Halide Edip (Adıvar), Mondros Mütarekesi’nin imzalanışından cumhuriyetin ilanınına uzanan beş yılda yaşadıklarını, «Türkün Ateşle İmtihanı” başlıklı kitabında anlatır. Defalarca basılmış olan bu anı kitabı, Mustafa Kemal ve halkımızın bağımsızlık için yaptıklarını betimleyen önemli bir kaynaktır.
9 Eylül 1922’de Türk halkı, Halide Edip’in ateşe benzettiği emperyalizme, hak ettiği dersi vererek bu imtihandan başarıyla çıkmıştı. Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinden Almanya, ekonomisi kuma oturmuş Yunanistan’ı, bu günlerde benzer bir imtihandan geçiriyor.
Önce Alman Focus dergisi, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’i, küfür anlamına gelen parmak işaretini yapar halde kapağına taşıdı. Ardından Bild gazetesi, «İflasçı Yunanlılar Akropolis de Dahil Adalarınızı Satın” ifadesini manşet yaptı. Almanya’da koalisyon iktidarını oluşturan: Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hür Demokrat (FDP) partilerden milletvekilleri, bu haberlere destek veren açıklamalar yaptılar.
Bergama’daki sunağı Berlin’e nasıl götürdüklerini bildiğimden, Almanya’nın ülkesi dışındaki kültür varlıklarını satın alarak sahiplenmek istemesini, olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Yeri gelmişken, söz konusu sunağı Almanya’ya hediye eden II. Abdülhamit’in kusurunu da anımsatmak isterim.
Türkiye’deki kültür varlıklarını sahiplenme şekli bakımından Yunanistan’ın sicili, Almanya’dan daha bozuktur. İzmir’e çıktıktan sonra Yunanistan, işgal sahası içinde kalan müze ve bazı ören yerlerini soyup Yunanistan’a taşımıştı. Bunların Atina’da sergilendiği müzeler ve salonlar ilgililerin malumudur.
Almanya ve Yunanistan’ın ne yaptığından önemli olan, kaybedenin Türkiye olduğu gerçeğini fark etmektir.
Neyse, Alman basını ve siyasetçilerinin açtığı yaylım ateşi, Yunan muadillerden karşılığını bulmakta gecikmedi. 4 Mart’ta Ta Nea gazetesi, «Şok” ; Apoyevmatini, «Allah Yardımcımız Olsun” manşetiyle çıktı. Başbakan Yorgo Papandreu, «Yunanistan Almanlardan bir sent bile istemiyor… Siyasi destek istiyoruz mali yardım değil” derken, Dışişleri Bakan Yardımcısı Druças, «Nasihati duydum. Biz kimseden para yardımı istemedik” açıklamasını yaptı.
Yunan ekonomisini yeniden yüzdürecek tek şey, kuşkusuz para. Bu nedenle Yunan siyasetçilerin yaptıkları bu ve benzeri açıklamaların ciddiye alınır bir tarafı yok. Kuru sıkı atmayı biran önce bırakıp, yıllardır yaptıkları üretmeden tüketmek yanlışından arınarak, ekonomilerini yeniden yapılandırmanın yollarını arayıp bulmalılar.
Bu yazı, Frankfurt Allgemeine gazetesinin internet sitesinde çıkan, «Yunanlılar eski Yunanlılardan gelmiyor” başlıklı ve yaşayan Yunanlıların Slav, Bulgar, Sırp, Arnavut ve Osmanlı bakiyesi olduğunu vurgulayan bir haber nedeniyle kaleme alındı.
Çağdaş Avrupa’yı inşa ettiği söylenen değerlerin en eskisi: Helen kültürünü dışlayan (Diğerleri: Hıristiyanlık ve rasyonalite) bu tespiti, Jacob Philip Fallmerayer (1790-1861) isimli bir Almanın, bundan 150 yıl önce de yapmış olduğunu biliyor muydunuz? Söz konusu haberin, Atina’da kopardığı gürültünün büyüklüğü belki de bundan.
Türkçe ve Yunancanın da aralarında olduğu pek çok dili konuşabilen bir akademisyen ve gezgin olan Fallmerayer, Doğu’dan Fragmanlar başlıklı kitabında (Türkçeye Çev: Hüseyin Salihoğlu, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2002), Slavların erken ortaçağda, Mora Yarımadası’nda oturanlar dahil eski Yunan nüfusunun kökünü kuruttuğunu, tüm Yunan anakarasında Slavca konuşulduğunu ve 1000 yılından itibaren Yunanistan’ın Bizans tarafından yeniden Yunanlılaştırıldığını iddia etmiş, Yunanistan’daki çok sayıda yerin Slavca olan isimleriyle Yunancadaki bazı öğeleri kanıt olarak göstermişti.
Türkiye ve Yunanistan’da iki yıl gezdikten sonra yayımladığı bu kitap (1845) Fallmerayer’i, Atina’da istenmeyen adam ve Bavyeralı Yunanofillerin hedef tahtası yapmıştı. Çünkü 1833’ten beri Yunanistan’da, Bavyera monarşisi iktidardaydı.
Yorgo-Hans mücadelesi Fallmerayer’le bitmiş değildir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Rum nüfusun Anadolu’dan gönderilmesinden Almanya ve Alman siyasetçileri sorumlu tutan kitaplar basıldı Yunanistan’da. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanlıların bağrına Alman süngüsü dayanmıştı. Savaştan sonra Yunan köylüsü bizim köylümüz gibi Almanya’da iş buldu, Fakir Baykurt’un deyişiyle acı ekmek yedi, yedirdi.
Bu kez imtihan gerçekten zorlu, başarılar komşu…