Türkiye’de, 1980 yılların başından itibaren uygulana gelen dışa bağımlı yeni-liberal politikalar, gıda sektörü ve organize gıda perakendeciliğinde de tekelleşme ve yabancılaşmayı ortaya çıkarmıştır.
Gıda Sanayi ve Organize Gıda Perakendeciliğinde Küreselleşme
Sermayeyi ellerinde tutan merkez ülkelerin (Genellikle ABD/AB kökenli) çok uluslu şirketleri, piyasayı ellerine geçirmek ya da denetim altına almak için pazar liberalizasyonu denilen politikalar uyguladılar. Bu kapsamda yürütülen politikalar özetle şunlar oldu:
· Gelişmekte olan ülkelere uygulanan politikalar, ticaretin serbestleştirilmesi, kamusal düzenlemelerin azaltılması ve kaldırılması (özelleştirme vb), yabancı sermayeye eşit muamele hatta avantajlar, ekonomik istikrar programları (özünde emek ücretlerinin düşürülmesi) şeklinde özetlenebilir. Kısaca anılan politikalarla çok uluslu firmalar için yeni bir ticaret ve yatırım ortamı oluşturuldu.
· Böylece, özelleştirilen kamu şirketleri ile yerli firmalar çok uluslu şirketlerce satın alınmaya başlandı. Buna rekabete yenik düşme diyenler var. (?)
· Küçük üretici, tarım ve gıda sektöründe devre dışı ya da daha ucuza mal satmak durumunda kaldı.
· Gıda sanayinde yeni üretim ve pazarlama teknikleri ortaya çıkarıldı. Tekelleşen ve yabancılaşan gıda sanayi, ürünlerini daha yüksek oranda süpermarket / hipermarket zincirleri ile pazarlamaya başladı. Bu şekilde kar payları yüksek oldu. Aynı zamanda kar transferlerine olanak sağlandı. Gelişmekte olan ülkelerin dış ödemeler dengesi bu yolla da giderek bozuldu.
· Şehirleşme ve gelir dağılımının bozulmasıyla yaratılan ve zenginleştirilen katmanlar için yeni arayışlar ve özentiler ortaya çıkartıldı. Bunlar, çağdaşlaşma diye tüketim toplumuna ve yabancı ürünlere yönelmeye başladılar.
· Gelişmekte olan ülkelerde, pazarlama zincirinde kimi sorunların; örneğin kalite ve gıda güvenliği gibi sorunların çözümünün yabancı firmalar ile olası olabileceği beyinlere aktarıldı ve benimsetildi.
Türkiye´de Gıda Sektöründe Tekelleşme ve Yabancılaşma Ne durumda?
Birkaç örnek verelim:
· Süt ve ürünleri piyasasını yedi şirket yönetiyor. Pınar, Ülker ve Danone en büyükleri. Daha sonra SEK, Yörsan ve Dimes geliyor.
· Makarna piyasasında, dört şirketin egemenliği var. Sektörde Ankara, Filiz, Piyale ve Pastavilla ilk sıralarda yer alıyor. Anılan firmaların piyasa payları yüzde 70’i geçiyor.
· Bebek maması, yerli+yabancı ortaklığı ve yabancıların tekelinde. Payları yüzde 90. Group Danone ve Ülker Hero Baby, bebek piyasasının en büyükleri.
· Yağ piyasasında kurulu kapasitenin yüzde 65’i, pazarın yüzde 80’i yabancıların olmuş. Sıvı yağlarda baş aktörler Suudi Savola Group.
· Bira piyasasının hemen bütünü yabancıların. Dörtte üçü Efes Pilsen ve geriye kalan ise İsrail firmasının.
· Hazır kahvede egemenlik Neskafe’de. Piyasanın üçte ikisini denetliyor.
· Margarin sanayinin yüzde 90’ına yakını Unilever, Ülker ve Marmara Gıda’nın
· Çikolatanın egemeni Ülker, şekerleme sanayi ise Shwepps’in eline geçti (Türkiye’de gıda sektöründe tekelleşme ve yabancılaşmanın durumu hakkında daha ayrıntılı bilgi; Oral N. Mülkiye Derneği, Bahar, 2009 Cilt:23, Sayı:262).
Gıda Sektöründe Tekelleşme ve Yabancılaşmadan Kimler Kaybediyor?
Başlıcalarını sıralayalım;
· Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri: Bunlara Türkiye’de yaşanan süt krizinde olduğu gibi büyük işletmeler de eklenebilir. Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri, gıda firmaları karşısında örgütsüz. Bu durumda ürünlerini yok pahasına gıda firmalarına satmak zorunda kalıyorlar. Üstelik son dönemlerde hızlanan sözleşmeli tarım modeliyle, gıda firmalarına tek yanlı bağımlılık egemen olmuş. Kimi gıda firması yetkilileri, «Çiftçiler, bizim nikahlılarımızdır” diyebiliyorlar.
· Tüketiciler: Kimileri gıda ve perakende sektöründe yaşanan tekelleşme ve yabancılaşmadan tüketicilerin karlı çıktığını söyleyebiliyorlar. Gerçekten durum böyle mi? İki örnek verelim. Birisi et olsun. Et krizini tetikleyen öğelerden birisi de gıda ve perakende sektörünün yapısal özelliğidir. Et krizinden hayvan yetiştiricileri değil, hipermarketler karlı çıkmışlardır. Bunlar baskülde oluşan fiyat artışını daha büyük ölçüde tüketicilere yansıtmışlardır. İkincisi de domates olsun. Firmalar, salça yapmak ya da taze olarak pazarlamak için tarladan domatesi yok pahasına topluyorlar. Siz salça fiyatlarının düştüğünü ya da ucuz taze domates aldığınızı hatırlıyor musunuz?
