Bir Kurultay Hikayesi

CHP´de Kurultay delegeleri, parti tüzüğünü demokratikleştirmek amacıyla olağanüstü kurultay toplanması için, 07.06.2004 tarihinden itibaren noter kanalıyla imza toplamaya başladılar.

Kurultay delegelerinin imza topladıklarının duyulması üzerine Genel Başkan Deniz BAYKAL ani bir manevrayla 03.07.2004´de CHP Olağanüstü Kurultayı´nın toplanacağını açıkladı. BAYKAL bu açıklaması sırasında, bazı milletvekillerini iflah olmaz milletvekilleri olarak ilan etti ve onlara ağır suçlamalarda bulundu.

Deniz BAYKAL´ın bu açıklaması üzerine; “genel başkanımız olağanüstü kurultay istiyor, biz de talebimizi iletirsek ilan edilecek gündeme tüzük değişikliği talebimiz de ilave edilir, partimiz ikinci kez kurultay toplamak külfetinden kurtulur” düşüncesindeki kurultay delegeleri, topladıkları 384 imza ile 15.06.2004´de CHP Genel Merkezi´ne başvurdular.

Bir gün sonra olağanüstü kurultay çağırısı Cumhuriyet Gazetesinde yayınlandı. CHP ve demokrasi geleneklerine aykırı birçok uygulama, BAYKAL´ın ilan ettiği Kurultay gündeminde yer alıyordu ama, örgütün talebi olan tüzüğün demokratikleştirilmesi yoktu. CHP ve Türkiye demokrasi tarihine kara birer leke olarak geçen antidemokratik gündem maddeleri ise şunlardı;

CHP tarihinde ilk kez bir kurultay basına kapalı yapılıyordu,

CHP tarihinde ilk kez bir kurultay Ankara dışında, Esenboğa yolunun 27. kilometresinden sonra bir köy yolunda yapılıyordu,

CHP ve demokrasi tarihinde ilk kez bir kurultay kendi örgütüne kapalı yapılıyordu,

CHP ve demokrasi tarihinde ilk kez bir genel başkan, kendi milletvekillerini suçlamak, cezalandırmak için kurultay topluyordu.

CHP ve demokrasi geleneklerine aykırı bu duruma kamuoyundan gelen tepkilere karşı BAYKAL, “aile sorunlarımızı aile meclisi içinde görüşeceğiz´ diyerek geçiştiriyordu.

Kurultay

BAYKAL´ın çağrısıyla toplanan CHP 12.Kurultayı, Esenboğa yolunun 27. kilometresinden sonra girilen bir köy yolu üzerinde, tarlaların içindeki Anadolu Oteli´nde yapıldı.

Kurultayı izlemeye gelecek CHP üyelerine karşı, otelin çevresi bir gece önce dikenli tellerle cevrildi. Sabahın erken saatlerinde otele ulaşan yollar ve otel jandarma kordonu altına alındı.

Kurultayı izlemek için otele doğru gelmeye çalışan yüzlerce CHP´li jandarma dipçiği ile karşılaştı.

CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL, kendi çağrısı üzerine toplanan ve aile toplantısı olarak isimlendirdiği kurultaya, örgütünden kaçar gibi, kimseye görünmeden geldi ve salona arka kapıdan girdi.

BAYKAL kurultayı açtı, divan başkanlığı için delegelerden önerilerini istedi. Ilk olarak eski Antalya belediye başkanı Bekir KUMBUL´u divan başkanlığına öneren ve 424 delegenin imzasını taşıyan kalınca bir dosya sunuldu. Istanbul Milletvekili Ismet ATALAY´ı öneren iki sayfalık dilekçe ise birkaç dakika sonra verildi. Buna rağmen BAYKAL önergeleri açıklarken Ismet ATALAY´ın önergesini ilk önerge diye duyurdu. El kaldırarak açık oylama yapıldı. Görevlilerin bile ATALAY lehine el kaldırmasına rağmen Bekir KUMBUL´un oylan bariz bir şekilde fazlaydı. Buna rağmen Deniz BAYKAL, İsmet ATALAY’ın kazandığını ilan etti ve maalesef bir CHP kurultayında ilk kez bir genel başkan dakikalarca yuhalandı.

Komplo Teorileri ve Hakaret

İsmet ATALAY çok kötü bir yönetim gösterdi. Adeta daha önceden hazırlanmıs, bir senaryoyu ve aldığı talimatları uyguladı. 21 kurultay delegesine 10´ar dakika söz verdi. Sadece üç muhalif delege konuşma fırsatı buldu. Genel Başkan Deniz BAYKAL ise iki saat kurultay başında, iki saat de sonunda olmak üzere tam dört saat konuştu, delegeleri sıkıntıdan bayılttı. Ancak anlattığı komik komplo teorileri dinleyiciler tarafından tebessümle karşılandı. Emperyalizme karşı verdiği amansız mücadele sonucunda kendisine tuzaklar kurulduğunu, Irak ve Kıbrıs´ta izlenen ABD karşıtı politikalar nedeniyle de CHP içindeki muhaliflerin CIA ile işbirliği yaptığını uzun uzun anlattı.

