“Bırakın Öğrensinler”: Uzaktan Eğitimin Bedeli Pandemininkinden Daha Ağır Olabilir

Okulların yüz yüze eğitime geri dönmesi ya da uzaktan eğitime devam etmesi meselesi tüm dünyada önemini koruyor ve dolayısıyla birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Kimi okullar güz dönemini de uzaktan sürdürmeye karar verirken kimisi yarı uzaktan yarı yüz yüze eğitim sistemiyle öğrencilere dönüşümlü olarak da olsa fiziksel eğitimin fırsatlarını tekrar sağlamak niyetinde. Pek tabii, birçoğu da henüz karar aşamasında. Zaten şimdiden alınmış kararların sekteye uğraması da doğrudan dünyadaki koronavirüs tablosundaki değişimlere bağlı. Yerli ve yabancı medyada koronavirüsün yol açtığı eğitim krizi sıklıkla dillendirilmekte. Bu krizlerden bir tanesi Amerika Birleşik Devletleri’nin uzaktan eğitime devam edilmesi durumunda yabancı öğrencileri sınır dışı edebilecek olmasının gündeme gelmesiyle yaşandı. İçinde bulunduğumuz sürecin belirsizliğine ve verilen tepkilere bağlı olarak geri adımlar atılmış olsa da bu fikrin bir kere ortaya atılmış olması bile yabancı öğrenciler üstünde büyük bir baskı yarattı. Amma velakin uzaktan eğitimin sürdürülmesinin olası siyasi etkilerinden daha önce tartışılması zaruri daha temel bir mesele var ki o da uzaktan eğitimin ne ölçüde etkili olduğu, kısa ve uzun vadede ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve böyle bir durumda atılabilecek en doğru adımların neler olduğu.

Yüz yüze eğitim ve uzaktan eğitim arasındaki ikilemde herhangi bir karar vermeden önce artıların ve eksilerin çok iyi değerlendirilmesi gerektiği ortada. The Economist, The New York Times gibi önemli yayınlardan yazarlar konuyla ilgili olarak önemli uyarılarda bulunuyor. Koronavirüsün yayılması ve toplum sağlığı kaygısıyla uzaktan eğitime devam edilmesi çok daha tercih edilebilir bir yol gibi görünse de uzaktan eğitimin kaybettireceklerinin de koronavirüs kadar hayati sonuçlar doğurabileceğinin farkında olmak, herhangi bir adım atmadan önce tüm parametreleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Durum tüm dünyada olduğu gibi Türkiye için de kritik ve böyle bir konuda rastgele seçimlerin sonuçları çok vahim olabilir.

Eğitim kurumuna adım atıldığı an birey için o kurumun tek işlevi salt bilgi aktarımı değildir, en azından öyle olmaması gerekir. Evden başka bir yerde olmak, evin dışından insanlarla sosyal bir etkileşim içerisinde olmak, başkasını bilmek suretiyle kendini tanımak öğrenme sürecinin ta kendisidir. Özellikle daha küçük yaştaki çocukların bundan mahrum bırakılması da bir neslin öğrenme alışkanlığını yavaş yavaş kaybetmesine yol açacaktır. Zaten özellikle ülkemizde çok tartışmalı olan ezberci eğitim sistemini tamamen sanal bir ortama taşımak hem metodu hem de içeriği daraltacaktır. Buna ek olarak sosyal bir boyutu olmayan ve öğrencilerin her alanda kendi kendilerine kaldıkları bir eğitim modeli, öğrencileri psikolojik olarak da zorladı ve zorlayacak da. “Bırakın (kendileri) öğrensinler” temelli bir eğitim yoluna gitmek kısa vadede koronavirüsün yayılımını azaltmak gibi olumlu bir etki gösterebilecek olsa da uzun vadede geri dönüşü zor sonuçlar doğurabilir.

