Türk Mucizesi ve Tarım



Türkiye, bir doğu imparatorluğunun küllerinden emperyalizme karşı zaferle kurulmuştu. Tarih sahnesinden silinmek üzere olan bir halk, Atatürk’ün önderliğinde Kuvayı Milliye temelinde Cumhuriyet rejimine geçmişti. Siyasal bağımsızlığını kazanan Türkiye ekonomik bağımsızlığını da kazanmalıydı. Ancak bu, askeri zaferden daha da zordu. Çünkü memleketin ekonomisi tam bir yıkıntıydı. Tarımsal üretimi de halkı doyuramaz durumdaydı.

Cumhuriyetin Başında Durum Neydi?


· 13.6 milyon nüfusun 10.3 milyonu kırsal kesimde yaşıyordu.
· Toprak dağılımı adaletsizdi. Ailelerin yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine sahipti. Feodalitenin egemen olduğu doğu ve güneydoğu bölgelerinde ise ağalar devlet konumundaydı.
· Tarım teknikleri son derece geri, köylü eğitimsizdi. Çok az sayıda ziraat mühendisi, veteriner hekim ve tarım teknisyeni vardı.
· Tarımsal üretim halkı besleyemez durumdaydı. Ekmeklik unun bile çoğu dışarıdan getiriliyordu. Şekerimiz ve yağımız yoktu Et, bayramdan bayrama bile bulunamıyordu. Hayvanlar hastalıktan kırılıyordu.
· Nüfusumuzun yarısı hastaydı. Üç milyon insan trahomluydu. Bebek ölümleri yüzde 60’ın üzerinde seyrediyordu.
· Bütün sanayi ürünleri dışarıdan alınıyordu. Ülke Avrupa’nın açık pazarı olmuştu.
· Halkın ancak yüzde 7’si okur-yazardı. Darülfünun denilen tek bir üniversite vardı. O’na da üniversite demek zordu. Üstelik Darülfünun hocalarının çoğunluğu da Kemalist Devrimlere sıcak bakmıyordu.
· Kadın- erkek eşitliği söz konusu bile değildi.

Bu olumsuz tespitleri uzatmak olası. Gerçekten ülkenin durumu içler acısıydı. İşte Atatürk ve arkadaşları ülkedeki ortaçağı yenmek, tam bağımsız bir Türkiye yaratmak için olağanüstü atılımlar yaptılar. Ekonomik atılımların en somut göstergelerinden biri tarımda gerçekleştirdikleri işlerdi.

Cumhuriyetle Birlikte Tarımda Neler Yapıldı?


Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte tarımda gerçekleştirilen işleri şöyle özetlemek olası;
· Toprak reformu fikrinin temelleri atıldı. Atatürk, her ortamda toprak reformunun yapılması doğrultusunda söylemlerde bulundu. Köylülere toprak dağıtımına başlatıldı.
· Çiftçilerin örgütlenmesi ve kooperatifleşmesinde önemli atılımlar yapıldı. Atatürk’ün kendisi de birçok tarım ve tüketim kooperatifinin kuruluşunda bir numaralı üye oldu.
· Tarımsal desteklemeler başlatıldı. Bir köylü vergisi olan aşar kaldırıldı.
· Çiftçinin tohumluk ve damızlık hayvan gereksinmesini karşılamak amacıyla devlet çiftlikleri kurulmaya başlandı.
· Tarımsal eğitim çalışmaları bağlamında öncelikle orta eğitim düzeyinde okullar açıldı. Tarımsal yüksek eğitim için de bir tarım üniversitesi olan Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Bu enstitü, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk üniversitesi oldu.
· Tarımsal araştırma-geliştirme etkinlikleri başlatıldı. Araştırma istasyonları ve enstitüleri kuruldu.


