Bir Devrim, İki Darbe

15 Temmuz Fethullah Gülen Örgütünün darbe girişimini çözebilmek için, 27 Mayıs 1960 Devrimini, karşıtı olan 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Faşist darbelerini çok iyi analiz etmek gerekir. 27 Mayıs 1960 Devrimini, 12 Mart 1971 faşist darbesini ve 12 Eylül 1980 faşist darbesini yaşadım. 12 Mart-12 Eylül Faşist Darbelerinin acılarını ve işkencelerini yalnız bizler değil eşlerimiz ve çocuklarımız da yaşadı… Darbelerin tamamında gericilik, dincileştirmek, komünizmle mücadele dernekleri, İlim Yayma Cemiyetinin kışkırtmaları ve İmam Hatip okullarının rol oynadığına şahit oldum., Ve yapılan darbeler CIA tarafından yerli işbirlikçilere verilen direktifler ve öneriler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Neden 27 Mayıs? ABD dünyanın en kindar, en dindar ve en TERÖRİST devletidir. Hala ABD için Wilson prensipleri geçerlidir. Ve Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı veren Türkiye’den intikam almak için devamlı senaryolar üretmektedirler. Hele bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün yırttığı Chester İmtiyazı anlaşması varken. Amiral Chester’ın adını taşıyan imtiyaza göre, Amerikalılar, Türkiye sınırları içinde döşenmiş ve döşenecek tüm demiryolları boyunca, rayların 20 km sağında ve 20 km solunda yer alan arazi şeridinde, bütün yer altı ve yer üstü zenginliklerin tüm haklarını kendilerine verilmesini istemişler, kurulan şirketin ismini de Osmanlı- Amerikan Şirketi koymuşlar. Bu şirketin faaliyet sahasında da başta petrol, altın, kömür, krom, bakır, gümüş, cıva, çinko, demir, manganez, gibi maddeler eklemişler. İşte Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin bağımsızlığına ters düşen, hatta Sevr’deki gibi Türkiye’nin parçalanmasına yol açabilecek bu imtiyazı yırtıp çöpe atmıştır. ABD İntikam mı Alıyor? ABD Dışişleri Bakanı Dulles’ın 1956’da verdiği “Din ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya işlerini çözümlemekte, seçeceğimiz yol dini görüştür” demeci. William C. Bullitt’in 1946’da ortaya koyduğu Soğuk Savaş Amerikan stratejisinin hiç değişmeden uygulandığını gösteriyordu ve yönetime geleli altı yıl olmasına karşın ABD’nin istediği din devletine dönüşü daha gerçekleştirememiş olan Menderes’in Demokrat partisine bir uyarıydı. Menderes Türkiye’de Din Devleti İstiyor Amerika’nın Dışişleri Bakanı düzeyinde yaptığı bu uyarı Menderes yönetimince bir buyruk olarak algılanmış ve Menderes’in buyruğuyla partide Anayasa’dan laik yönetim ilkesi atılarak yerine din devleti ilkesi konulması için çalışmalar başlamıştı. Bu konuda İsmet Bozdağ olanları şöyle anlatır. İçlerinde Konya Milletvekili Fahri Ağaoğlu’nun da bulunduğu bir grup, Anayasa’nın (laik yönetim biçimini vurgulayan) 14’üncü maddesini değiştirerek, devleti laiklik ilkesinin dışına çıkartmak istiyorlardı. (…) 1957 Seçimleri sonrası Konya Milletvekili Fahri Ağaoğlu’nun yeni bir Anayasa taslağı hazırladığını ve bu taslakta (Laiklik maddesinin kaldırılarak yerine) “Türkiye Cumhuriyeti devletinin dini İslam’dır.” maddesinin bulunduğunu işitmiştik. (…) Bağdat paktının bir toplantısı için (Menderes’le birlikte) Bağdat’a gitmiştik. Menderes: -… “Biz buraya niye geldik?.. Amerika’nın ve İngiltere’nin arkaladığı