Judith Butler Cinsiyet Belası kitabında “Asıl derdim, toplumsal cinsiyet sınırları içinde dayatılan bir takım basmakalıp fikirlerle, toplumsal cinsiyetin eril ve dişiliğine dair var olan görüşlere itiraz getirmeye çalışmak” demiştir. İşte meramımızı anlatan cümle tam da budur!
Geçtiğimiz günlerde ‘Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi Meclis Araştırması Komisyonu’nun yayınladığı rapor kadın örgütleri ve muhalif siyasi partileri ayağı kaldırdı. Komisyondan çıkan rapor taslağı, meclise Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve 6284 sayılı Şiddet Önleme Kanunu’nda bazı değişiklikleri yapılmasını önermektedir. Büyük tepki toplayan rapor, kadın ve çocuk haklarını neredeyse sıfırlayan, bu grupların hak kazanım mücadeleleri açısından geri adım attırıcı bir içeriğe sahiptir. Raporun içeriğinden birkaç başlık şu şekildedir; çocuğun cinsel istismarının
‘rızaya’ dayalı olabileceğini söyleyerek, istismarcının tecavüz ettiği çocukla beş yıl boyunca
‘sorunsuz’ bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanmasını;eğer istismarı gerçekleştiren de 15 yaşın altında olur ise istismarı suç olmaktan çıkartmaktadır. Yani bu değişiklik olursa ailelerin 15 yaş altı çocuklarını ‘evlendirmelerinin’ yolu açılıyor.
‘Aile mahremiyetinin korunması’ gerekçesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılmasını öneren rapor, zorunlu arabuluculuğu da tavsiye ediyor. Rapor, kadınların nafaka hakkını evlilik süresi ile bağlantılandırarak kısıtlıyor, kadınları boşanmadan caydırmaya çalışıyor.
Kadın ve çocuklara karşı şiddet konusu ise Komisyon raporunda, aile bütünlüğünü etkileyen unsurlar içerisinde bir alt başlık olarak, 479 sayfalık ana rapor taslağında, sadece 1 sayfa olarak yer bulabilmiş.
Raporda, kadınlara karşı ev içi şiddetle mücadeleye dair İstanbul Sözleşmesi’nde arabuluculuk, uzlaşma gibi alternatif uyuşmazlık çözümlerinin zorunlu uygulanmasının yasaklandığı belirtiliyor. Ancak, Türkiye’nin çekince koymaksızın taraf olduğu
İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan bu yasağa rağmen, hem boşanma davalarında hem de 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanan başvurularda, bu yöntemlerin kullanılması öneriliyor. Komisyon, açıkça, İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı yasal düzenleme yapılmasını istemektedir.
Şiddete maruz kalan kadınların mesai saatlerinde karakollara başvuramaması:
Raporda, ”gecikmesinde sakınca bulunan hal” tanımının daraltılarak, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanan başvurularda “en azından mesai saatleri içinde mülki amir ve hâkimin görevli olması, mesai saatleri dışında ve resmi tatil günlerinde kolluk amirinin görevli olması” önerilmektedir.
Hadımın uygulanması: raporda cinsel saldırı, cinsel istismar ve reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarında hadım uygulanması öneriliyor. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde göre, mahpusun “tıbbi tedaviye” tabi tutulması ve “tedavi amaçlı” programlara katılması yönünde infaz hâkimi tarafından karar verilebiliyor.
Koruma kararları için delil veya belge aranması, tedbir süresinin kısaltılması:
Komisyon, 6284 sayılı Kanun’a dayanılarak verilecek tüm tedbir kararlarında “delil veya belge” aranması ve yoksa tedbirin en fazla 15 gün için verilmesini önermektedir. Bu öneri, yıllardır pek çok kamu görevlisi tarafından, ısrarla ve sıkça dile getirilen, ancak hiç bir güvenilir veriye dayanmayan, Kanun’un kadınlar tarafından “kötüye kullanıldığı” ve erkeklerin “mağdur edildiği” iddiasına dayanmaktadır.
Aile hukukuyla ilgili tüm duruşmaların gizli yapılması: Komisyon raporunda, “aile mahremiyetinin korunması” gerekçesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması önerilmektedir. Bu öneri, evrensel hukuk kurallarına aykırı bir önerme içermektedir.
Boşanma davasının reddi: Medeni Kanun’da, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesinden itibaren 3 yıl geçmesine rağmen, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceği belirtilmiştir. Komisyon, bu 3 yıllık sürenin 1 yıla indirilmesini önermektedir.