Atatrük Tarım Politikalarının Üretime Yansımaları


Atatürk döneminde 1923-1929 yılları arasında tarımsal üretimin yıllık büyüme hızı yüzde 8.9’u bularak milli gelir büyüme hızını (yüzde 8.6)geçti.
1930-1939 yılları arasında ise küresel kapitalizmin yaşadığı büyük buhranın olumsuzluğuna karşın, tarım kesimi büyümesini sürdürdü. Bu dönemde tarımda yıllık büyüme hızı yüzde 5.1 olarak gerçekleşti.
Gözlemlenen büyüme hızlarının buğday üretiminde ve hayvan sayısında yansıması ise şöyle oldu; 1923’de 972 ton olan buğday üretimi 1939’da 3636 tona çıktı. 1923’de 15 milyon olan koyun sayısı 23 milyona, 4 milyon olan sığır sayısı ise 9 milyona ulaştı.
Tarımda ortaya çıkan bu olumlu gelişmelerde, tarıma yönelik olumlu politikaların fiyat ve vergi değişkenleri yoluyla çiftçiler lehine kaynak yaratılması, oluşturulan deneme ve araştırma istasyonları ile Anadolu’nun erkek nüfusunun yeniden toprağa dönmesine olanak veren barış ortamı rol oynadı.
Kısaca, Türk Mucizesi tarımda da gerçekleştirildi, tarımsal üretim arttı. Türkiye, öncelikle üç beyazda; un, şeker ve bezde dışa bağımlılıktan kurtulmaya başladı. Köylü üzerinde ağa ve beylerin egemenliği giderek azalma yoluna girdi. Bütün bunlar aynı zamanda ulusal birliğin güçlendirmesine de hizmet etti. Halkın devletine güveni arttı.
Ne yazık ki günümüzde Atatürk’ün bıraktığı mirasa yeterince sahip çıkamadığımız görülüyor. Tarım dahil, Türkiye ekonomisi dışa bağımlı bir ülke durumuna geldi. Ortaya çıkan olumsuzluğun içsel ve dışsal birçok nedeni var.
İçsel nedeni; çıkarları Batı’yla bütünleşmiş işbirlikçilerin topluma egemen olmasından kaynaklanıyor. Bunların, İslamcı ya da Laik görünümlü olmaları önemli değil. Dışsal nedeni ise Batı’nın Kemalizm’e karşı beslediği düşmanlık. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme karşı verilen bir bağımsızlık savaşı ile kurulmuştu. Batılı güçler, bu nedenle Sevr Antlaşması’nı yırtan ve Lozan Antlaşması ile siyasal ve ekonomik bağımsızlığını silahlı gücüyle kabul ettiren Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Atatürk’ü bir türlü kabul edememişlerdi. Çünkü Türkiye, bağımsızlık zaferi ile aynı zamanda diğer sömürge ve yarı sömürgeler için örnek olmuştu. Yaşadığımız günlerde Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararlarda, Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilen senaryo ve yaklaşımlarda bu nedenle Kemalizm’in sona erdirilmesi görüşleri dile getirilmektedir.
Çözüm nedir? Çözümde ölçü, büyük çoğunluğun çıkarlarına yönelik ekonomi – politika yaklaşımlarıyla ilgili. Ölçü, emek ağırlıklı toplumsal sınıf ve katmanların emperyalizme karşı duruşlarıyla doğrudan bağlantılı. İşbirlikçiler «Türkiye Ankara’dan yönetilemez” diyorlar. Kimileri açık, kimileri örtük, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye biçtiği Ilımlı İslam gömleğini giymeyi savunuyorlar. Çözüm ekonomik ve siyasal tam bağımsızlıktan geçiyor. Çözüm; emeğiyle üreten ve geçinen ulusalcı güçlerin iktidara yürümesinden geçiyor. Çözüm, Atatürkçülükten, bir başka deyişle O’nun yarattığı Türk Mucizesi’ni yeniden hayata yansıtmaktan geçiyor.

Bunları da sevebilirsiniz