İslam dünyası uzmanları, Mezopotamya kültüründe yerleşik kısasa kısas kavramının, şiddetin şiddeti üretmesi olgusunun açıklanması anlamına geldiğini söylüyorlar.
Sözde insanlığın, uygarlığın gelişmesinin önlenemez olduğu bir dünyada, insanlıktan çıkma hallerinde, insanın insana yapabileceği kötülükler, acımasızlıklar, işkencelerin boyutlarında, sınır tanımazlığın, dudak uçuklatan korku filmlerinin senaryolarının aşılacağını öngöremezdik.
İslam dünyası içinde, Mezopotamya topraklarında, Müslüman çoğunluk eksenli yaşanan çatışmaların, şiddet dozu, kaosun boyutları üzerinden insan aklını durduracak gelişmeler, insanlık dışı şiddetin tırmanışı, İŞİD terörünün propaganda aracı olarak kullandığı vahşetin teşhirinin anlamından, yaşanan şiddet tırmanışının her boyutuna ilişkin bilim insanlarını, gerçek uzmanları konuşturmanın dışında söz söylemenin bir anlamı kalmamıştır. Onları dinlerken de yaşananları anlamak, sağlıklı yorumlamanın ötesinde, beslenen duygularımız çaresizlik, umutsuzluk üzerinden oluyor.
Kuran’ın, İslam inancının, hele de felsefesinin insanın insana kötülük, işkence yapmasını yasakladığını, din bilimci olmaya gerek kalmadan, dinin anlamını düşünerek ayrıca din bilimcilerinin net açıklamalarını dinleye dinleye öğrendik.
Ancak İslam inancı adına, şeriatı yaşatma teziyle ortaya çıkan terör örgütünün militanlarına öğretilenin başında, şeriata karşı çıkanları öldürme emri verildiğini de biliyoruz. Dehşete düşürme yoluyla teslim alma, direnişi kırma aracı olarak açıklanan bu propaganda yöntemleri, aynı çizgide olmakla övünen diğer radikal İslamcı terör örgütleri için de geçerli.
Emperyal çıkarların pek çok projesinin uygulanmasında siyasal İslam, elbette en çok bu çığrından, insanlıktan çıkmış radikal İslamcı terör örgütlerinin amaçlarındaki söylemlerin tersine olarak katkıları tartışılmaz.
Yaşanan besbelli yakın tarihlere kadar öngörülememiş şiddet, dehşet boyutları ile artık emperyal çıkarlar için de tehdit boyutlarının önlenemez tırmanışları, yaşanan şiddet eylemlerinin onlara dönük boyutları ile ortada.
Ülkemiz için Anadolu toprakları üzerinde yaşamış çok kültürlülük, sayısız kurulmuş devletlerin deneyimlerinden beslenmiş uygarlıklar, Osmanlı tarihlerinin bileşkesinde oluşmuş Anadolu Aydınlanmasında aynı bağlamda ele alınabilir.
Hele de İslam dünyası içinde demokrasi deneyimi, uygarlaşma projesi, Atatürk devrimleriyle, laik Cumhuriyet’in donanımlarıyla hala bataklığa saplanıp kalmama şansımız var.
Dünyadaki ağırlıklı İslam ve yoksul güney topraklarında yaşanan, zengin kuzeye de sıçramış alt kimlikler ayrımcılığının kullanıldığı çatışmaların tuzağından kurtulmada siyasal partilere, demokratik sivil toplum örgütlerine düşen sorumluluklar yaşamsal düzeyde.
Cumhuriyet tarihi içinde sandık çoğunluğunu en uzun soluklu yakalamış erk olarak ne yazık ki ülkemizin çağdaş insan hakları, demokrasi, barış ve uygarlık yolunda yürümesinde en şanslı liderliği yakalamış olmalarına karşın, çatışmacılığı beslemede, toplumsal uçurumları, düşmanlıkları katlayan icraatlar rekorlarını kırmakta diretiyorlar.
Kendine biat etmeyen, yaşam tarzları, değerleri, inançları farklı, oy vermeyen seçmenleri, yandaş olmayan medyayı, tüm demokratik kurumları düşman ilan etmenin ötesinde, ezme, yok etme siyaseti güdülüyor. Ne pahasına olursa olsun, her türlü kirlilik atbaşı, iktidarı elde tutma, hesaplaşmama uğruna, sivil diktatöryal gidişte öylesine gözü kara yol alış var ki.
Ülkemizde durum böyle iken Avrupa’ya baktığımızda ise, Hollande’nin Ukrayna krizi için sarfettiği «kalıcı barış olmazsa geriye bir senaryo kalıyor o da savaş” sözlerinin üstünden hafta geçmeden İtalya Dışişleri Bakanı Peole Gentiloni de Avrupa’da bir savaş olasılığını gündeme getirdi. Bu savaş senaryosunu Ukrayna bağlamında değil Libya bağlamında gündeme getirdi.
Sınırlarındaki sorunları yıllarca komşuluk politikaları, denetimli kaos gibi uzaktan kontrol yaklaşımlarla geçiştirmeye çalışan Avrupa’nın doğu ve güney hattında art arda dikişler atıyor.
Avrupa kalesinin üzerinde biriken kara bulutlar, hız kazanan bir fırtınanın haberciliğini yapıyor.
Minsk’de geçen ay Ukrayna üzerinde varılan ancak kuşkuyla karşılanan ateşkes henüz sonuç vermedi. Dikkatler Ukrayna üzerinde toplanmışken bu defa İtalya’nın Dışişleri Bakanı Gentiloni, güneyden yaklaşan bir başka badirenin alarmını verdi.
Şunu artık söyleyebiliriz, maalesef emareler gözükmeye, oluşmaya başladı.
Aydınlık bir ay dileklerimle.