Bölgesel iktisat, iktisat literatüründe en geniş anlamıyla ülkelerin ekonomik faaliyetlerinin bölgeler arasında dengeli dağılım sorununu ele alan iktisadın alt dalı olarak incelenmektedir. Ülkemizde 2009 yılından itibaren bölgesel iktisat politikaları faal olarak kalkınma ajansları tarafından planlanmakta ve faaliyet göstermektedir. Ülkemizde bölgesel politikaların 2 temel amacı vardır bunlar;
1-) Bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması ve refahın ülke tabanına yayılması
2-) Bölgelerin potansiyellerinin değerlendirilip, rekabet güçlerinin arttırılıp ulusal büyüme ve kalkınmaya katkılarının sağlanması şeklindedir.
20.yy ile beraber ticaret kavramı bölge sınırlarından çıkıp küresel çapta anlam kazanmıştır. Bu değişim ve gelişim bölgeleri kendi aralarında ticaretten ziyade, dünya ile rekabet edebilir düzeye getirmek ile kazanımlı bir hal alacaktır. Günümüzde bölgelerin var olan faktörleri tek başına bir anlam ifade etmeyip, teknolojik gelişim ile birleştirilip katma değeri yüksek ürün ortaya çıkarabildiklerinde anlam kazanmaktadır ve ancak bu şekilde sürdürebilirlik sağlanacaktır. Bu bağlamda teknolojik gelişim açısından geri kalmış bölgelerimizde bölge kendi potansiyeli açısından beslenmediği için, refah seviyesi yükselmemekte ve işsizlik baş göstermektedir. Bu işsizlik sorunu göç sorunsalını yaratacaktır. Ülkemizin kalkınma motoru olan İstanbul, OECD raporlarına göre en çok göç alan metropol şehirlerimizin başında gelmekte ve İstanbul’u diğer metropol şehirlerimiz olan Ankara ve İzmir takip etmektedir. En çok göç veren şehirlerimize gelecek olursak birinci sırada Muş bulunmakta ve onu diğer doğu şehirlerimiz izlemektedir. Bu şekilde gerçekleşen olaylar bölgesel kalkınmaya ket vuran hareketlerin başında gelmektedir. Bölgesel kalkınma için birinci adımda doğru planlama yapılmalı ve göç sorunsalı ortadan kaldırılmalıdır. Göç sorunsalını ortadan kaldırmak için ise bu bölgelere doğru yatırımlar yapılıp bölge kalkındırılmalı ve bölgedeki beşeri sermaye uzmanlaştırılmalıdır. Bölgede teknik bilgi artışı verimliliğin artmasına, verimlilik artışı ise refah seviyesinin artmasına yol açacak ve refah seviyesi artan bölge sonuç olarak ülke kalkınmasına da katkı sağlayıp ülkenin büyümesine yardımcı olacaktır. Ancak bu yollar izlendiğinde tümevarımda başarı sağlanabilecektir.
Günümüzde artık uzak diye bir kavram bulunmamaktadır. Yaşanan teknolojik gelişimler sonucu uzaklar artık yakın olmuş dünya ticaretine rekabet üstünlüğü sağlayan kavram bölgesel kalkınmışlık ve teknolojik gelişim üzerine kurulmaktadır. Bu nedenledir ki her bölge potansiyeli önemli bir stratejik karar altında değerlendirilmeli ve bu önem çerçevesinde değerlendirilen bölgeye dair planlama yapılmalıdır.