Gün geçmiyor ki sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız yeni bir objeleştirmeye maruz kalmasın. 15 Temmuz sonrası Türkiye gündemi durulmadı, durulmayacak. Bu sırada olaylar hakkında ilginç yorumlar ortaya atılmakta. Trabzonspor yöneticisi Veysel Taşkın darbe girişimi sonrasında darbeci askerlerin “gavur”, eşlerinin ise “milletin ganimeti” olduğu üzerine açıklamasında bulunmuştur.
Öyle bir dönem ki içinde bulunduğumuz, aldığınız nefes korku ve öfke dolduruyor ciğerlerinize. Korku diyorum; çünkü hayalini kurduğunuz, umudunu taşıdığınız gelecek gözleriniz önünde yok olmakta. Öfke diyorum; çünkü hak, hukuk, “adalet” diyenlerin ellerinde taş, sopa ve kendinden farklı gördüğünü yok etmeye hazır halde. Tarih boyu çatışma ve savaşlardan sonra en çok etkilenen olduğu gibi, 15 Temmuz sonrası ilk intikam alma unsuru görülen yine kadınlar oldu. Çünkü erkek egemen toplumlarda, erkeğin hakimiyeti altında görülen, namus, onur kabul edilen şeydir kadın. Fethedilen topraklarda savaş mağdurudur kadın; erkeğin yenilgisinin kanıtı olması için tecavüze uğrayandır kadın…
Kamla Bhasin’in Toplumsal Cinsiyet, Bize Yüklenen Roller kitabında “Tecavüz başta olmak üzere cinsel sömürü, yöneten sınıfın sömürülen sınıfı yola getirmek için kullandığı bir araçtır. Arazi sahipleri ve polis, yoksul isyancı köylü ve topraksız tarım işçisi erkekleri, yalnızca döverek ya da kulübelerini yakarak cezalandırmakla tatmin olmaz, pek çok durumda kadınlarına da tecavüz ederler. Niçin? Açıkçası bu tecavüzler, çoğu kez sanıldığı gibi tecavüzcülerin bastırılmış cinsel arzuları için bir tür emniyet sübabı değildir. Aslında bu eylemlerin, böylesi bir cinsellikle ilgisi olmadığı gibi, hedefi de kadınlardan ziyade, yoksul sınıfın erkekleridir. Kadınlar, dilenecek hale getirilmiş erkeklerin hala sahip olduğu tek mülkiyet olarak görülmektedir. Bu yoksul erkeklerin kadınlarına tecavüz etmek, onlara mutlak güçsüz ve mülkiyetsiz konumlarını öğretecek bir derstir. Arazi sahipleri ve polis tarafından yoksul kadınlara yönlendirilen bu cinsel saldırı, mülkiyetsiz sınıfın erkeklerini bastırmanın ve kırsal bölgede var olan ya da yeni gelişen güç ilişkilerini sabitlemenin bir silahıdır. Burada, sınıfın yönetimi ile kadınlar üzerindeki baskı iç içedir. Toprağa sahip olan erkek, toprak üzerinde yaşayan kadınlara da sahiptir.” diyerek Maria Mies’ten yaptığı alıntı ile durumu en açık şekilde açıklamaktadır.
Türkiye’nin demokrasi bekçileri şuanda yeni bir güç ilişkisini sabitlemenin aracı olarak yine kadını görmektedir. Tabi ki bu yapı kendiliğinden ortaya çıkmamış, yaratılmıştır. Kadınlara en az 3 çocuk doğurmalarını söylemek, anne olduktan sonra da yarı zamanlı çalışma hakkı bahşedilerek evlere hapsedilmeye çalışılarak yapılmaya uğraşılmıştır, bu sistem. Anneliğin kutsallaştırılması, çocuk doğurmayan kadının ikinci sınıf insan muamalesi görmesi, din kisvesi altında kadının ele geçirilmeye çalışılmasıdır Türkiye’nin gerçeği!