Hukukun temel ilkelerini sembolize ettiği kabul edilen Yunan Tanrıçası Themis heykelini hepimiz biliriz. Elindeki terazisi adaleti; kılıç ise adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını anlatır. Daha sonraları bu sembollere eklemeler yapılmıştır. Örneğin gözleri bağlıdır; çünkü tarafsızlığı ifade eder. Kadın olması ise bağımsızlığı sembolize ettiği söylenir. Peki günümüzde Themis’in taştan bir heykel olmak dışında, insanlığa ifade ettiği-hatırlattığı ne kaldı? Ya da bilenlerin bilmeyenlere anlattığı bu Yunan mitoloji tanrıçası, hala insanların aklında bir karşılık buluyor mudur? Hukukun, adaletin, eşitliğin sorgulandığı bu zamanlarda, bence hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. O zaman gelelim Themis’in 21.yüzyıl hikayesine…
O gözleri bağlanıp, tecavüz edilmiş; şiddet görerek terazisi kırılmış ve elindeki kılıç ile kalan son gücüyle kendini korumak istemiş bir kadındır. Çünkü dünyada erkek adaleti(!) hüküm sürmektedir. Akıllardaki düşünce yapısı, dillerdeki sözcükler hep erkek egemen toplum temellidir. Temsilen yer bulan kadın figürünün ise geldiği son durum ortadadır. Kadınların sorunlarını, meselelerini, davalarını çözmeye çalışan bu toplumlar, onlar adına ahkam kesmeye bayılıyor. Kadına söz hakkı vermeden, kadın varlığını daha içlerine bile sokmadan yürütülen uygulamalar ve yasalar sadece göstermeliktir. Bu durum kadınları yerinde saydırmayı geçmiş, statülerini daha da kötüleştirmektedir.
Hukuk düzenimizdeki örnekler üzerinden gidecek olursak, kadın cinayetlerinin soruşturulma kriterleri şöyledir: Eteği kısa mı? Daha öncesinde gönül ilişkisi var mı? Hep dekolteli mi giyiniyordu? Yüksek sesle ve kahkaha atarak mı konuşuyor? Tahrik söz konusu mu? Bu sorulara cevap ‘evet’ olduğu an, cinayeti işleyen erkeğin haklı olduğu taraflar var. İşte bu görüşün hakim olduğu toplum, ahlak yapısı ve hukuk sistemi üçlüsü tam bir ‘şeytan üçgeni’dir. Burada kadının yaşadığı adaletsizliklerin, eşitsizliklerin acısı bitmek bilmez bir hal alır. Yaşadığı travmanın etkisiyle sönüp, gider bir hayat daha…
Nevin Yıldırım davasında ise kadına karşı adaletsiz tavrı hukukta göreceğiz. 2012 yılında ‘kesik baş cinayeti’ olarak gündeme gelen olay Isparta’nın Koruyaka köyünde gerçekleşmiştir. 26 yaşındaki Nevin Yıldırım, kendisine zaman zaman silah zoruyla tecavüz eden ve uygunsuz fotoğraflarını yayacağı tehdidinde bulunan 35 yaşındaki Nurettin Gider´i av tüfeğiyle vurduktan sonra başını kesmiş ve köy meydanına atmıştır. Dava süreci uzun yıllar sürmüş, bu zaman içerisinde tecavüzcüsünden hamile olan Nevin Yıldırım doğum yapmış. Dünyaya gelen kız bebek, Nevin Yıldırım tarafından istenmediği için devlet korumasına verilmiştir. Geçtiğimiz günlerde karara bağlanan davada Nevin Yıldırım, kasten adam öldürmek suçundan ‘ömür boyu hapis cezası’ aldı. Başta kadın örgütlerinin tepkisini çeken bu sonuç büyük tartışma yaratmaktadır. Çünkü mahkemenin «haksız tahrik” indiriminden faydalanmasını uygun bulmadığı davada erkek adaleti(!) egemen olmuştur. Küçük bir kasabada, evli ve çocuk sahibi bir kadının ona tecavüz eden akrabasını neden gidip şikayet etmediğini sorgulayanlar için ise «Gelin bir de siz Türkiye’de kadın olun!” demekten başka bir çarem kalmıyor. Çünkü Diken yazarı Hürrem Sönmez’in dediği gibi «tecavüze katlanmak, şiddete ses çıkarmamak, korkudan, utançtan ya da çaresizlikten ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ demek, bir ömrü geçirmek hiçbir kadına yabancı değildir.”