Sessiz Bahar’a selam…

İkinci sanayi devriminin hemen ortasında 1962 yılında Amerikalı biyolog Rachel Carson’ın yazdığı Sessiz Bahar sansasyon yarattı. Çevreyi yeni dolduran tarım ilaçlarının, pestisitlerin insanlık üzerinde oluşturduğu tehditlere dikkat çeken Carson, kitabında tüm canlıların birliği görüşünü paylaşıyor ve bilim adamlarını doğaya karşı daha alçakgönüllü bir yaklaşım benimsemeye çağrıyordu. Sanayii devriminin ivmelendiği bir dönemde, DDT gibi pestisitlerin kullanımının doğa ve insan üzerinde oluşturduğu tehditleri gündeme getiren kitap ciddi bir uyarı niteliği taşımaktaydı. Bu ciddi uyarıdan iki yıl geçtikten sonra ne yazık ki Rachel Carson kanser nedeniyle yaşamını yitirdi.

Kitabın başlangıç hikâyesi şöyledir: Rachel Carson, Olga Owens Huckins isimli bir arkadaşından bir mektup alır. Bu mektupta Huckins, DDT’nin (pestisitlerin) kuşları öldürdüğünden bahseder ve pestisit kullanımıyla insanlar kuşların susmasıyla birlikte sessiz bir bahara mahkum olur.

Kitabında Carson böceklerin mevcut tarım ilaçlarına bağışıklık kazandığını ve kullanıcıların her geçen yıl daha etkisi arttırılmış pestisitlere ihtiyaç duyacaklarına dikkat çekerken hem bilimsel verilerden hareket ediyor hem de insanların mahkum olduğu sesssiz baharı edebi bir dille aktarıyordu. Sessiz Bahar yayınladığı tarihten itibaren kuşkusuz ekoloji hareketinin tetiklenmesine , DDT ve benzeri pestisitlerin kullanımı konusunda bazı yasaların çıkmasına öncülük etmiştir. DDT’nin kullanımı 1972 yılında tüm dünyada yasaklanmış olsa da 90’lı yıllarda halen okyanuslarda, tarım topraklarında ve hatta anne sütünde DDT kalıntıları bulunduğunu gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Geçen yıllar boyunca gelişmiş ülkeler pestisit üretimlerine devam ederken sadece kendi ülkelerinde kullanımlarını durdurmuş ya da azaltmışlardır.

Ağaçkakan Dergisi ve SOS Akdeniz Derneği 90’lı yılların başında gündeme getirdiği “Böceklerle Yaşamaya Alışmalıyız” kampanyası esnasında dünyada pestisit kullanımı ile ilgili bazı bilgilere ve raporlara ulaştı. Bunlardan birisi de ABD’de o döneme kadar pestisitler hakkında yapılan araştırmaların en kapsamlısı olan bir rapordu. Çevre Çalışma Grubu tarafından hazırlanan raporda 1990-1992 yılları arasında yaklaşık 20.000 farklı yiyecek test edilmiş ve verileri incelenmiştir. Rapor’un çarpıcı tespitlerinden birisi ABD’li çocukların ömür boyu yüklenebilecekleri kansorejen pestisitlerin %35’ini sadece 5 yaşına kadar yüklenmiş olduklarıdır. Bu rapor Clinton yönetimi tarafından ambargo edilir ancak 1993 Haziranında ABD’de pestisit kullanımının azaltılacağı ve sürdürülebilir tarımın geliştirileceği de yine Clinton yönetimi tarafından taahhüt edilir. Raporu hazırlayan Çevresel Çalışma Grubu Başkanı da dönüp Clinton yönetimine teşekkür eder. ( Ağaçkakan Dergisi, 1994)

Ufuk Özdağ Sessiz Bahar’ın yazılışından elli yıl sonra eseri kadın, çevre ve sağlık bağlamında incelemiştir. Yukarıda bahsi geçen danışıklı dövüşün başka bir anlatımına burada da rastlarız :

.. Sessiz Bahar’a yazdığı önsözde Clinton döneminin çevreci eski başkan yardımcısı Al Gore, kitabın yayımlanmasıyla birlikte endüstri dünyasından gelen tepkilere değinmişti. Kitabın yayımlanmasından bu yana geçen süre içinde, her ne kadar etkisi azaltılmış olsa da, bu zararlı kimyasalların %400 daha fazla üretimi yapılmaktadır. Üstelik, Al Gore’un Sessiz Bahar’a önsözünde de belirttiği gibi, bu tehlikeli pestisitlerden bazılarının -kendi ülkelerinde yasaklanmış olmasına rağmen- üretimleri sürmekte ve başka ülkelere pazarlanmaktadır…” ( Özdağ, 2011)

1962’den bu yana ne pestisit üretimi dünya üzerinde sonlanmış, ne de bahsi geçen yasal düzenlemeler “herkes” için uygulanmıştır. Özellikle “sürdürülebilirlik” tutkunu küresel şirketler ve bir numaralı işbirlikçileri “tatlı su çevrecileri” yıllar boyunca benzeri ve farklı çevre sorunları ile ilgili alınan sözde önlemler ile “sürdürülebilir” gelişme hikayelerinden beslenmeyi sürdüredursunlar, Yeni Dünya’nın düzeni çoktan “sürdürülebilirlik” kavramına sıkı sıkıya bağlı kalarak kendi masallarını , senaryolarını üretmeye devam etmektedir.

Yirminci yüzyılın ve ikinci sanayi devriminin ortalarında, tüketim toplumunun sürdürülemezliği adına ciddi bir uyarı niteliği taşıyan Sessiz Bahar’ da kuşlar susmuştu. Ve o tarihten itibaren yerkürede suskunluk “sürdürülebilir” olmak kaydı ile bir çok yaşam alanının, habitatın, türlerin payına da düştü. Yirmi birinci yüzyılın başlarında, küresel güçlerin sürdürülemez tüketim modelleri ile teknolojik gelişmelerin adeta başımızı döndürüdüğü bu dönemde, dünyanın yeni düzeninin payına düşen “sessiz bahar”da susma sırası bu kez insanlara geldi. Parklar, sokaklar, bahçeler, otobanlar, okullar, kapitalizmin mabetleri alış veriş merkezleri artık sessizdir.

Dünyanın yeni düzeninde, petrol sonrası döneme göz kırpılırken “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” filmi yeniden vizyona girmiştir. 21. yüzyılın başında, bilgi çağının göbeğinden 20. yüzyılın ortalarındaki “sessiz bahar”a selam göndermek amacıyla Ağağaçkan dergisinde 1998 yılında 33. ve 34. sayılarında yayınlanan yazılara DT Ekoloji’de yer verilmiştir. Seçilen her iki yazı da bu suskunluk haline sürdürülebilir halde nasıl gelindiğini farklı yönleriyle ele aldığı için seçilmiştir. Zira dünyanın yeni düzeninde filmler, masallar değişmeden varolmaya devam etmektedir.

Kaynakça

SOS Akdeniz Derneği. (Ocak-Şubat 1994). Böceklerle Yaşamaya Alışmalıyız , Ağaçkakan Dergisi, Cilt 2, Sayı 15 , s.18,

Özdağ,U. (Aralık,2011). Sessiz Bahardan Sonra Ses Getiren Elli Yıl : Kadın, Çevre, Sağlık . Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 28, Sayı 2 .

Bunları da sevebilirsiniz