Eğitimde Özelleşme, Niteliksizleşme Sarmalı

Ülkemizdeki eğitim sisteminin çok boyutlu ve süregelen nitelik kaybının nedenlerini açıklama konusunda dikkate almamız gereken en önemli göstergelerden biri, eğitim hizmetindeki “özelleşme/piyasalaşma” düzeyindeki, kamu kaynaklarıyla, imar “kolaylıklarıyla da” teşvik edilen şaşırtıcı artış trendi.

Şaşırtıcı olmasının nedeni, kamu okullarındaki nitelik düşüşü özelleşmeyi teşvik ederken, özelleşmenin niteliksizleşme sürecini ivmelendiriyor olması. “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar” açmazına benzer bir durum. Son 40 küsur yılda uygulanan yanlış politikalarla, adeta içinden çıkılması çok zor bir çember oluşmuş/oluşturulmuş durumda.

Eğitimdeki özelleşme eğilimini besleyen en önemli neden, yukarıda da kısaca ifade ettiğim gibi, özellikle son 40 yılda, her gelen iktidarın yapboz tahtasına döndürdüğü ama esas olarak laiklik karşıtı kadrolar tarafından yönetilen eğitim sisteminde bilinçli olarak yaratılan nitelik kaybı.

Ancak tek neden nitelik kaybı da değil. Eğitimdeki genel niteliksizleşme yanı sıra eğitim/müfredat ve bir üst düzey eğitime geçerken uygulanan sınav sistemleri arasında bilinçli olarak yaratılan uyumsuzluk da özelleşme eğilimini besleyen bir diğer neden olarak öne çıkıyor.

Yukarıda yazdıklarımız, “eğitim yapısından kaynaklanan nedenler, 12 Eylül darbesi ürünü Turgut Özal’la başlayan süreçte, toplumun geleceğini doğrudan etkileyecek, dolayısıyla ücretsiz olması ve herkesin ulaşabilmesi gereken bir kamu hizmeti değil, para kazanılacak bir sektör olarak tanımlanmasının da temel gerekçesini oluşturdu. (Herkesin mevcut durumdan şikayet etmesini sağlarsanız, eğitim birliği yasasını, kamu hizmeti niteliğindeki eğitim sistemini hiçbir muhalefet olmadan tasfiye edebilme olanağını da sağlamış oluyorsunuz ki, bu noktada yetmez ama evetçi, ikinci cumhuriyetçi “aydınların” eğitim sistemini yerden yere vuran açıklamalarının etkisi hiç de az değil.)

Bu yapılarak, yapanlar açısından iki şey “başarılmış” oldu. Birinci başarılan şey neoliberal küreselleşmeci sistemin temel tercihi doğrultusunda, kamu hizmetlerinin, hizmet alanın bedelini ödeyeceği şekilde özelleştirilmesi/piyasalaştırılması oldu. 2016-2017 eğitim yılı itibarıyla, eğitim kademesi bazında özel okulların payı, okul öncesi eğitimde yüzde 15,2’ye, ilkokul düzeyinde yüzde 4,3’e, orta eğitim düzeyinde yüzde 12,0’a, yükseköğrenim seviyesinde ise yüzde 7,9’a, toplam öğrenci sayısı açısından ise yüzde 8 düzeyine yükselmiş durumda. (¹)

İkinci “başarılan” şey, aydın yurttaşlar yetiştirme amacıyla kurgulanmış olup, İmam Hatip Okullarının açılmasıyla sulandırılan eğitim sisteminin, bir kısmı tarikatlarca fonlanan özel okullara sağlanan ek ders, vb. esneklikler ve denetimsizlikle eğitimde birliği tümüyle ortadan kaldıracak şekilde bozulması oldu.

Kamusal eğitim hizmetinde yaşanan bu çok yönlü deformasyondan/niteliksizleşmeden beslenen, sosyal ve kültürel açıdan olumsuz sonuçlarını çok yakından görmeye/gözlemeye başladığımız bu piyasalaşma sürecinin doğal sonucu, eğitim harcamalarının GSYH ve toplam kamu bütçesi içerisindeki payının düşmesi, eğitim harcamalarının aile bütçelerindeki ağırlığının ise sürekli artması oldu. (²)

2002 yılında, hanehalkı tüketim harcamaları içerisindeki payı yüzde 1,3 olan -tüm Türkiye genelinde- eğitim harcamalarının payı, 2019 yılında yüzde 2,5’e ulaşmış durumda ve bu artışın maddi bedelinin çok büyük kısmı yalnızca çocuğunu özel eğitime gönderen aileler tarafından karşılanıyor.

2011 yılında 13,782 milyar TL olan hanehalkı toplam eğitim harcaması, 2021 yılında 75,774 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Öğrenci ve okul sayısındaki artış yanı sıra, okul ücretlerindeki enflasyon oranı üzerinde gerçekleşen artışlar da dikkate alındığında söz konusu cironun günümüz itibarıyla çok daha fazla artmış olduğunu, eğitim masrafının aile bütçeleri içerisindeki yakıcı etkisinin çok daha fazla hissedilir hale geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. (³)

Tek sorun aile bütçelerinde neden olduğu tahribat ve eğitimin eşitlikçi niteliğinin ortadan kaldırılarak, nispeten düşük gelirli ailelerin çocuklarının, kamu eğitim sisteminin en çok desteklenen ve çekici hale getirilmeye çalışılan dini eğitime yönlendirilmesi de değil şüphesiz ki.

Sonuç olarak, iş öyle bir noktaya geldi ki, eğitim ve sınav sistemindeki deformasyonun doğrudan sonucu olan dershaneler, günümüzde her seviyede okullara, üniversitelere giden mega ticari zincirlere dönüşmüş, bir kısmı yabancı şirketlere satılmış, eğitimin milliliği çoktan lafta kalmış, eğitimde fırsat eşitliği, parası olan lehine ciddi şekilde bozulmuş, parası olmayan tarikatların kucağına atılmış durumda.

Ahmet Müfit

Kaynakça:

(¹)https://ekonomi.isbank.com.tr/ContentManagement/Documents/sr201801_ozelegitimsektoru.pdf

(²)https://egitimsen.org.tr/2019-milli-egitim-bakanligi-butcesi-analizi/

(³)https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Tuketim-Harcamasi-2019-33593

Bunları da sevebilirsiniz