Kurultay salonundan bir haber alabilmek için tarlalar içinde, 35 derece sıcaklıkta güneş, altında saatlerce bekleyen örgüt emekçilerine, kendi eliyle saptadığı milletvekillerine, Anadolu´nun dört bir yanından gelmiş, kurultay delegelerine “çapulcu” benzetmesiyle hakaret eden BAYKAL, parti içindeki farklılıklara ne kadar tahammülsüz olduğunu bir kez daha gösterdi.

Komik Oylama

Güven oylamasına geçildi. Delegeler 329 imzalı bir önergeyle oylamanın gizli yapılmasını talep ettiler. İstekleri kabul edilmedi ve oylamaya katılmamak için salonu terk ettiler. isim okuyarak açık oylama yapıldı. Deniz BAYKAL´a 612 delege güvenoyu verdi. Bu sonuç CHP politbürosunu rahatsiz etti. Akıllarına dahice bir fikir geldi. Oylama sırasında salonda bulunmayan delegelerin geldiğini belirten kurultay divanı, yeniden isim okuyarak oylamaya geçti. Bu sırada delege olmayan görevlilerin kurultaya katılmayanlar yerine el kaldırarak oy kullandıkları görüldü. Nasıl olsa muhalefet salonu terk etmişti… Kısa bir süre sonra Deniz BAYKAL´ın 781 güvenoyu aldığı divan tarafından ilan edildi.

Salonda bulunan milletvekillerinden sadece İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi GUNEŞ, Gaziantep Milletvekili Abdülkadir ATEŞ ve Malatya Milletvekili Mevlut ASLANOĞLU, Deniz BAYKAL´in yüzüne karşı ret oyu kullandılar.

Genel Başkan´a güven oylaması gibi önemli bir oylama BAYKAL yanlıları tarafından düzenlendi ve denetlendi. Seçim Kurulu ve Yargıç gibi tarafsız gözlemciler yoktu. Gerçekleri yansıtmayan oylama sonucuna da kimse itibar etmedi. Kurultaya 950 delege katıldığı divan tarafından ilan edilmişti. 262 delegenin salonu terk ettiği yine divan tarafından açıklandı. 13 delege de salonda kalarak ret oyu vermeyi tercih etmişti. 781 güvenoyu+13 ret oyu+262 salonu terk etti = 1156. Kullanılan oy = 1156, kurultaya katılan delege sayısı = 950. Divan başkanı ne de olsa hesap kitaptan iyi anlıyordu, CHP´nin eski genel saymanıydı…

CHP bu şekilde tarihine, kimliğine yakışmayan çirkin bir kurultay yapmış oldu. Genel başkanın dört saat nutuk atması için yüzlerce insan Temmuz sıcağında Anadolu’nun dört bir köşesinden Ankara´nın varoşlarına getirilmişti. Yüzlerce partili de belki izleme olanağı bulurum umuduyla geldikleri kurultay kapısında jandarma dipçiği ile karşılanmışlardı. CHP tarihine kara bir leke sürülmüştü.

Kurultay Sonrası

Arka kapıdan girebildiği kurultay salonundan pirus zaferiyle çıkan Deniz BAYKAL ertesi sabah soluğu Anıtkabir´de aldı. Aile toplantısı olarak isimlendirdiği, hiçbir yasal denetimin olmadığı olağanüstü kurultayın ne kadar demokratik yapıldığını nasıl güven tazelediğini anlatmaya çalıştı.

Sıra parti içi muhalefeti sindirmeye gelmişti. Meclis gurubuna gözdağı vermek icin birkaç milletvekilinin mutlaka partiden atılması gerektiği görüşündeki politbüro, Istanbul Milletvekili Ahmet Guryüz KETENCI, Ankara Milletvekili Prof.Dr.Mehmet TOMANBAY ve Istanbul Milletvekili Hasan AYDIN´ı tedbirli olarak disiplin kuruluna vererek işe başladı. “Sallandıracaksın üç-beş kişiyi, bak o zaman memleket nasıl düzeliyor mantığındaki politbüro, tüm illerde, başta kurultay delegeleri olmak üzere büyük bir ihraç, operasyonu düzenledi.

Artık hedef tüzük kurultayı yapılmasını engellemekti. Anadolu’ya heyetler çıkartıldı. İl il gezildi. BAYKAL´a kurulan komik tuzaklar anlatılmaya çalışıldı. Kurultay için noterden imza veren delegelerden imzalarını geri almaları için yalvarıldı. Il’lerden gelen haberlere göre imzacı delegelerden sadece birkaçı imzasını geri çekmişti, ancak genel sekreter Önder SAV(eski barolar birliği başkanı) tüzük kurultayı toplanmayacağını açıkladı. SAV, geri çekilen imzalarla olağanüstü kurultay için gerekli imzanın altına düşüldüğünü gerekçe gösteriyordu.