bir bölge yapısının müzakeresinde bulunmaya.. İslam zemini üzerinde bir anlaşma yapmak ve bütün 0rtadoğu Müslümanlarını bir araya getirmek niçin mümkün olmasın? Türkiye buna öncülük yapabilir mi? Konuyu Ankara’ya dönüşte yeniden ele alalım, ‘Hatırlat! bana” Menderes’in bu konuda Mazlum Kayalar’ı görevlendirdiğini öğrendim. (…) (Menderes şöyle demişti:) -…”Aynı dine bağlı, aynı kültürü paylaşan milletler ve ülkeler arasında niçin uzun ömürlü anlaşmalar yapamayalım? … Sizden bu konu üzerinde çalışmanız ve belki bir kaç proje üretmenizi rica ederim. Bu çalışmaların şimdilik gizli kalması gerektiğini anlayacağınızdan eminim. Sonuç olarak ABD güdümünde olan ve Menderes yönetimince NATO’ya sokulan Türkiye, eğer 27 Mayıs’la engellenmemiş olsaydı, adı tarihten silinmiş bir ülke olacak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ortadan kaldırılarak, adı Ortadoğu Birleşik İslam Devletleri vs. olan ve kıblesi Washington’a dönük kukla bir devlet kurulacak, bu devlet II. Abdülhamid yasalarıyla yönetilecekti. 12 Mart Faşist Darbesi 27 Mayıstan sonra seçimler yapılmış ABD’nin yardımlarıyla seçimi kazanan Adalet Partisi hükümeti kurmuş ve ABD seçim kazandıran yardımları karşılığında Demirel’den Ulus-devleti yıkarak yerine “Türk-Kürt federasyonu” kurmasını “rica” etmişlerdi. Bkz. M. İlhan Erdosf, Yeni Dünya Düzenine zorlanması odağında Türkiye. Onur y. 1.bs ağst 1999 s.59 – Sadi Koçaş, Atatürk’ten 12 Mart’a Anılar. 1965 sonrası birden kanser uru gibi İmam Hatip Okulları, Kuran kursları, tarikat yuvaları ülkenin dört tarafını sarmış, yer yer birçok olaylar yaşanmış; Atatürk Heykellerine saldırılar, Öğrenci olayları, özellikle devrimci öğrencilerin katledilmesi, İlim Yayma cemiyeti militanlarının kamplarda silahlı eğitimleri, Komer olayı, Kanlı Pazar olayı ve 6.Filonun askerlerinin denize atılması… İşçi hareketlerinin yanında halk hareketlerinin de başlaması. 1961 Anayasası’nın düşünce özgürlüğü, sendikalaşma, hukukun üstünlüğü ilkesi, Siyasi Partilerin her kesimin sesini duyurabilmesi ve Türkiye İşçi Partisinin etkin muhalefeti. Demokrasiyi içine sindiremeyen egemen güçler ABD’nin de desteği ile 12 Mart Faşist Darbesini doğurdu. 12 Mart Faşist Darbesi sonucu tüm yurtseverlerin, devrimcilerin en ağır işkenceden geçirilmesi, DENİZ GEZMİŞ – YUSUF ASLAN – HÜSEYİN İNAN’ın idam edilmesi, Kızıldere’de MAHİR ÇAYAN’LA birlikte 10 devrimcinin topluca katledilmesi… ABD bir türlü kana doymuyor. Çeşitli görevlerle Türkiye’de bulunan CIA ajanları vasıtasıyla Anadolu’yu adım adım gezerek ALEVİ – SUNNİ, TÜRK – KÜRT çatışmalarının çıkması için yoğun çaba harcıyorlar. Sonuç olarak, Kahraman Maraş, Tokat, Sivas’ta Alevilere karşı saldırılar olmuş ve yüzlerce yurttaş insanlık dışı yöntemlerle katledilmişlerdir. Yine 1 Mayıs 1977 olaylarında Sular İdaresi binası üstünden ve meydandaki otelden keskin nişancılarca ateş açılmış ve 34 yurttaşımız katledilmiştir. Faşistlerce kurşunlanarak, boğularak öldürülen devrimcilerin katilleri korunmuştur. İşte bu olaylar 12 Eylül Faşist darbesinin ikinci gününde birden kesilmiştir. 12 Eylül Faşist darbesinde 50 den fazla genç idam edilmiş, on binlerce yurttaş cezaevlerinde çok ağır işkenceler görmüş, yüzbinlerce yurttaş gözaltına alınmış. 