Kadının nafaka hakkının süreye bağlanması: Raporda, kadınların nafaka hakkının evlilik süresi ile bağlı olarak kısıtlanması, bu sürenin bitiminde kadının sosyal yardım, meslek edindirme, istihdam imkanlarından faydalanmasının sağlanması önerilmiş. Bu öneri, kadınların nafaka hakkını kısıtlamaya, kadınları boşanmadan caydırmaya, kadınları sosyal yardımlara bağımlı hale getirmeye, aileyi ve toplumu bu yardımlarla şekillendirmeye çalışan erk temelli politikaların Komisyon raporuna yansımasıdır.
Mal paylaşımında dava açma süresinin azaltılması: Komisyon, yasal mal rejiminin sona ermesi nedeniyle açılacak davalar için geçerli olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin 1-2 yıla indirilmesini de önermiş.
Raporun “Farkındalık ve Zihniyet Dönüşümü” başlığı altında “Ailenin güçlü olması aileyi oluşturan bireylerin güçlü kişiliklere sahip olmasıyla mümkündür” ifadesine yer verilmiştir. Ancak, Türkiye’nin de taraf olduğu Kadının Statüsü Komisyonu 60. Oturum sonuç bildirisinde “Ailenin güçlü olması toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla mümkün olur, eşitliğin sağlandığı aile kurumunda bireyler güçlü kişiliklere sahip olur.” denilmektedir. Bu nedenle raporda toplumsal cinsiyet eşitliğine yeterinde önem verilmediği söylenebilir.
“Eğitime Yönelik Öneriler” başlıklı altbölümde “öğretim programlarında yer alan ve aile değerlerini oluşturan adil olma, çalışkanlık, sabır, sevgi, dayanışma, özen gösterme, dürüstlük, hoşgörü, saygı gibi değerlerin bir bütün olarak ele alınması yerinde olacaktır” denilmekte ancak gerek ders kitaplarında yer alan, gerekse medyada yer alan programların toplumsal cinsiyet kalıplarının yanlış yönlendirmeleri ile dolu olduğu gerçeğine çözüm sunulmamaktadır.
Son olarak Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Boşanma Komisyonu’nun yayınladığı raporu eleştiren açıklamasında “İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olmakla övünen Türkiye, kadın ve çocuk hakları konusunda atması gereken ileri adımları atmak yerine, TBMM Boşanma Komisyonu’nun hazırladığı rapor eliyle sahip olunan hakları geri almak için üstün çaba göstermektedir. Çocukların tecavüzcülerle evlendirilmesinin önünü açan, şiddete maruz kalan kadınlar için hayati önem taşıyan koruma kararlarını alma olanağını mesai saatleri ile sınırlamak isteyen ve delil şartı getiren, erkeklerin mağdur olduğu gerekçesiyle kadınlara verilen nafakaları süreye bağlayan ve kadınların yıllardır mücadele ederek kazandığı daha birçok hakkı gasp eden bu raporu hazırlayan ve onaylayan Komisyon üyelerine birer
‘utanç sertifikası’ gönderdiğimizi ve onları bu utanca layık gördüğümüzü Mor Çatı olarak kamuoyu ile paylaşıyoruz.” dedi.
Utanç Sertifikası almaya hak kazanan Komisyon üyelerini unutmayalım !
Ali Özkaya, Ayşe Keşir, Bayram Özçelik, Emine Yavuz Gözgeç, Ergün Taşçı, Hüsnüye Erdoğan, Necdet Ünüvar, Sait Yüce, Salih Çetinkaya, Tülay Kaynarca : https://www.morcati.org.tr/tr/367-mor-cati-dan-bosanma-komisyonu-raporu-icin-utanc-sertifikasi#prettyPhoto
Kaynakça:
EŞİTİZ – Eşitlik İzleme Kadın Grubu basın bildirisi FARKINDA MIYIZ?
Boşanma Komisyonu HUKUK ÖNERİLERİ ÖZETİ
KA.DER.’in konu hakkındaki basın bülteni
MOR ÇATI’dan Boşanma Komisyonu raporu için UTANÇ SERTİFİKASI
KADIN CİNAYETLERİNE KARŞI ACİL ÖNLEM GRUBU sosyal medya kampanyası ve kadınlara toplantı çağrısı
http://kazete.com.tr/haber/kadin-ve-cocuk-haklarina-tirpan-yasasi-geliyor_47908
http://kazete.com.tr/haber/kadin-ve-cocuk-haklarina-tirpan-yasasi-geliyor_47908