Türkiye ekonomisinin Cumhuriyet tarihi sürecinde ortalama bazda büyüme hızının %4.5 %5 seviyeleri arasında gerçekleştiği bilinmektedir. Bu çerçeve içerisinde bu seviyelerin üzerinde olunan dönemlerde ekonominin büyüme hızının başarılı seviyede gerçekleştiği, seviyenin altında kalınan dönemlerde ise görece olarak başarısız olduğu kabul edilmektedir.
Dünya ekonomilerinin de ivme kaybetmeye başladığı 2016 yılı içerisinde Türkiye ekonomisinin verilerini ele alacak olduğumuzda 2016 yılı birinci çeyrekte büyüme oranının %4.7 oranında gerçekleştiği, ikinci çeyrekte ise %3.1 seviyesinde kaldığı bilinmektedir.
Her iki alt dönemde büyüme dinamiklerini harcamalar yöntemi altında incelediğimizde Türkiye ekonomisinin büyümesindeki itici gücün özel tüketim olduğu görülmektedir. Özel tüketim harcamalarının birinci çeyrekte %4.9 oranında büyümeye katkı sağladığı, ikinci çeyrekte ise %3.4 seviyesine gerilemiş olmasına rağmen yine de itici güç olarak pozitif katkı yarattığı gözlemlenmektedir. Kamu harcamaları birinci çeyrekte %1.2 puan olarak büyümeye katkı sağlarken ikinci çeyrekte ılımlı bir artış ile %1.7 oranında katkı sağlamıştır. Yatırımlar tarafında özel kesim yatırımlarının etkisi hem birinci hem de ikinci çeyrekte negatif yönlü olmuştur. Bu çerçevede özel kesimin birinci çeyrekte büyümeye katkısı -0.2 oranında gerçekleşirken, ikinci çeyrekte -0.3 olarak yine eksi etki yaratmaktadır. Yatırımların kamu kesimi tarafında ise hem birinci hem de ikinci çeyrekte büyümeye etkisi 0.2 puan ile ılımlı bir katkı sağlamaktadır. Net ihracat verileri ele alındığında birinci çeyrekte -1.5, ikinci çeyrekte -2.1 puan ile net ihracatın büyümeye etkisinin negatif yönde olduğu gözlemlenmektedir. Stok değişimlerinde ise katkı birinci çeyrekte 0.1 puan, ikinci çeyrekte 0.2 puan olarak gerçekleşmiş, büyümeye pozitif etki yaratmıştır.
Üretim yöntemi ile yapılan hesaplamalar çerçevesinde büyüme dinamikleri ele alındığında ise turizm sektöründe yaşanan tüm olumsuz durumlara rağmen hizmet sektörü yine de ikinci çeyrekte 1.8 puan ile büyümeye en yüksek katkıyı sağlayan sektör olmuştur. Hizmetleri 0.9 puan katkı ile sanayi sektörü izlemekte, tarım sektöründe ise üretimin gerilediği bu nedenle büyümeye etkisinin zayıf kaldığı gözlemlenmektedir.
Genel çerçeve altında Türkiye ekonomisinin 2. Çeyrekte ivme kaybettiği görülmektedir. Ülkemizin yılın ilk yarısında yıllık bazda büyüme oranı %3.9 düzeyinde olduğu, bu büyüme oranı altında itici gücün tüketim harcamalarından oluştuğu, büyümenin anahtarlarından olan yatırım harcamalarının büyümeye katkısının zayıf hatta eksik kaldığı, yurt dışı ihracatımızın yeterli olmadığı ve yine büyümeye katkısının eksi yönde olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye ekonomisi talep kaynaklı büyüyen, yatırım harcamalarında eksik kalan, kamu harcamaları konusunda olumlu bir tablo çizen fakat yetersiz olduğu gözlenen bir çizgide ilerlemektedir.
Üçüncü çeyrek veriler çerçevesinde Temmuz ayında yaşanan olaylar sebebi ile ülke ekonomisinin stabilizasyonunun bozulduğu bu çerçeve altında üçüncü çeyrek döneminde de verilerin pozitif yönde değişim göstereceği beklentisi gerçekçi gözükmemektedir. Ayrıca Eylül ayı içerisinde Moody’s’in yaptığı not indirimi çerçevesinde de Türkiye eskiden olduğu kadar rahat bir şekilde dış finansman sağlayamayacaktır.
Tüm bu genel durum altında Türkiye için, ülkemizin refah artışı için, üretim artışı sağlayacak, talep kaynaklı yerine arz yönlü büyüme dinamikleri üzerine oturtacak, ülke ekonomisinin sürdürülebilirliğini garanti altına alacak bir yapısal reform gerektiği görülmektedir.
Eşit, Adaletli, Özgür ve Bağımsız bir Türkiye dileklerimle…