Lizbon’da yapılan NATO zirvesinde, ABD ve AB’nin yanı sıra NATO’nun da füze savunma sistemine fiilen katılması konusunda karar alındı…
İşin ilginç yanı, daha düne kadar ABD’nin böyle bir savunmaya ihtiyaç duyma nedeni olan ve NATO’nun tehdit algılamasında da en ön sırada bulunan Rusya’nın da bu projeye katılma eğilimi göstermesi…
Oysa 1980’lerde ABD Başkanı olan Ronald Reagan’ın ‘Yıldız Savaşları’ adıyla anılan Stratejik Savunma Girişimi Projesi’ni başlatma nedeni Sovyetler Birliği’ni bir tehdit olarak görmesiydi…
Sovyetler dağılınca ve soğuk savaş sonlanınca proje gözden düşmüş olsa da daha sonra 2000’lerde George W. Bush bu projeyi «Ulusal Füze Savunma Sistemi” ya da «Füze Kalkanı” adıyla yeniden gündeme getirdi… Burada da ana tehdit unsuru olarak Rusya görülüyordu… Çünkü Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya ilk kez eski gücüne kavuşuyor gibi bir görüntü vermeye başlamıştı…
****
Bugünün ‘Füze Kalkanı’ projesinde Rusya’yı NATO’nun yanında görmek çok iyi yorumlanması gereken bir olaydır…
Sürpriz sayılabilecek bu durumu farklı şekilde yorumlayanlar vardır…
Uzak Doğu’da Çin ve Kuzey Kore’den gelebilecek tehditler ya da İslam dünyasında (Başta İran, Pakistan vs.) denetim dışında kalabilecek nükleer yapılanmalar Rusya’nın bu kararında etkili olabilir…
Ancak Rusya’yı bu noktaya getiren bir başka önemli neden de şu olmalıdır:
Dünya ne kadar tek kutuplu hale gelmiş olursa olsun, Rusya her zaman önemli bir nükleer güçtür ve ABD bu füze kalkanını oluştururken Rusya’nın bu gücünü de göz önünde bulundurmuştur… Kendine karşı (kısmen de olsa) kurulmakta olan bir büyük projeyi karşısına almak istemeyen Rusya daha baştan karşı taraf olmak istememiştir…
Rusya’nın bu atağı, onun yeniden soğuk savaş döneminin ‘ikinci kutbu” olma iddiasını azaltmış olsa da, sonsuz silahlanma yarışı dışında kalarak ekonomik olarak güçlenmesine yol açacaktır…
Kaldı ki, dünya ile olan ilişkilerinin yumuşaması da ticaretinin çok büyük boyutlara ulaşmasını sağlayacaktır…
****
Artık dünya tek kutuplu olduğuna, yani Rusya bir tehdit olmaktan çıktığına göre Doğu Avrupa’da ya da Türkiye’de kurulacak böyle bir savunma sistemi kime karşıdır?
Her ne kadar NATO Genel Sekreteri Rasmussen, «Tehdit oluşturan 30’un üzerinde ülke var” demişse de, Batı’nın(özellikle de ABD’nin) kafasında, başta İran (ve bazı İslam ülkeleri) ile Kuzey Kore’nin olduğu ortadadır…
İran iki nedenle ABD için ürkütücüdür; ilki, nükleer güce ve uzun menzilli balistik füzelere (Şahap-3) sahip olması, diğeri ise bu füzelerin menzili içinde -İran’ın en büyük düşman kabul ettiği- İsrail’in bulunmasıdır…
Çünkü stratejik olarak İsrail demek ABD demektir ve ABD için İsrail’in güvenliği ABD’nin güvenliği kadar önemlidir…
****
Kurulması kararlaştırılan Füze Kalkanı’nın nasıl çalıştığına da kısaca değinelim…
Füze Kalkanı iki bölümden oluşur:
1- Düşman füzeleri atıldığı anda saptayan ‘casus uydular’ ve radarlara ait ‘Erken Uyarı Sistemi’…
2- Düşman füzelere karşı önleyici olarak yerden fırlatılan ‘savunma roketleri’…
Düşman füzeleri, fırlatıldıktan 45 saniye sonra casus uydular tarafından belirlenir…
Bunlara karşı yerden veya denizden fırlatılan savunma roketleri de saatte 25 bin km hızla ve 10 bin metre yüksekliğe çıkarak bu füzeleri vururlar…
Bu füzelerden ilk savunma hattını aşmayı başaranlar olmuşsa bunlar da hedefe varamadan yok edilirler…
Savunma füzelerinin menzili 3000 km kadardır ve yer altına yerleştirildiğinde bir futbol sahası kadar yer işgal ederler…
****
Savunma füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi konusunda ABD ile ne gibi pazarlıkların yapıldığını ne yazık ki bilmiyoruz…
Söylentilere bakılırsa, füzeler değil erken uyarı sistemine ait radarların yerleştirilmesi söz konusu olacakmış…
Füze Kalkanı kurulmasının temel nedeni İran’dan İsrail’e veya başka bir ülkeye yönelik bir füze saldırısının önlenmesi olduğuna göre…
Ve İran’dan atılabilecek füzeyi (en azından) ilk önce Türkiye’de konuşlanmış radar sistemi saptayıp ABD’ye bildireceğine göre…
Bu durum İran’ın düşmanlığını çekmez mi?
