Atatürk Konya da bir konuşmasında;
“ Bana karşı suikast düzenlenmesinin nedenini hiç düşündünüz mü?
Bu girişimlerin peşinde koşanların benimle hiç alıp veremedikleri yoktur.
Onlar intikam duygusuyla da davranmıyorlar.
O halde neden beni yok etmek istiyorlar?
Çünkü Cumhuriyet’i benimle özdeşleştiriyorlar.
Ben gidersem istedikleri düzeni yeniden kuracaklarını umuyorlar.”
Ve Kemal Paşa sözlerini şöyle bitiriyor:
“ Efendiler, size şunu söyleyeyim,. Devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı benim var olmama bağlı değildir”’.
Bu Cumhuriyet ve Devrimler Türk milletinin öz malıdır ,
her zaman var olacaktır”.
( Hıfzı topuz Devrim Yılları s. 124 – 125)
***
Cumhuriyet öncesinde Türk sözünü kimse ağzına alamazdı.
Hele Türk tarihi dendi mi kıyametler koparılırdı.
“Milletin kim?
Hangi millettensin?”
sorularına sadece “İbrahim milletindenim” demek zorundaydınız.
Hem de Hz. İbrahim’in bir Yahudi peygamberi olduğunu bile bilmeden.
TÜRKLERİN YECÜC VE ME’CÜCLÜĞÜ
Kuran ve Tevrat, yeryüzünde insanlığın başına bela kesilen eski bir ulustan söz ederler.
Bu bozguncu ve yıkıcı ulusu Kuran “Ye’cüc ve Me’cüc” diye adlandırır, Tevrat ise “Gog-Megog” olarak bildirir.
Kuran’ın bildirdiğine göre bu lanetli ulusun kötülüklerinden ve bozgunculuklarından insanlığı korumak için İskender-i Zülkarneyn, bir set inşa ederek bu azgın ulusu geçit vermez dağların arasına hapsetmiştir. (Kuran: Kehf suresi)
Eski kuran yorumcuları bu baş belası ulusun Türkler olduğunu yazarlar.
Ebu Hüreyre gibi hadis aktarıcıları (ravileri) da Yecüc ve Mecüc’lerin Anadolu’ya (Rum diyarı) gelip yerleşmelerini “kıyamet alameti” sayarlar. Güya bir gün Hz. Muhammed sözde demiş ki:
Vay Arapların haline; Yecüc ve Mecüc seddi delip Anadolu’ya gelmek üzereler. Eğer bunlar Anadolu’ya yerleşip kalırlarsa Dicle ve Fırat’ın sularını içip kurutacaklardır. (Abdüilatif Harbuti)
İşte Türk tarihi üzerindeki algının Mustafa Kemal öncesindeki acıklı durumu böyle idi.
Demek oluyor ki kıyameti önlemenin tek çaresi Türkleri Anadolu’ya sokmamaktır, ya da buradan söküp atmaktır.
İngiliz Başbakanı Lloyd George da Sevr’in gerekçesi olarak diyordu ki:
“Türk atının nalı değen toprakta ot bitmez.
Türkler uygarlık ve insanlık düşmanıdır.
Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan söküp atmak bir insanlık ve uygarlık borcudur.”
Llyod George ile eski Kuran yorumcuları ve hadis aktarıcılarının (ravi) Türk Tarihi diye Türk Ulusuna aşıladıkları zehirli düşünceler arasında ne fark vardır?
Yıl 1913. İstanbul Darülfünun müderrislerinden Ahmet Ağaoğlu, bir gün derste;
“ Osmanlılardan önce de bir Türk Ulusu ve bir Türk Tarihi vardır.” deyince kıyametler kopmuştur. Bu yüzden kendisine kıyak bir dayak çekildikten sonra bir hafta boyunca derslerine bile sokulmamıştır.
Böyle bir kalkışmadan Süleyman Nazif gibi ünlü bir şairimiz nasibini almıştı.
TÜRK BABAN DA OLSA ÖLDÜR”
1579 tarihinde (h.995) ölen Divanı Hümayun Katibi Hafiz Hamdi Çelebi Hz.Muhammet’in sahte bir hadisini örnek alarak Türk Tarihi ve Türk Ulusu hakkında manzume yazmıştır.
Örnek olsun diye iki kıtasını aşağıda
“Devr idelden beri şahım eflak
Zem olur alem içinde etrak
Vermimiş Türk’e Hûda hiç idrak
Aklı evvel de bi bak
Uktu-üt Türke velev kane ebak. (Türk baban da olsa öldür)
Dedi ol kanı kerem, şahı celal
Türkü katleyleyiniz kanı helal
Daim oldu buların (bunların) işi dalal (sapkınlık)
Cümlesinden bunu ahzeyle misal, (Her işte bunu örnek al)
Uktul-üt Türke velev kane ebak. (Türk baban da olsa öldür)
Bu dizelerin anlamı şu:
Dünya kurulalı beri Türkler aşağılanıp horlanırlar.
Çünkü tanrı Türk’e algı ve anlayış yeteneği vermemiştir.
Akıllı olanlarını bile baban da olsa öldür.
Türk’ü öldürmek Peygamberin bir emridir.
