Avrupa’da transfer döneminin açılmasının ardından kulüpler, kadrolarını güçlendirebilmek adına yoğun bir çaba sarf etmeye başladı. Büyük kulüpler, en az futbol maçları kadar heyecanlı olan bu dönemde kıyasıya bir rekabet içine girerken, rekor üstüne rekor kırmaktan geri durmayarak yüksek meblağlarda harcama yapmaktan çekinmiyorlar. Özellikle naklen yayın gelirleri sayesinde muazzam gelirlere sahip olan İngiliz ekipleri, yaptıkları harcamalarla rakiplerini kıskandırmaya devam ediyor. Zlatan Ibrahimovic’in sakatlığından dolayı yıldız futbolcunun sözleşmesini yenilemeyen Manchester United, forvetteki boşluğu doldurmak için 85 milyon € bedelle Everton’dan, Romelu Lukaku’yu transfer ederek çok isabetli bir transferle kadrosunu güçlendirirken, ezeli rakibi Manchester City’nin ise sadece bu transfer döneminde yaptığı transfer harcaması 200 milyon €’yu geçmiş durumda. Son şampiyon Chelsea ise kulüp tarihinin en pahalı transferini gerçekleştirerek 80 milyon € bedelle Alvaro Morata’yı kadrosuna kattı. Chelsea’nin İspanyol genç yeteneği Morata’dan önceki en pahalı transferi ise; çocukken veya gençlik yıllarımızda birçoğumuzun futbolcu olma hayalleri kurup, sabahleyin erkenden kalkarak izlediğimiz Kaptan Tsubasa sayesinde futbola büyük bir ilgi duyduğunu söyleyen bir başka İspanyol Fernando Torres idi. Milli forma ile Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu yaşayan Torres, Liverpool’daki başarılı performansının ardından 58 milyon € bedelle Chelsea’ye transfer olmuş, fakat Chelsea formasıyla Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu yaşamasına rağmen etkileyici bir oyun ortaya koyamadığından ve yeterli gol atamadığından dolayı performansı yeterli bulunmamıştı. Morata transferinin ikinci bir Torres vakasına dönüşmemesi için gerekli önlemleri almak, İtalyan teknik adam Antonio Conte’ye düşüyor.
800 milyon euro karşılığında Çinlilerin kurduğu Rossoneri Sport Investment Lux isimli şirketin AC Milan’ı devralmasıyla birlikte adı birçok skandala karışmış Berlusconi’nin dönemi, kırmızı siyahlılar için sona ermiş oldu. Inter’in %68,55’inin Çinlilere devredilmesinin ardından bir diğer Milano ekibi olan AC Milan’ın da Çinlilere satılması, bir önceki yazımda da bahsetmiş olduğum gibi ejderhaların yükselerek Avrupa seferine çıktığını gösteriyor. Takımı baştan aşağıya yenileyip ordusunu güçlendirmek isteyen kırmızı siyahlılar şu ana kadar 189,5 milyon €’luk transfer harcaması yaparak kadrosunu güçlendirdi.
Milli futbolcumuz Hakan Çalhanoğlu’nun AC Milan’a transfer olarak 10 numaralı formayı sırtına geçirmesinden gurur duyduğumuzu söylemeden geçmemek gerekir.
Rotamızı İspanya’ya çevirdiğimizde ise transfer politikasında büyük değişimler yaşayan, Zinedine Zidane (Zizou) önderliğinde son iki yılın Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Real Madrid ön plana çıkıyor.
Geleceğin Neymar’ı olarak lanse edilen 2000 doğumlu Vinicius Junior’ı 45 milyon € bonservis bedeli karşılığında kadrosuna katan Real Madrid, eleştiri oklarının hedefi oldu,fakat Real Madrid’in altyapı hocaları, Vinicius’un 20 yılda bir gelebilecek bir yeteneğe sahip olduğunu vurguladı.Madrid ekibinin geçmiş yıllarda Neymar’ı Barcelona’ya, Gabriel Jesus’u da Manchester City’ye kaptırması, birçok dev kulübün radarında olan Vinicius’un 45 milyon €’luk serbest kalma bedelini bir çırpıda ödemesinde etkili oldu. Madrid ekibi, 2 yıl önce bir başka yıldız adayı olan Martin Odegaard’ı kadrosuna kattığında, o dönemde 16 yaşında olan yıldıza İspanyol medyasına göre 3 milyon €, Norveç medyasına göre ise 4 milyon € (bonuslarla birlikte 8 milyon €) bonservis bedeli ödemişti. Bu transfer ücreti 16 yaşındaki bir futbolcu için ödenen en yüksek bonservis bedeli olarak tarihe geçmişti. Sadece 2 yılda bu rekorun 10 kattan daha fazla artması, futbol ekonomisinin çok hızlı bir şekilde büyüdüğünün en büyük göstergelerinden biri olarak göze çarpıyor.
