1
Medya üzerine çok sözler edildi. Medyaya sistemin veya devletin ideolojik aygıtı diyenler var Althusser gibi. Bu türden tanımlamalar, çoğu zaman büründükleri nesnel biçimin altında kötüleyici bir ton da taşırlar. E madem sistemin veya devletin, o zaman kötü olmalı bu medya. Doğuştan iyi ve güzel olan insanlar ancak medya ile kirlenmeli, kirletilmeli ki boyun eğsinler. Hristiyanlığın günahkâr insan temsiline karşı tutumun bir dogması olsa gerek insanı saf bir kurban gibi düşünmek.
2
“Medya” sözcüğü esasında, ortamlar anlamına gelmektedir. Medya, adeta bir hava, ya da hiç değilse havaya karışan bir gaz gibi sarıp sarmalar içindekileri. “İçindekiler”in kim olduğu duruma göre değişir. Bazı “içindekiler”, havuzdadır; bazıları havuz dışında. O zaman bazı medyalar, havuzdur; bazıları değildir. Medyanın kimisi daha çok televizyondadır; kimisi daha çok internettedir. Ama medyanın doğası gereği her yere yayılma eğilimi olduğunu görüyoruz. Televizyondaki internete sızar, internetteki televizyona, bazıları doğrudan sokağa, bazen bir afişe, bazen bir çaputa, bazen telefonlarımıza, bazen başka bir yere, ama muhakkak beynimize etki edebileceği bir mecra arar kendisine. Medya, içerisinde insan inançları yetiştirir, onları yayar, budar ve yeniden üretir. Öyle ki bu inançlar kümesi yepyeni bir gerçeklik inşa eder içerisine yerleştiği insanın zihninde. Hiç kuşku yok ki birden çok insan aynı gerçeklik sanısı içerisinde yaşamaya başlar bir süre sonra. İnsanlar, tek tek özgünlüklerini yitirir, dünyaya başka başka bakmaya son verir (belki de hep böyleydiler) ve nihayet aynı bakışta buluşurlar. Medyanın yarattığı gerçekliğe beraber bakarken bulurlar kendilerini: Bazen keyifle, bazen hiddetle, bazen hüzünle bakarlar yaratımına ortak oldukları bu inançlar manzarasına.
3
Medyanın yaratıcıları da medya içerisinde nefes alırlar. Nihayet yarattıkları medyanın veya içerik hazırladıkları medya organlarına yansıyan gerçekliğe inanır olurlar. Dışarıdan ne gelse, kuşkuyla yaklaşırlar. Düşman saflarından gelen çiçek bir mermiye dönüşür, kendi saflarından gelen serseri bir kurşunsa ufak bir esinti, bir buseye dönüşüverir birden. Belki de bundandır dışarıdakinin sansürlenmesiyle yok olması arasında bir farkın bulunmaması. Medya, insanın önüne bir dünya sunar; gözüne sokar başka bir dünyayı. Öyle ki başka dünyalar gözükmez olur insana.
4
Hele bir de aynı kanalla birlikte yaşayanlar, aynı kanalın beğenisine, ajandasına göre nefes almaya başlar. Televizyon dizileri, onu ona anlatır; ekrandakiler de onun gibidir. Ya da bazen ekrandakiler onun olmak istediği gibi, korkusuz, fatih, savaşkan, olgun ve yiğit.
5
İnternette durum daha da acayiptir. Medyanın yarattığı dünyaya ek olarak, insanın beğenileri insanı bir çitle sınırlar adeta. Çeşitli algoritmalarla, insanların beğenirleri üzerine tahminler yapılır, insanlar gruplanır ve kendi gruplarından insanların sevdiği düşünülen içerikler yeniden insana sunulur. İnsan beğenilerinin kendisine sunulmasına hem şaşırır hem de yavaş yavaş değişir, beğenileri keskinleşir, incelir, belki de sınırlanır. Yine de yeni bir mecra vardır artık. Medya serbest pazara düşmüştür. Yaratıcılar (yeni bir şeyi gerçekten yaratmaya çalışanlar) ile bezeyiciler (insanın gözünün önüne eski içeriklerle dolu yeni perdeler çeken emir kulları) arasındaki belli belirsiz çizgiden bir sürü insan yeni içerikler üretir. Yeni ürünler, yeni eleştiriler, alternatif öyküler, alternatif anlatılar, alternatif durumlar, daha sert anlatılar, daha çarpıcı görüntüler yeni bir mecra bulur kendisine.
6
Artık karakterler küfreder. Üstelik “edepli” bildiğimiz kişiler öylesine ağız dolusu küfürler eder ki insan hayrete düşer onca yıldır bu insanların ketumluğu karşısında. Oysa artık “özgür”dür yaratıcılar ve bezeyiciler. Artık Fatmagül’ün suçu ne demeyiz! Koskoca bir kasaba, hatta koskoca bir ülke nasıl bu denli manyak olabildi deriz! Birden kocaman bir Kambura olur karanlık içdünyalar, ya da küçülür koca ülke küçük bir Kambura’ya. Alzheimer olmuş bir toplum bir musibetle anımsayıverir geçmişi.
7
Yeni bir mecramız var bir süredir. Yeni reklamlarımız, yeni propagandalarımız… Bunlarla başaçıkabilecek araçlarımız var mıdır, bilinmez. Ama geçmişten daha iyi durumdayız sanki. Milyarların döküldüğü satın alma işlerine karşın nefes alınacak mecralar yaratıldı. Artık Doğansız ve Demirörensiz bir şeyler görme şansımız var her şeye karşın.
8
Medya, yeni bir gerçeklik inşa ediyordu ya hani, bazen de başaramıyor. Herkesin terörist olduğu, herkesin suçlu olduğu, böylece herkesin suçsuz olduğu bir anlatı tutmuyor artık. Kuyruklarla terbiye edilenler bile gözlerini açmış. Köylülüğümüzü, hukukumuzu, kazanımlarımızı tarumar eden neoliberalizm ve emperyalizm sonunda, ürettikleri ürünlerle medya yalanlarını da tarumar ediyor. Telefon uygulamalarına bağımlı olmuş bir yığın kişi, ideolojileri ne olursa olsun yöneticilerin inşa etmeye çalıştığı gerçekliğin alıcısı değiller artık. Televizyona bağımlı “mutlu” azınlığın çocukları artık televizyon başında oturamıyor: telefon bağımlılıkları sonucu her tür mecrada son bulan gezintileri onları sistemin yalanlarından alıkoyuyor.
Mart’ın sonu belki bahar ama bağımlılıklar, sanal gerçeklikler arasına sıkışıp kalmış ve parça pinçik olmuş toplumsal dokumuzda dışa yansıyan enkazı kaldırmak koca bir kış sürebilir.
Aydınlık Baharlar
Sıcacık Kışlar