Önce bir karaltıydı kapıya yaklaşanlar. Derken hepten büyüdüler. Elleri kapı kolunu sarana dek geçip gideceklerdi sanki.
Derken kapının önünde ayak sesleri, boğuk konuşmalar.
İçeride hoş bir ses, aydınlık yüzler konuşuyor ekranda. Yanı başımızda dostlar, sehpanın üstünde kitaplar, kitaplarımız…
Kapıda bir tıkırtı var sanki. Kapı mı çalıyor ne!
Kapıya gidip bakıyor birimiz, bir süre gelmiyor. Sohbete dalmışız. Sohbetin en tatlı yerinde bir tıkırtı daha…
Kapı mı çalınıyor ne!
İçeri giren yok. Kapıya bakmaya gidenden ses yok!
Oralı olmuyoruz. Geçmiş zamanın korkuları, acıları aklımızda, hüzünleniyoruz. Rahatlıyoruz sonunda.
Derken kapının dışından boğuk sesler… Rüzgara karışıyorlar…
Kapıya vuruyor rüzgar…
Demek sohbete ortak var!
Rüzgarla aramızda bir kapı, bir de duvar…
Giden gelmiyor, kalanlar rahat…
Kapı mı çalınıyor ne!
Rüzgar hepten işliyor içimize
Kapı da yok sanki arada
Kapı mı çalınıyor ne!
Duvar titriyor ansızın
Sıvası dökülüyor
Duvarın dışında boğuk sesler…
Çakmak sesleri… Gün ışıyor sanki
ya da çakmakla aydınlanıyor zifiri karanlık
Karaltılar içeri girene dek kaç satır geçti bilmem farkında mısın?
Bir vakit durabilirdi karaltılar
Giden gelseydi, haber etseydi
Ses etseydi ve duysaydık
Gidenle gitseydik hep beraber dönseydik
Dururdu sanki karaltılar
Belki şimdi durur
Hep beraber dursak kapının eşiğinde
HAYIR desek
Durur belki karaltılar
Bir dahaki sefere dek