Tüzük kurultayı için imzalar noter kanalıyla toplanmış ve genel merkeze teslim edilmişti. 348 imzanın teslim edildiğini, kimlerin imza verdiğini herkes biliyordu. Ama imzasını kimlerin geri çektiğini, kaç kişinin geri çektiğini bilen yoktu, genel sekreterin beyanına herkes inanmak zorundaydı. Noter tasdikli imzalar nasıl dosya ile genel merkeze verildiyse, geri çekilen imzalar da aynı şekilde başvuruyu yapanlara iade edilmeliydi.

Ortada bir hokus pokus olduğu açıkça belliydi. Koskoca CHP´de hukuk ayaklar altına alınıyordu. Hem de barolar birliği başkanlığı yapmış ünlü bir hukukçunun yazdığı senaryolarla…

Oysa imzalar geri çekilse bile kurultayın yapılması gerektiği konusunda hukukçular hem fikirdi. Aslında Önder SAV da eskiden onlar gibi düşünüyordu. Benzeri bir olay İstanbul Büyükçekmece ilçesinde yaşanmış, SAV 03.01.2002´de İstanbul İl Başkanlığı´na gönderdiği bir yazı ile, imzalarını geri çekerek kongre talebinden vazgeçenlerin ancak bu görüşleri doğrultusunda kongrede oy kullanabileceklerini, kongrenin yapılmasını engelleyemeyeceklerini, imzaların verildiği günkü durumun geçerli olduğunu bildiriyordu. Ama bugün her nedense o engin hukuki görüşlerinde ufak tefek değişiklikler olmuştu.

Yargıtay´ın Müdahalesi

CHP´de bu tartışmalar yaşanırken Yargıtay Başsavcı Yardımcısının ihtar yazısı gündeme bomba gibi düştü. Duruma re´sen el koyan başsavcılık, beş gün içinde CHP genel merkezinin kurultay tarihi ilan etmesini istiyordu. Gerekçesi de ayni Önder SAV´ın Büyükçekmece ilçesi için yazdığı yazıdaki gibiydi.

Hukuk devletini savunan CHP´nin hukukçu genel sekreteri savcıya karşı kıyameti kopardı. Savcıyı CHP´nin içişlerine karışmakla suçlayan yazılı bir açıklama yaptı. CHP´deki hukuksuzluklara yargının karışmasına tahammül edemiyordu.

“Sayın savcının kendisine bir başvuru olmadan durumdan vazife çıkarması, kendisini yazılı istek sahiplerinin yerine koyması, yasaların kendisine tanıdığı yetkiyi aşarak demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan ana muhalefet partisinin içişlerine karışması, inandırıcı olmamış ve fevkalade üzüntü verici olmuştur. Savcı görev sınırlarını unutmuş, CHP´ye talimat vermeye kalkmıştır. Bu durum Türk siyasi hayatında bir ilk örnektir.” Önder SAV, eskiden kendisinin de paylaştığı savcılık görüşlerine, bugün şiddetle karşı çıkıyordu. Tavrı anlaşılır gibi değildi, suçüstü yakalanmış bir kişinin davranışlarını anımsatıyordu. Tüzük kurultayı için imza toplayan delegelerin; ön seçimi kurumsallaştırma, yığma ve naylon üyeliği engelleme, seçim sonuçlarını tartışma, çarşaf liste ile demokratik kongre gibi isteklerini tartışmaktan kaçınan bugünkü CHP yönetimi, yargı ile kavgayı bile göze alıyordu.

Nasıl Olsa Cezası Yok…

Önder Sav, yaptıklarının hukuka ve yasalara aykırı olduğunu bal gibi biliyordu. Ama Anaysa ve ceza yasalarında bu hukuksuzluğun karşılığı cezaların yer almadığını biliyordu. İki yıl önce Tayyip´e milletvekilliği ve başbakanlık yolu açarken, Anayasa´da siyasi parti kapatmayı adeta imkansız hale getiren düzenlemeler yapılırken bu gibi suçlara karşı ceza da koyulmamış, konu siyasi partiler yasasına bırakılmıştı. Avrupa Birliği´ne uyum için yüzlerce yasa değiştiren TBMM, bir türlü siyasi partiler yasasını değiştirmeye fırsat bulamıyordu. Lider sultasına olanak sağlayan 12 Eylül ürünü siyasi partiler yasasının değişmemesi için sanki AKP ile CHP fikir birliği içindeydiler.

CHP, Yargıtay Başsavcı Yardımcısının yazısına cevap bile vermedi. Usta hukukçu yaptırımı olmayan bu gibi suçları işlemeye devam edeceğinin sinyallerini verdi.

CHP içinde antidemokratik uygulamalar devam edecek, imzalar toplanacak kongreler yapılmayacak, sahte üye ve naylon delege furyası devam edecek, ama yargı müdahale edemeyecek…

İşte CHP Politbürosu´nun hukuk ve demokrasi anlayışı bu olsa gerek…

BU YAZI CHP İSTANBUL ESKİ İL BAŞKANI MERHUM MEHMET BÖLÜK’ÜN MECBUREN KİTABINDAN ALINMIŞTIR.

Bunları da sevebilirsiniz