Real Madrid’in 19 yaşındaki Theo Hernandez’i 30 milyon €, 20 yaşındaki Dani Ceballos’u da 17 milyon € bonservis bedeli ödeyerek kadrosuna katması, geçtiğimiz sezon Frankfurt’a kiralık gönderdiği Jesus Vallejo’yu A takıma alması, Zizou’nun Madrid’e bambaşka bir sistem getireceğini gösteriyor. Öyle ki, yılın en flaş isimlerinden biri olan 18 yaşındaki Kylian Mbappe’yi ikna etmek için Mbappe’nin babası ve kız kardeşi ile bir araya gelen PSG sportif direktörü Antero Henrique’ye cevap olarak Mbappe’nin babaannesi ile kahve içerek ikna turlarına başlayan Zizou, kadrosunu gençleştirip güçlendirmek adına yapamayacağı bir şeyin olmadığını gösterdi. Monaco, PSG ve Real Madrid’in oyuncunun aklını çelmeye çalışmasına devam etmesi halinde federasyona şikayette bulunacağını belirtmesinin ardından Real Madrid’in Monaco’ya 180 milyon €’luk bir teklifte bulunduğu medyaya yansıdı. Eğer bu transfer gerçekleşirse futbol tarihinin en pahalı transferi gerçekleşmiş olacak, fakat Neymar’ı isteyen PSG, bu rekoru Neymar’ın serbest kalma bedeli olan 222 milyon €’yu ödeyerek kırabilir.
Ülkemizde ise kulüplerimizin yaşadığı mali sıkıntılardan dolayı futbolculara uçuk bonservis bedelleri ödenmesi, önümüzdeki 5-10 yıl pek mümkün gözükmese de kulüplerimiz her ne kadar yaşlı da olsa yıldız futbolcuları ülkemize getirmeye devam ediyor. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde başarı hedefleyen Beşiktaş’ın, bonservisi elinde olan yıllarca Real Madrid forması giymiş, Portekiz ile Avrupa Şampiyonluğu yaşamış olan Pepe’yi kadrosuna katması dünya basınında geniş yankı buldu. 2 milyon €’ya aldığı Marcelo’yu 7 milyon € bonservis bedeli ve 500 bin € performans bonusu karşılığında Olympique Lyon’a satan siyah beyazlılar, diğer kulüplerimize örnek olurken hazırlık maçlarında 4 maçta 12 gol yemesinin ve Atınç Nukan’ın çapraz bağlarının kopmasının ardından stoper arayışını hızlandırdı. Siyah beyazlılar kadrosuna bitirici bir forvet ve Pepe ile defansta ikili bir tandem oluşturacak iyi bir stoperi kadrosuna katmayı başarabilirse, Şampiyonlar Ligi’nde çok zorlu bir gruba düşmediği takdirde gruptan çıkma ihtimali bir hayli yüksek gözüküyor.
“Ben olduğum sürece Aykut Kocaman gelemez.” diyen Aziz Yıldırım, yaşanılan başarısızlıkların ardından sözünü yutarak Fenerbahçe’nin teknik direktörlük görevine Aykut Kocaman’ı getirdi.
Financial Fair Play’den dolayı transfer yapmakta sıkıntı çeken Fenerbahçe, Ertuğrul Taşkıran ve Melih Oktan’ı şaibeli bir şekilde Boluspor’a 1 milyon €’ya satarak FFP engelini aşabilmek adına geçici çözüm üretmeye çalıştı. Boyundan dolayı espri konusu olan Valbuena, Fenerbahçe’nin iyi bir kadro kurabilmesi halinde çok can yakabilecek bir oyuncu, fakat Fenerbahçe’nin de işi ezeli rakibi Galatasaray gibi hiç kolay olmayacak. Kjaer’in muhtemel ayrılığı Fenerbahçe’yi zor bir duruma sokabilir.
