İki milyona yakın gencimizin geleceğini şekillendiren YGS’deki «şifreli kitapçık” iddialarının ardından, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’le görüşen Cumhurbaşkanı Gül, bu iddiaların gerçek dışılığına işaret etmek için, «tatmin oldum” dedi. Daha sonra sırasıyla YÖK Başkanı Özcan ve Başbakan Erdoğan da, tatmin olduklarını açıkladılar.
Söz konusu iddialarla ilgili savcılıkça açılan bir soruşturma devam ederken, devlet erkânının bu tür açıklamalar yapması fevkalade yanlış olmuştur. Halen devam etmekte olan çeşitli davalarla ilgili, bazı sivil toplum örgütleriyle muhalefetin yaptığı açıklamaları, yargıya müdahale olarak değerlendiren iktidarın, aynı şeyi bizzat yapması hiç kuşkusuz çifte standarttır.
Ancak benim üzerinde durmak istediğim konu başka. Düşüncelerimizi açıklarken kullandığımız sözcükler, bizim aynamız gibidir. Tekil olaylara ve bir bütün olarak yaşama nasıl baktığımızı, kendimizi nerede konumladığımızı belirler. Yukarıda ismi geçen erkânın, Demir’in anlattıklarını dinledikten sonra niye «ikna” değil de, «tatmin” olduklarını hiç düşündünüz mü?
Esasen her iki sözcük de, Arapça’dan dilimize girmiştir. İkna, «bir konuda birinin inanmasını sağlama veya kandırma”; tatmin ise, «istenen bir şeyin gerçekleşmesini sağlama, gönül doygunluğuna erme, doyum, doygunluk ve cinsel istekleri giderme” anlamındadır.
Görüldüğü üzere, haz alma duygusunu da içeren tatmin sözcüğü, ikna sözcüğüne oranla çok daha güçlüdür. Gül, Özcan ve Erdoğan’ın tatmin olmaları bundandır. Gerçi Gül sonradan, yazılı bir açıklamayla geri adım atmışsa da, eskilerin deyişiyle bunun pek kıymet-i harbiyesi yoktur.
Neden mi?
Çünkü ağızdan çıkan söz, yaydan çıkmış ok gibidir. Geri alınması mümkün değildir. Erdoğan’ın, YGS’yi protesto eden gençleri kastederek, «gerekirse biz de, beş on bin kişi toplarız” demesini de, bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Başbakanın bu konuda söylediği ve söyleyeceği hiçbir yeni şey, bu talihsiz ifadeyi dillendirmiş olmasından önemli değildir, olmayacaktır.
YÖK Başkanı’na Açık Çağrı
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve YÖK Başkanı’nın, güçlü bir şekilde arkasında durdukları Demir’in intihalci çıkmasına ne dersiniz?
Aslında söyleyecek bir şey yok. Tuzun bile koktuğu, kokuştuğu bir durumla karşı karşıyayız.
«İntihal” de Arapça bir sözcük, «başkalarının fikirlerini, metotlarını, verilerini, uygulamalarını, yazılarını, yapıtlarını ve şekillerini sahiplerine bilimsel kurallara uygun biçimde atıf yapmadan kısmen veya tamamen kendisininmiş gibi sunmak; yabancı dilden kitap, makale vb. tercüme ederek kendi yazmış gibi basmak” demek (plagiarism).
Daha açık söylemek gerekirse, bilimsel hırsızlıktır.
Demir’in aşırdığı makaleyi kaleme alan yabancı meslektaşından vaktiyle özür dilemiş olması, olayın varlığı ve gerçekliğini ortadan kaldırmıyor. İki gündür telefonlara çıkmayıp, evinde kalması (bu makalenin kaleme alındığı an itibariyle) yaptığından gurur duymadığını gösteriyor.
YÖK Başkanı Özcan, akademi ve akademisyenlere saygılı ve mevkisi itibariyle sorumlu her bilim adamının yapması gerektiği gibi, Ali Demir’i Üniversitelerarası Kurul Etik Komisyonu’na havale etmelidir. Akademisyenlerin söz konusu komisyona sevkini gerektiren sebepler açık olup, başında bulunduğu kurumun web sayfasında yazılıdır.
Demir’in üstlendiği görev, mevzuat karşısında kendisine bir ayrıcalık sağlamaz, sağlayamaz.
İleri demokrasilerde böyle şeyler olmaz, olamaz.
Peki, havale eder mi?
Yanıtı duyar gibiyim ama «niyet okuyor” demesinler diye şimdilik bir şey yazmayacağım.
Hep birlikte göreceğiz.
Anahtar sözcükler: Yusuf Ziya Özcan, Ali Demir, YGS, Üniversitelerarası Kurul, tatmin