Press TV-İran
26 Mayıs
ABD ve Türkiye Menbiç konusundaki yol haritasında anlaştı
ABD ve Türkiye yetkilileri, iki NATO müttefikinin bölgedeki Kürt silahlı grupların mevcudiyeti konusunda aylar süren anlaşmazlık sonrasında, Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç kentinin güvenliği için işbirliği yol haritasında anlaştı.
ABD’li yetkililer, Cuma günü Ankara’da, Suriye konulu bir çalışma grubu kapsamında Türk mevkidaşlarıyla görüştü.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada “İki taraf, Menbiç’te güvenlik ve istikrarı sağlamak için yapacakları işbirliğinin yol haritasının çerçevesini belirledi.” denildi.
Çalışma grubu, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Şubat ayındaki görülmesinden sonra Ankara ve Washington’un Menbiç konusundaki anlaşmazlığının çözülmesi için oluşturulmuştu.
Ortak açıklamada, Çavuşoğlu ve yeni ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, 4 Haziran’da yapacakları planlı görüşmede, çalışma grubunun “önerilerini dikkate alacağı” belirtildi.
Geçtiğimiz Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin müttefiki olarak gördüğü ve YPG’nin de dâhil olduğu gruplara 393 milyon dolar değerinde silah sağlamayı onaylamıştı. Bir sonraki ay ABD, Türkiye sınırına yerleştirilecek, 30.000 Kürt militandan oluşan güçlü bir kuvvet oluşturma planını duyurdu.
ABD’nin planı, Ankara’yı, Ocak ayında Suriye hükümetinin izni olmaksızın, Suriye’nin kuzey batısındaki Afrin bölgesinde YPG’nin kontrolünde gözüken alanlara karşı hala devam etmekte olan “Zeytin Dalı” operasyonunu yapmaya itti.
Sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Menbiç’e de saldırma tehdidinde bulundu ki bu durum Türk ve Amerikan birliklerinin karşı karşıya gelme olasılığından kaynaklanan endişelerin artmasına neden oldu.
İngiltere merkezli, sözde Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, Türkiye’nin saldırıları sürecinde 280’den fazla sivil öldürüldü.
Ankara YPG’yi, 1984’ten beri Türkiye’de özerk bir bölge kurmak için savaşan PKK’nın Suriye kolu olarak görüyor. Ancak ABD ise, YPG’yi, Kuzey Suriye’deki Tekfirci terörist grup IŞİD’e karşı en etkili savaşan kuvvet olarak gördüğü için, YPG’ye silah ve teknoloji desteğini arttırdı.
Suriye’nin kuzey doğusunda Kürt silahlı güçlerin kontrolünde olan bölgeye yaklaşık 2000 kişilik ABD birliği yerleştirildi. Hem Moskova hem de Şam ise ABD’nin Suriye’deki illegal mevcudiyetinin ülkeyi bölmeyi amaçladığı konusunda defaten uyarıda bulundu.
Jerusalem Post/Seth J. Fratzman – İsrail
25 Mayıs
İsrail ve Yahudiler seçim öncesinde Türk siyasetinde ön cephede
ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve 60 Gazzeli’nin ölümünün ardından, İsrail ve Yahudi toplumu, Türk siyasetinin ön cephesine taşındı. Bir aydan az süre kalan gelen seçimler 24 Haziran’da yapılacak ve Türk milliyetçiliğinin, diğer ülkelerle birlikte İsrail’i hedef alması, yeni bir popülist toplanma noktası haline geldi.
İsrail’e odaklanma, 13 Mayıs’ta, büyükelçiliğin taşınmasından bir gün önce başladı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözcüsü ve danışmanı İbrahim Kalın, “İsrail hükümetine sorumlu ve ölçülü davranma çağrısında” bulunduğu bir tweet attı. Ertesi gün Kalın, “işgal bitecek, hak ve adalet mutlaka kazanacaktır.” Şeklinde bir tweet yazdı.
Bundan itibaren, açılamalar giderek sertleşti. Türkiye Cumhurbaşkanı, dünyanın Filistinliler’in öldürülmesine sessiz kaldığı için “utanç” içinde olduğunu ve Natenyahu’nun, “ırkçı bir devletin başbakanı” olduğunu söyledi. İsrailli büyükelçi kovuldu ve havaalanındaki güvenlik noktasından geçişi sırasında Türk medyasının önünde bilinçli olarak aşağılandı.
İsrail’in eylemlerinin bir Yahudi meselesi yapılmasının alt yapısı oluşturulmuştu. Ankara, İsrail Başbakanı Natenyahu’nun “on emir”i okuması gerektiğini söyledi. Gazze Krizi olduğunda Erdoğan İngiltere’deydi ve Neturei Karta ile görüştü.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı İmer Çelik ve Kalın, Yahudi bir grubun tekrar tekrar “biz İsrail devletine karşıyız” açıklamasını yaptığı yarım saatlik bir görüşmeye katıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu görüşmeye referans yaparken, “Yahudiler, Erdoğan’a müteşekkir ve Erdoğan’a İsrail’deki Siyonistler’e karşı olduklarını söylediler” dedi.