Deplasmanda Club Brugge ile 3-3 berabere kalıp, tur için önemli bir adım atan, geçtiğimiz sezon ikincilik yaşayarak büyük bir başarının altına imza atan Başakşehir, 2,6 milyon € ödeyerek Kerim Frei ve Elia’yı, bonservis ücreti açıklanmayan Da Costa’yı ve bonservisi elinde olan Clichy, Chedjou, Gökhan İnler, Mevlüt Erdinç, Tunay Torun gibi yıldızları kadrosuna katarak güçlendi ve ligdeki rakiplerine adeta gözdağı verdi. Kadrosuna kattığı oyuncuların yanı sıra Cengiz Ünder’i bonuslar dahil 15 milyon €’ya Roma’ya satarak, Türkiye’den en yüksek bonservis bedeli ile yurtdışına futbolcu ihraç eden kulüp oldu. Başakşehir kulübü başkanı Göksel Gümüşdağ, Cengiz Ünder için düzenlediği veda töreninde göstermiş olduğu inceliği, Galatasaray’a karşı da gösterebilseydi keşke. Ufak bir hatırlatma yapmak gerekirse; Galatasaray’ın UEFA Avrupa Ligi’nde adı sanı duyulmamış Östersunds’a elenmesinin ardından Başakşehir’in resmi twitter hesabı: “Bu zor gecenin ardından Medipol Başakşehir’e transfer olmak isteyen tüm taraftarlara kapımız açık.” yazdı ve eski Galatasaraylı yeni Başakşehirli Aurelien Chedjou’nun görselini ekleyerek bir tweet atmıştı. Galatasaraylı taraftarların yoğun tepki göstermesinin ardından Göksel Gümüşdağ bunun bir şaka olduğunu ifade etti ve sosyal medya ekibini uyardığını söyledi. Madem bu bir şakaydı, o zaman neden sosyal medya ekibinizi uyarıyorsunuz? Zaten Başakşehir yönetimi kendi sosyal medya ekibinin attığı tweetten gerçekten rahatsız olsaydı, başkan “Şaka yaptık!” diye bir açıklama yapmazdı. Taraftarı olmayan Başakşehir’i yönetenlerin Galatasaray taraftarlarının kulübe olan bağlılığını, arma sevdasını, fedakarlığını, cefakarlığını anlayamamasını yadırgamamak gerekir aslında. Asıl yadırganması gereken şey, Dursun Özbek’in bu olaylara tepki göstermemekle kalmayıp, Göksel Gümüşdağ’ın Kulüpler Birliği başkanlığı görevini bırakacağını açıklamasının ardından Göksel Gümüşdağ’ın görevine devam etmesi için destek veren açıklamalarda bulunmasıdır.
Galatasaray’ın yönetim kuruluna duyulan güvensizliğin asıl sebebinin sadece sportif başarısızlık değil, verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve vizyon eksikliği olduğundan, bu duruma karşı ivedilikle bir önlem alınamazsa Galatasaray’ın sadece Avrupa arenasında değil, hem Süper Lig’deki hem de Deloitte Football Para Ligi’ndeki düşüşünü devam ettireceğinden “Maç Günü Gelirleri” adlı yazımda bahsetmiştim. Maalesef bu duruma karşı hiçbir önlem alınamadı ve Özbek biraderler, eski Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticisi Levent Nazifoğlu’nun da açıkladığı gibi, kulübü kafalarına göre yönetmeye devam ettiler.
Galatasaray’da hiçbir resmi görevi olmadığı halde, sadece başkanın kardeşi olduğu için kulübün işleyişine müdahele eden, oğluyla birlikte Youtube’dan video izleyerek oyuncu transfer eden, her hafta Wesley Sneijder’in gönderilmesini talep ederek amacına ulaşan, scout ekibinin bulduğu Moussa Dembele gibi yıldızların transfer edilmesine engel olup Galatasaray’ı milyonlarca euro kardan mahrum bırakan, yaptığı yanlış transferlerle Galatasaray’ı zarara sokan Mehmet Özbek, Galatasaray yönetimi değişmediği müddetçe Galatasaray’ı değersizleştirmeye devam edecektir.
Nasıl ki rakip takımın barajını bozmak için baraja giren oyuncunun barajın içinde olması, bir parçası olduğu anlamına gelmiyorsa, Mehmet Özbek de vizyonsuz davranışlarıyla Galatasaray’ın bir parçası olamaz.
Östersunds faciasının ardından istifa etmeyip Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in kemiklerini bir kez daha sızlatan Dursun Özbek, Ali Sami Yen’in ölüm yıl dönümü olan 29 Temmuz’da: “Her zaman senin bu büyük vizyonuna layık olmak için elimizden geleni yapacağız.” diyerek günün en kısa fıkrasını anlatmış oldu.
Yönetim, teknik direktör, futbolcu ve taraftar dörtgeni arasında koordinasyon sağlanamadığı sürece bir kulübün başarılı olabilmesi imkansızdır. Kulübünüzün bu koordinasyonu sağlayıp, başarılı olduğu bir sezon dileğiyle…