Türk’ün kanı helaldir.
Çünkü iş gücü sapkınlıktır, onların!…
(Burada Türk Ulusu ve Türk Tarihi düpedüz yukarıda belirtilen Yecüc ve Mecüc’lerin yerine konmaktadır.)
Divan edebiyatının kaynak yapıtlarından sayılan Tuhfe-i Vehbi’de Türk ulusunun aşağılanması bir ahlak ölçüsü sayılır ve şu örnek verilir :
“Bir edeplik etse bir şahsı bed
Ta’nedip derler ki ana(ona) Türkimiküned”
Yani ki:
İster Çingene, ister Ermeni, ister Kürt ve Türk olsun bir kimsenin yüz kızartıcı bir ahlaksızlığı görülünce “türklük ediyorsun” anlamına gelen “türkimüküned” deniyordu. Türk insanını aşağılamak için Türkçe, bir küfür terimi olarak bile kullanılmıyor, fars diliyle ulusumuza küfrediliyordu. Atatürk öncesinde.
Bir başka örnek te Türk köylüsü ve Türk halkı üzerinedir:
Osmanlıcada “har” ve “hımar” sözcüklerinin her ikisi de “eşek” anlamında kullanılıyordu. Söz gelimi, eşeğine binip yol alan bir köylü “har üzre bir hımar” olarak betimleniyordu. Osmanlının dilinden düşürmediği “eşek türk” sözcüğü Türk köylüsünün ta kendisiydi!
Nitekim Ahmet Vefik Paşa’nın yazdığına göre, hicretin dördüncü yılından sonra Oğuz boylarının kırsal kesimde oturanlarına Türk” kentlerde oturanlarına da “Selçuki” deniyordu. Oğuz boylarının tümü de ‘Türkmen” adıyla anılıyordu. Genelde ise Türk demek köylü demekti.
Türk tabibi “Şeyhi’nin ozanlık yanı daha ağır basar. Ünlü “Harname” adlı gülmecesiyle Osmanlının kaba türk, eşek türk dediği Türk köylüsünün değişmez acılı yaşamını ve yazgısını betimler.
(Türk Devrim Kurumu ATATÜRK GENÇLİK SEMPOZYUMU TUTANAĞI 1998)
Atatürk’ün 19 Eylül 1924 tarihinde Giresun’u ziyaretinde iki genç Mustafa Kemal Atatürk’ün önünü keserek gençlik adına:
(…)Sen olmasaydın ey büyük kurtarıcı, Türk Tarihi de olmayacaktı.
Olsa bile artık sayfaları zafer, özgürlük, mutluluk değil; aşağılanıp hor görülme, tutsaklık hakaret gibi onur kırıcı sözler kaydedecekti, (…) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt 5.s.32)
Gazi Mustafa Kemal, gençliğin bu haykırışlarını bir mühendisin önüne getirilen bir ihtiyaç projesi olarak görmüş, kimi aydınlarımızın bir türlü akıl erdiremedikleri tarihsel kökenimizi dil ve kültürümüzün derinliklerinde aramıştır.
Ş. Süreyya Aydemir gibi Atatürk ve devrimi üzerine anıtsal yapıtlar yazan ve de bu alandaki araştırmalarına hayranlık beslediğimiz bir yazarımız bile “Atatürk’ün bunca işler arasında dil ve tarih konularına ağırlık vermesini bir zaman israfı” saymaktadır.
Atatürk tarafından kurulan TDK (Türk Dil Kurumu)’nun, TTK (Türk Tarih Kurumu’nun, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin devrimci işlevlerinin boşaltılmasından sonra ülkenin geçmişine yöneltilen iç ve dış saldırılar, gençliğin kaygılarının ne denli haklı olduğunu doğrulamaktadır.
Bu olasılığı daha başında gören Atatürk, Türk tarihinin ve Türk kültürünün en azından 4000 yıllık kesintisiz bir akış doğrultusunda geliştiğine parmak basmış ve bu alanda bir araştırma seferberliği başlatmıştır.
Bugün çağdışı girişimlerle TÜRK adını ve ATATÜRK’Ü devamlı itibarsızlaştırma çabaları demokrasi adına yapılmaktadır.
Hala kendilerini aydın sanan, karanlık kişiler “yetmez ama evet”çi ahlaksızlar ahlaksızca yapılan bu saldırıları alkışlamaktadır.
Bu saldırılardan cesaret alan AKP’nin iktidarları her gün Mustafa Kemal Atatürk’e saldırılarının dozunu artırarak öncelikle eğitim, kültür, kadın hakları ve diğer sosyal devrimlere açıkça saldırılar yapılmaktadır.
Son günlerde ardı ardına Atatürk heykellerine, devrimlerine saldırılar ve özellikle ”BENİM İKİ BÜYÜK ESERİM VAR; BİRİ TÜRKİYE CUMHURİYET’İ DİĞERİ CUMHURİYET HALK PARTİSİ’dir.” sözleri son hedefleri olmuştur.
Onun içindir ki; Önce CUMHURİYET GAZETESİ sonra CUMHURİYET HALK PARTİSİ rehin alınmak istenmektedir. Bunun içinde uyduruk davalarla korku salınmak istenmektedir.