· Küçük ve orta ölçekli gıda firmaları: Bunlar çok uluslu şirketlerce satın alınıyor ya da kapanmak zorunda kalıyorlar. Bundan yerli büyük gıda firmaları da etkilenecek gibi gözüküyor. Ya taşeron firma olacaklar ya da firmalarını satarak belki de kendi işletmelerinde işletme müdürü olarak görevlerini sürdürecekler.
· Çevre sağlığı: Gıda sektöründe tekelleşme ve yabancılaşma, tarımda endüstriyel tarımla ortaya çıkmış bulunuyor. Bu durum ise çevre sağlığını olumsuz etkiliyor.
· Gıda güvenirliliği ve yarayışlılığı: Gıda sektöründe tekelleşme ve yabancılaşma, kıtalararası ve bölgesel ticareti de gündeme getiriyor. Bu durumda kullanılan katkı maddeleri, gıdaların besleme açısından güvenirliliğini ve yarayışlılığını azaltıyor.
· Küresel ısınma: Gıdaların işlenmek üzere ya da işlendikten sonra, bölgeler, ülkeler, hatta kıtalararası taşınması, çok büyük bir enerji gereksinmesini de ortaya çıkartıyor. Küresel ısınmanın yeryüzünü tehdit ettiği günümüzde, bu konunun önemi de dikkate alınmak zorunda.
· Beslenme açısından tek tip insan oluşturma ve farklı kültürlerin yok edilmesi: Gıda firmaları, reklamlarla hazır-hızlı yiyeceklerin tüketimini özendiriyor. Bu şekilde, hamburger yiyen, kola ve bira içen, çağdaşlaşmayı böyle sanan tek tip insan tipi yaratılıyor, yaratılmak isteniyor. Farklı kültürler yok ediliyor.
Gıda Perakendeciliğinde Durum
Gıda sanayinde meydana gelen tekelleşme, öncelikle kuzey ülkelerinde perakende gıda sektöründe de süpermarket / hipermarket zincirlerini hızla yaygınlaştırdı. Satın almalar yoluyla da (buna anlaşılmayı zorlaştırmak için konsolidasyon deniliyor) tekelleşme ortaya çıktı.
Bu bağlamda, dünya çapında gıdada 5-6 büyük mağaza zincirinin piyasalara egemen olduğu görülüyor. Bunlar, ABD’li Walmarkt ve Kroger, Fransız Carrefour, Hollandalı Ahold, Alman Metro ve Britanyalı Tesco olarak sıralanabilir.
Türkiye’de de organize gıda perakendeciliği, çok uluslu hipermarketlere sağlanan olanaklarla tekelleşti ve yabancılaştı. Bugün gıda perakendeciliği, Carrefour, Migros, Metro ve Tesco gibi dört yabancı tekelin denetimine girdi. İç piyasada tek bir ulusal firma kaldı.
Gıda Perakendeciliğinde Türkiye´de Neler Oluyor?
· Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de küçük ve orta ölçekli gıda perakendecileri yok olma sürecini yaşıyor. Sektörde bakkal sayısı hızla azalıyor, küçük esnaflar siftahsız dükkan kapatıyorlar.
· Tekelleşen ve yabancılaşan şirketler karşısında büyük üretici firmalar bile, pazarlık ve yaptırım gücünü giderek yitiriyor. Üretici firmalar, mallarını pazarlamak için birçok bedeli, organize gıda perakendeciliği yapan tekellere ödemek zorunda. Bunlar arasında; raf bedeli, bedava ürün, gondol bedeli, Türkiye’de açılan mağaza bedeli, ürün çeşidinin azaltılması, ürün bedelinin önceden belirlenmemesi, borç faturası, özel markalı ürün bedeli gibi bedeller sayılabilir. Bırakınız küçük üreticileri, büyük üreticiler bile zor durumda. Örneğin, Türkiye’nin en büyük süt ve ürünleri üreticisi olan Sütaş bile, uzun süreden beri Migros’un mağazalarına giremiyor.
· Organize gıda perakendecisi firmalar, gerek üretim yaptırdıkları, gerekse satın almalardaki ticari ilişkilerde ödemeleri geciktiriyorlar. Ödeme süresi 120-150 gün arasında değişiyor. Oysa bu süre Batı ülkelerinde 30-60 günle sınırlı.
· Üretici firmalara ya da tedarikçi firmalara ödetilen bedeller ise, son tahlilde tarım üreticilerine, bir başka deyişle çiftçilere yansıtılıyor. Çiftçiler, ürünlerini daha ucuza elden çıkarmak zorunda kalıyorlar.
· Perakende sektörünün yabancılaşması, giderek Türkiye üretim sektörünü de olumsuz etkilemeye başladı. Bugün neredeyse yabancı tekellerin egemenliğindeki marketlerde pazarlanan ürünlerin yarısı dışarıdan gelmekte. Bu durum, üretimi aşağıya çekiyor ve işsizliği körüklüyor.
· Yabancılaşan perakende sektöründe, gıdaların güvenirliliği ve yarayışlılığı tartışmaya açık. Gıdalarda raf ömrü uzatılsın ve bozulmasın amacıyla katkı maddeleri kullanılıyor. Bu durum, gıdaların güvenilirliliğini ve yarayışlılığını olumsuz etkiliyor.
· Perakende sektöründe tüketicileri bilgi edinme hakkı konusunda taleplerde, geri bildirimler de yeterince hızlı değil.
· Organize gıda perakendeciliği, tüketicileri aşırı ve gereksiz tüketime de yönlendiriyor. Bu amaçla çeşitli düzenlemeler yapılıyor. Raf düzenlemeleri, fiyat indirimleri, taksitle gıda satışları gibi.