Yukarıda bahsedilen endişeler, görece daha avantajlı öğrencilerin uzaktan eğitimden nasıl olumsuz etkilenebileceğine dairdi. Tahmin edersiniz ki, durum bazı öğrenciler için çok daha kritik ve yıkıcı riskler taşımakta. Uzaktan eğitim alabilmenin getirdiği zorluklara sahip olmak bile birer lüks bir bakıma. Bu zorluklara sahip olmak örtük bir biçimde bir eve, evin içinde uzaktan eğitime erişebilmenize olanak sağlayacak uygun ortam ve ekipmanlara, siz sadece eğitiminize odaklanırken temel ihtiyaçlarınızı karşılayan insanların varlığına ve bunun gibi birçok başka ayrıcalıklara işaret ediyor. Eğitimi daha iyi bir hayata açılan bir yol olarak aldığımız durumda, ayrıcalıklı gruba mensup olmayan öğrenciler zaten geride başladıkları bu yarıştan—eğer çoktan başka şekillerde elenmedilerse—diskalifiye edilmiş olunuyor. The Economist’te değinilen bir veri Afrika ve Güney Asya’da daha fakir ailelerin çocuklarını okuldan alıp çalıştırmaya ya da evlendirmeye olan eğiliminin pandemi sürecinde artış göstermiş olduğunu gözler önüne seriyor. Save The Children adlı kuruluşun tahminine göre uzaktan eğitim süreci uzadığı takdirde on milyona yakın çocuğun okulu bırakması ya da bıraktırılması beklenmekte. Bunların büyük kısmının da kız çocuğu olması… Bu döngü içerisinde uzaktan eğitimin ayrıcalıklı sınıftaki öğrencileri daha vasıfsız ve mutsuz, yoksul öğrencileri ise hem vasıfsız ve mutsuz hem de daha yoksul yapması söz konusu.

Öte yandan yüz yüze eğitime öğrenciler kadar ebeveynlerin de ihtiyacı var. Ebeveynlerin kendi ve çocuklarının ihtiyaçları için çalışması; çalışması için de çocuklarının dahil olmadığı bir çalışma alanına sahip olmaları lazım. Pek çok ebeveyn halihazırda işe fiziksel olarak gitmek zorunda. İşlerini uzaktan sürdürecek ebeveynlerin de çalıştıkları sürede çocuklarının sorumluluğunu alabilecek insanlara ya da kurumlara ihtiyacı var. Karantina sürecinde çalışan ebeveynlerin yaşadığı zorluklara öyle ya da böyle birçoğumuz şahit olduk. Ders verirken arkada beliren çocuklar, iş yükü azalmamasına rağmen evdeki yükü artan ebeveynler özellikle küçük yaştaki öğrencilerin uzaktan eğitime devam etmesinin uzun vadede sürdürülebilir ya da tercih edilebilir bir yol olmadığını gösterdi bir bakıma.

Peki ne yapmak gerekiyor? Koronavirüs krizi sürerken ve krizin her an daha kötüye gidebileceği gerçeği ortadayken okulların nasıl bir yol izleyeceğine dair kararların nasıl verilmesi gerekiyor? Elbette bu sorunun tek bir cevabı yok. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da uzaktan eğitimin en tercih edilebilir eğitim metodu olmadığı. Dolayısıyla koşullar daha kötüye gitmediği takdirde okulların açılması kapalı kalmasından daha az zarar doğurabilir. Bu da ancak okulların doğru şartlar altında, gereken inisiyatiflerin gerekli makamlarca alınması durumunda mümkün. Hükümetler bu meseleyi “daha çok bütçe ve daha çok alan” prensibine uygun olarak çözmeli diyor The New York Times yazarları. Bu durumda sınıf mevcutlarını azaltmak, eğitim mekânlarını olabildiğince artırmak, temizlik ve hijyeni en üst seviyede tutmak gibi temel değişimleri yürürlüğe koymak gerekecek. Bunların yanı sıra sınıflara alternatif mekânların eğitim verebilecek donanıma getirilmesi, gerekirse açık hava alanların bu amaca yönelik olarak düzenlenmesi de gerekebilir. Bahsedilen bütün bu düzenlemeler masraflı olacağından devletlerin buna büyük bir bütçe ayırması zaruri olacak. Ancak söz konusu eğitim olunca devletlerin bu alandan bütçeyi esirgememesi, partizanlığı bırakması ve de sadece kendi çıkarlarını gözetmemesi gerekiyor. Hatta The Economist yazarları zengin ülkelerin fakir ülkelere bu masraflar için yardım etmesi gerektiğini dahi savunuyor ve ekliyor: Bu bedel ne kadar fahiş rakamlara mal olursa olsun insanlık tarihinin en kalabalık neslinin cehalet içinde büyümesinin bedelinin yanında hiç kalır.” Önümüzdeki günlerde ne olacağı meçhul ancak büyük bir cehalet bedeli ödememek için ne kadar erken ve sağlam adımlar atılırsa o kadar iyi.

Kaynakça:

https://www.economist.com/leaders/2020/07/18/the-risks-of-keeping-schools-closed-far-outweigh-the-benefits

https://www.nytimes.com/2020/07/10/opinion/coronavirus-schools-reopening.html

Bunları da sevebilirsiniz