Şubat ayının sonunda 7 tane kadın, boşanmak istedikleri için eski eşleri tarafından öldürüldüler. Kadın cinayetleri %90 a varan oranda koca ve yakın akraba olan erkekler tarafından işleniyor. Kadınlar güven içinde oldukları varsayılan evlerinde bazen çocuklarının gözü önünde sırf kadın oldukları için fiziki, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti yaşıyor ve kimileri yaşamdan koparılıp atılıyor. Boşanma talep etmek, işe girmek istemek, sofrada yoğurdun ekmeğin olmaması, çocuğun susmadan ağlaması gibi sebepler kadının ölümüne davetiye çıkarıyor. Kadını şiddetin kucağına bırakan nedir?
Doğduğu andan itibaren kız ve erkek çocuğa yüklenen roller, gelenekler, ekonomik, sosyal, siyasal koşullar kadının eşitsiz bir yaşam sürmesini sağlar. Kadınların yüzlerce yıldır kendi yaşamları hakkında karar verebilme talebi hala ulaşılması gereken bir hedeftir.
-
Kadınlar, erkeklerle eşit hakları insanlığın diğer yarısı oldukları için doğal olarak hak ediyorlar.
-
Kadınlar, fırsat eşitliği kadar fırsat eşitliğinin yaratacağı sonuçlarda da eşitlik talep ediyorlar.
-
Kadınlar, iş hayatında, karar mekanizmalarında yer alma, üretimin içinde bulunma hakkı kadar refahı paylaşırken de eşitlik istiyor.
-
Kadınlar siyasetin her aşamasında var olmak, kendi düşünsel, duygusal ve herkesin iyiliğini sağlama öğretilerini ortaya koyabilecekleri eşitlik ortamını istiyorlar.
Eşitlikten söz etmek için örnek alınan iki şeyin aynılığı, birliği tarif edilebilir ancak mutlak bir eşitlikten söz etmek mümkün değil. Doğada hic bir şeyin aynı olmadığından yola çıkılırsa belki de yeterince tanımlanmamış olan eşitlik fikri için insanlığın harcadığı emeğin büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır. Kadın ve erkek birbirinden farklıdır. Farklı işler yapar ve farklı sorumluluklar üstlenirler. Kadınların yaptığı işler toplum nezdinde önemsiz görülür. Kadınların yaptıgı islerinin degersizleştirilmesi, kadınların toplum içinde görünür olmalarını da etkiler. Toplumdaki sorumlulukları “kadın işi” “erkek işi” olarak ayırmak ve kadınların işlerini hafife almak kadınların güçlenmesinin, kendilerine güvenmelerinin önünde büyük engel yaratır.
Eşit kelimesi, Türk Dil Kurumu sözlüğünde 1-Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey); müsavi:2-Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse) olarak tanımlanıyor. Eşitliği toplumsal olaylar ve insanlar arasında ele almak bundan çok daha fazlasını gerektiriyor . Eşitliğin sağlanması için pek çok değişkenin yer aldığı zorluklar insanlığın aşması gereken bir engeldir. Eşitlik ilkesi modern dünyanın en temel hedeflerinden biridir.
Kadınlar yüzyıllarca süren ve adım adım gelisen büyük mücadelelerle erkeklerle eşit haklara sahip olmaya çalıstılar. Egitim hakkına sahip olma, çalısma yasamında erkeklerle birlikte varolma ve siyasal yasamda seçme ve seçilme hakkına kavusma bu zorlu mücadelenin önemli kazanımları oldu. Ancak mücadele bu kazanımlarla bitmedi, devam ediyor. Çünkü kadınların bu haklara sahip olması, bu haklardan erkeklerle esit biçimde yararlandıkları anlamına gelmiyor.
1789’da Fransız Devrimi’ni takip eden İnsan ve Yurttaslık Hakları Bildirisi ile tüm insanların esit oldugu ve farklılıklarından dolayı ayrımcılıga ugratılamayacakları kabul edilmisti. 19. yüzyıl boyunca yasanan toplumsal mücadelelere esitlik ilkesi yol gösterdi. Kadınlar da bu ilkeye dayanarak erkeklerle esit haklara ve şansa sahip olmak için mücadele ettiler.1948’de ilan edilen Birlesmis Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi de “Tüm insanlar onur ve haklar açısından esit ve özgür olarak doğarlar” ilkesi ile günümüzde insan hakları anlayısının temelini olusturdu. Bu ilkenin bir uzantısı olarak cinsiyete dayalı olanlar da dahil her türlü ayrımcılık insan haklarına aykırı sayıldı. Ayrımcılık, farklılıkları dolayısıyla çesitli insan gruplarının –etnik ya da dinsel azınlıkların, yoksulların, kadınların- “vatandaşların” sahip oldugu hakları kullanmalarının engellenmesi ya da sınırlandırılmasıdır. Bu uygulamalardan mağdur olanların başında ise kadınlar gelir. Cinsiyete dayalı ayrımcılık, çesitli haklara sahip olmada ya da bu haklardan yararlanmada kadınlara erkeklerle esit fırsatların verilmemesi anlamına gelir. Yani cinsiyete dayalı ayrımcılık kadınların, sırf kadın olmaları dolayısıyla erkeklerden geri bırakılmalarıdır.
Ayrımcılıgın yasaklanması ilkesi, insan haklarının temeli oldugu gibi, cinsiyet esitliginin gerçeklesmesinin de temelidir. Çünkü ayrımcılık, demokratik toplumun sacayaklarından biri olan esitlik ilkesini ciddi biçimde zedeler. Kadınların erkeklerle esit haklara sahip oldugunun sürekli tekrar edilmesi ise kadınlara yönelik ayrımcılıgın ortadan kalkmasını saglamaz. Bunun için daha kalıcı çözümlere ihtiyacımız vardır. Cinsiyet ayrımcılığına karşı yasal zeminin sağlanması, kadın ve erkeğe eşit davranışın gelişmesi için şarttır. Ancak yasal korumanın varlığı tek başına eşitliği sağlamak için yetmez. Cinsiyet eşitliğini sağlamak, hem kamusal hem de özel yaşamda kadınları eşitsiz kılan tüm toplumsal yapının değişmesi /değiştirilmesi için kadınları haklarından yararlanmalarını sağlayacak önlemlerin uygulanması gerekir. Kadın ve erkeğin eşitliğini sağlamak toplumun yarısını oluşturan kadınların refahtan eşit pay almasını,yetkilerin sorumlulukların eşit paylaşımını mümkün kılmak toplumun tamamı için güçlendiren bir rol oynayacaktır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık politikaları ile mücadele etmek için kadın örgütlerinin üzerine düşen görev, ortak çalışma alışkanlıkları edinmektir. Kadınların eviçi yaşantılarının uzantısı olabilecek sosyal yardım derneklerinde çalışmak yerine siyasal örgütlenmeleri tercih etmelerini sağlamak, kadın hareketinin topluma yayılmasını sağlayacaktır. Siyasal yaşamda yer alan kadınlara, kadın hareketinin taleplerini bildirmek ve kadın hareketi ile ortak çalışmalar üretmelerinin yollarını bulmak önemlidir. Yaşanılan her günün, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yok edecek izler taşımasına ,kişisel hayatlardan başlayarak gerekli özenin gösterilmesine, bugünden başlayarak mücadele etmeyi önemsemek gereklidir.
PINAR GÜL