12 Eylül Faşist Darbesi ile ilgili onlarca kitap yazıldı. Hala faşist darbelerin acıları devam etmektedir. 12 Eylül’de sadece Fethullah Gülen örgütü ve diğer tarikat ve dinci derneklere hiç bir şekilde dokunulmadı. ABD’nin emirleri doğrultusunda Fethullah Gülen Örgütüne dokunulmadığı gibi adeta ödüllendirildi. Bu konuyu araştıranlar, yazanlar teker teker katledildi. Şimdi Uğur Mumcu’nun ölmeden önceki son yazısını, yani 22 Ocak 1993’te Cumhuriyet Gazetesindeki yazısının bazı bölümlerini birlikte paylaştığımızda 15 Temmuz Kalkışmasını daha iyi anlayacağız. Ve bir daha soralım Uğur Mumcu’nun katledilmesinin gerekçesi bu yazı mı? Yazısının başlığı “İMAM – SUBAY”…fazla söze gerek yok… “İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?” ”İmam-hatip olarak yetiştirilenler emniyet müdürü, savcı, yargıç, kaymakam olacaklar; bu yasa değişikliği TBMM’den geçerse subay da olacaklar. Neden ilahiyat fakülteleri ile yüksek İslam enstitülerini bitirenler din adamı olarak çalışmıyorlar?” … ‘Üstelik mesleki ve teknik öğrenim liselerinde öğrenci sayısı artışı yüzde 374, imam-hatip liselerinde yüzde 1.246 olmuştur. Genel liselerde öğrenci sayısı son yirmi yılda 3 kat, meslek liselerinde 4.9 kat, imam-hatip liselerinde 13.4 kat artmıştır”… ”İmam-hatipliler din adamı olarak çalıştırılmayacaklarsa neden art arda imam-hatip okulları açılıyor. Neden bu okullardaki öğrenci sayısı her yıl bu kadar artıyor?” “Dinsel ticaret 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra parasal kaynağa da kavuşarak devlet içinde de köşe başlarını tuttu.” Ellerinde yayın organları, yayınevleri, televizyon kanalları ve arkalarında da Suudi kökenli İslam bankerleri var. 1983 yılında Milli Eğitim Temel Yasası’nı değiştirdiler, bugün Harp Okulu yasasını…” Uğur Mumcu’nun 22 Ocak 1993 günlü son yazısı şu satırlarla bitiyor: ”Yaşa var ol Harbiye. Selamünaleyküm sivil toplum. Maşallah ikinci Cumhuriyet. Ruhuna el Fatiha laiklik”… “Geçmiş olsun, geçmiş olsun…” Şimdi Kısaca 15 Temmuz 2016 gecesini ve Fethullah Gülen Darbe girişimini Uğur Mumcu 23 Yıl önce yazmış, TV ekranlarında “anlı şanlı!” paşalar, bunlar Türk Askeri olamaz bunlar terörist diye ahkâm kesiyorlar. Peki, bunların sicillerinin altında hangi kuvvet komutanlarının, hangi genelkurmay başkanlarının imzası var? Kimler bunları kuvvet komutanı olarak atamasını yaptı? Peki, Fethullah Gülen Okullarına her türlü devlet desteğinin sağlanması için verilen resmi emirleri kimler verdi? Peki, Fethullah Gülen Okullarını görmek, desteklemek için hangi milletvekilleri – Üniversite rektörleri ve iş adamları sık sık bu okulları neden ziyaret ediyorlar? (Merak edenlere sadece bir örnek vereceğim. 23 Ocak 2012 Tarihli Zaman Gazetesi.) Sonuç olarak ABD Türkiye’ye karşı düşmanlığından ve Wilson Prensiplerinden vaz geçmeyecek. Mustafa Kemal Atatürk’ün TBBM de kabul edilen Chester İmtiyazı Anlaşmasını unutmayacaklardır. Fethullah Gülen sadece bir piyondur. Arkasındaki güç CIA dan başka bir örgüt değildir. Kaynaklar 1 -Rabıta – Uğur Mumcu 2 –Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke Türkiye. Necip Hablemitoğlu 3-Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı – 4 -İblisin Kıblesi Cengiz Özakıncı Otopsi Yayın Yayınları

Bunları da sevebilirsiniz