Komşularla sıfır sorun politikası gütmeye çalışırken nükleer bir güç olmuş İran’la düşman olmanın faturası çok ağır olmayacak mıdır?
Kaldı ki, savunma füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmeyeceği de kesin değildir…
Savunma füzelerini ateşleyen düğmeye kimin basacağını tartışmak ise saçmalığın daniskasıdır…
Radarlar bir ‘düşman füze’ saptadığında, sadece saniyeler içinde karar verilerek savunma füzeleri ateşlenecektir… Böyle bir durumda füzeleri ateşleyecek düğmeleri ABD kimseye bırakır mı?
Elbette bu yetkiyi ABD kendisinde tutacaktır… Füze kalkanı kurulduktan sonra NATO toplanacak ve ‘düğmeye basma’ yetkisini en yüksek NATO komutanına (elbette ABD’li) verecektir…
Türkiye, savunma füzelerinin Türkiye topraklarına yerleştirilmesine karşı çıksa bile (aslında bunun bile sağlanamadığını ileri sürenler vardır) erken uyarı radarlarını bulunduran bir figürandan başka bir şey olmayacaktır…
Öyle bir figüran ülke ki, üzerindeki radarları da NATO adıyla ABD kullanacak ve İran’ı göz altında tutacaktır… Böylece koruyucusu olduğu İsrail’in güven içinde olmasını sağlayacaktır…
ABD’nin İsrail’i korumasına karşı çıkmak söz konusu değil elbette…
Ama bunu Türkiye’de kendini İsrail düşmanı ilan eden bir iktidar eliyle yapması gülünesi bir çelişki yaratıyor…
Siz Başbakan’ın Davos’ta ‘van minits’ diyerek İslam dünyasında sansasyon yaratmasına, Mavi Marmara’yı göndererek ya da Lübnan’ın hudut kasabasına giderek İsrail’i tehdit etmesine bakmayın…
İsrail’in korunması, Recep Tayyip Erdoğan üzerinden sağlanacaktır…
Füze Kalkanı kurulduğunda İsrail, Recep Tayyip Erdoğan’ı onur konuğu olarak davet bile edebilir…
****
Elbette işin bir de ekonomik yönü vardır…
Başlangıçta 200 milyon Avro olarak düşünülen ilk masrafların, 4-5 milyar Avro’yu bulacağı hesaplanmaktadır…
Bu projenin riskini paylaşmak yetmiyormuş gibi bir de ekonomik yükünü paylaşmak bilmem ne kadar doğrudur…
«Bizim zaten ulusal bir füze savunma sistemine ihtiyacımız vardı” gerekçesini öne sürenlere şu soruyu sormak gerekir:
Komşularınla iyi ilişkiler kurmak varken, önce onlardan düşman yaratmak sonra da korunmaya çalışmak ne derece doğrudur?
Üstelik korunma sistemini ateşleyecek düğmeyi de başka bir ülkenin eline vererek…