiği noktada cezalandırma olanağını yaratan üçüncü ve en önemli sonucu yani bağımsız ülkeler arasında, özgür ikili ekonomik ilişkiler kurulmasının engellenmesi sonucunu doğuruyor. Sözde sizin yasalarınıza göre çalışan/çalışması gereken şirketler -kamu şirketleri dahil-, sizin yasalarınızdan ulusal tercihlerinizden çok, ABD çıkarları doğrultusunda çıkarılmış, ABD yasalarına bağımlı hale geliyor. ABD yasalarına uymadığı için, sözde ulusal yasalara tabi şirketleriniz, ABD tehditlerinin, yaptırımlarının hedefi haline geliyor/gelebiliyor. Ulus devletler, ödeme sistemleri kanalıyla, yerel ve uluslararası ekonomik faaliyetleri açısından filen ABD’ye, ABD tarafından kontrol edilen teknoloji ve finans sistemi şirketlerine bağımlı kılınıyor. Finans ve teknoloji şirketleri eliyle, sizin dış politikanızı dahi kontrol edebilecek şekilde, küresel ölçekte para akışlarının denetlenip, istediği noktada engellemesi mümkün olabiliyor ki, yazının başında sizlerle paylaştığım haberdeki konu tam da bu.
Tüm bu mekanizmanın ortaya çıkardığı esas şey; Ulus Devletleri yok sayan bankalar, teknoloji firmaları eliyle kontrol edilen ödeme sistemleri ya da başka bir ülkenin sizin bankalarınıza baskı yapmasına izin vererek kendilerini yok sayan “ulus devletler”. Daha da doğrusu, ABD çıkarları doğrultusunda örgütlenmek, çalışmak zorunda bırakılan bankalar/ödeme sistemleri eliyle ulusal egemenliğin fiilen ABD’ye teslim edilmiş olması. Ödeme sistemleri kontrol altında tutularak, ulusal çıkarlara dayalı siyasetin ve siyaset kurumunun fiilen imkansız hale getirilmesi.
Ahmet Müfit