18 Mayıs Cuma günü Türkiye, İslam İşbirliği Örgütü’nü, Kudüs’ü tartışmak için İstanbul’da olağanüstü toplantıya çağırdı ama kınamaların merkezinde Yahudiler vardı. Erdoğan İslam İşbirliği Örgütü’ne “Yahudiler’in 75 yıl önce Avrupa’da karşı karşıya kaldıkları mezalimle, Gazzeli kardeşlerin maruz kaldıkları şiddet arasında fark olmadığını” söyledi.
Türkiye, İsrail’e karşı başka pratik adımlar da attı. Çavuşoğlu, İsrail’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini ve Ankara’nın Filistin’e bu konuda yardım edebileceğini söyledi. Kalın, hükümet yanlısı Sabah gazetesinde, Müslüman ülkelerin, Avrupalıların ve Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı ulusların, “uluslararası hukukun İsrail tarafından çiğnenmesine son vermek için” bir araya gelmesi gerektiğini, sorunun işgal olduğunu ve işgal sona erdirilmeden barışın gelemeyeceğini yazdı.
Her ne kadar hükümet yetkilileri sosyal medyada İsrail karşıtı konuşmaya devam etse de, sahnelerin ardında pek çok şey normal olarak devam ediyor. Petrol hala, Ceyhan limanından gemiyle İsrail’e taşınıyor. İki muhalefet partisi Kudüs ve Ankara’nın Mavi Marmara olayından sonra ilişkileri normalleştirmek için 2016’da imzaladığı anlaşmayı iptal etmeyi önerse de, iktidar partisi AKP, anlaşmanın arkasında duruyor.
Türkiye’de medya nadiren Knesset’in [İsrail meclisi] Ermeni soykırımını tanıyabileceğini belirtiyor. Hükümetin görüşlerini temsil eden Anadolu Ajansı ya da Sabah gazetesi, bu konuyla ilgili tek bir şeyi gündemine taşımıyor. Hükümete karşı daha eleştirel olan ve Türkiye’nin en popüler gazetesi Hürriyet bu konuyla ilgili yalnızca bir yazı yayınladı.
Türk medyası bunun yerine, İsrail yerleşimlerinin genişlemesini ya da ABD’deki İsrail karşıtı protestoları gündemine taşımayı tercih ediyor. Bu büyük öfke, ABD’ye de yöneliyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, ABD’nin Kudüs kararıyla itibarını sıfıra indirdiğini iddia ediyor.
Bir hafta süren öfkeden sonra, retoriğin dozunun azalması, Türkiye’nin binlerce kaygısını yansıtıyor. AKP seçim manifestosunu 24 Mayıs’ta açıkladı. Ülke stop etmiş bir ekonomiye ve paranın değeri azaldıkça artan bir enflasyona sahip. Ayrıca, Suriye meselesindeki dahlini de düzenlemek zorunda.
İsrail karşıtı retoriğin kalıcı etkileri ve “Yahudiler”in siyasetçiler tarafından tartışılması, anti-semitizmin online olarak yükselmesine neden oluyor. Türkçe “Yahudiler” sözcüğü hızla arandığında, ülkenin ekonomisinin bozulmasından Yahudileri suçlayan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin “kripto Yahudiler” tarafından yönetildiğini iddia eden tweetler görülüyor. Diğer tweetler, Yahudiler ve Siyonistler’in gizlice Manchester Üniversitesi’ni yönettiklerini ve Ramazan’ı mahvettiklerini iddia ediyor.
Fakat en anti-semitik yazı 18 Mayıs’ta Erdoğan’ın ve AKP’nin koyu destekçisi olarak bilinen Yeni Şafak’ta yayınlandı. Makalede, Yahudiler “masum kanı döken” “zalim ve ruhsuzlar” olarak tanımlandı. Makale, Yahudiler’in “dünyada hegemonya kurmak için Amerikalıları ve Avrupalıları hapsettiğini” ve “Amerikan derin devletinin, Yahudiler tarafından kontrol edildiğini” iddia etti.
Yazar Yusuf Kaplan, “ Yahudiler’in acilen durdurulması gerektiği” sonucuna varıyor. Gazetenin, Twitter’da 750.000 takipçisi bulunurken; Kaplan’ın 356.000 takipçisi var. 21 Mayıs’ta Kaplan, Yahudilerin ve İngilizlerin, “küresel kapitalist sistemi” yarattığını iddia eden ikinci bir yazı yayınladı. Böyle yazılar, açıktan ve eleştirilmeden yayınlandı.
Örneklere rağmen, Turkiye, resmi olarak anti-semitizme ve Holocaust’a karşı duruyor. Dışişleri Bakanlığı senelerdir Auschwitz’deki Holocaust anma törenlerine üst düzey delegasyonlar gönderiyor.
Ülke, seçimlere yaklaştıkça, karşılaştığı pek çok sorundan birisi, siyasetçilerin İsrail ve Yahudilere karşı popülist söylemler mi kullanacağı yoksa daha kapsayıcı bir toplum için mi çalışacağı oluyor.