Siyasal Gündem vs. İnsanlığın Gündemi


Siyasal gündem 1: Seçilmiş büyükşehir belediye başkanının suçluları kasten işe alıp almadığı, kasten almadıysa ihmalin kimde olduğu.

Siyasal gündem 1 üzerine mülahaza: i) İBB Başkanı teröre yardım ve yataklık yapıyor. ii) İçişleri Bakanı ve ilgili kişiler görevi ihmal suçu işliyor.

[Ne korkunç bir yol ayrımı. Suçlu olmayan taraf yok. Bir ihtimal daha var. Bakanın elindeki bilgiler yanlış olabilir veya yanlış bir açıklama yapılıyor olabilir. Böyleyse, ortada terörist de yok. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı kendisine gelen bilgi notlarını doğrulamadan hareket edecek biri değil elbette.]

Siyasal gündem 2: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları ana muhalefet liderine randevu vermeyince Sayın Genel Başkan bu kurumlara çat kapı uğruyor.

Siyasal gündem 2 üzerine mülahaza: i) Sayın Genel Başkan mekan basıyor. ii) Sayın Genel Başkan vatandaşa açık olması gereken bir makamdan ana muhalefet lideri olarak bilgi almaya çalışıyor. iii) Sayın Genel Başkan boşuna uğraşıyor. Bakanlık yok artık. iv) Sayın Genel Başkan yapıcı muhalefet yapıyor.

Siyasal gündem 3: Türk Lirası yabancı paralar karşısında eriyor.

Siyasal gündem 3 üzerine mülahaza: i) AK Parti Genel Başkanı Türk Lirasının değerini alışıldık olmadık yöntemlerle koruyor. ii) Türk Lirası bilerek değer kaybettiriliyor. iii) Birileri döviz vurgunu yapıyor. iv) Türk Lirası değersizleştirilerek Türkiye ihracata dayalı üretim yapacak, Avrupa’nın Çin’i olacak.

Zamanında ”akıl tutulması” denirdi. Ama artık bu hafif kaçıyor: ”Aklın iflası” mı demeli acaba?

Konu ekonomi olunca ekonomi birinci sınıf öğrencisinin bile ”el insaf” diyeceği; konu hukuk olunca hiç olmazsa kitap kapağı açmış herhangi birinin ”pes” diyeceği bir dönemden geçiyoruz.

Sanki siyasal gündem kasten ve özellikle akıldan, bilimden ve vicdandan azade tutuluyor.

Bir zamanlar güzel bir hayalimiz vardı: Muassır Medeniyetler seviyesine erişmek!

Siyasal gündemin yıkıcılığı ve boğuculuğu salt Türkiye için geçerli değil. Orban’ın Macaristan’ı, Putin’in Rusyası vb. sorunlar diz boyu. Bunu derken ”Peki ya Batı?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Ölümü (Trump’ı) gösterip razı ettikleri sıtmaya (Biden yönetimine) ne demeli? Benzer şekilde IŞİD mi PYD/PKK mı çatal çıkmazı dibimizde! Pasifik Okyanusunun bir yanında ömür boyu lider kılınan Şi’nin Çin’i, öbür kıyıda sokak ortasında vatandaş öldüren polislerin polis-devleti. Birbirlerine ”insan hakları” dersi veriyorlar. Bizim hemen dibimizdeki Batı’da ise jandarmalığa soyunma gücü olmayan ”demokrasi”ler var neyse ki. Şimdilik sopalarını görmediklerimiz var. Çok şükür. Ama işte bu diyarlarda başka şeyler konuşuluyor. Mesela Yeşil Dönüşüm. Bizlere hoş bir seda gibi gelse de eli kulağında bu dönüşümün.

Öte yanda yapay zeka ve robot teknolojisiyle insanlığın angaryadan kurtulacağı bir gelecek var. Çok da uzak değil üstelik.

Bizde sokak ortasında, evinin en ”güvenli” yerinde hunharca öldürülen kadınlar var. O diyarda ”me too” hareketiyle bırakın bugünü tarihle hesaplaşmaya varan harareti yüksek hareket. Öyle bir kırılmadayız ki Batı’nın gerçekten de en kötü yanlarını almışız. Yönetenlerin Batı’sı Napalm bombaları, McCarthy yargılamaları, cadı kazanları, engizisyon, Orban, Hitler, Mussolini… Yönetenlerin sol namına aldığı bile Batı’nın en rezil en kepaze solu. Oysa bir de bizim Batımız var. Biz ona ”insanlık” yahut ”medeniyet” diyoruz. O medeniyetin ışıkları Goethe’nin kaleminden, Mozart’ın aryalarından, Russell’ın akıl yürütmelerinden bize ulaşıyor. Işığa bakalım. Medeniyetin ışığına… Yoksa gündemin kapkara bulutları Güneş’in ışığını perdelemeye devam edecek.

Ne diyordu bugünün iktidar ortağı: ”Sen Doğmana Bak Güzel Gün”. Evet, Güneş yeniden doğacak. Az kaldı. Geliyor gelmekte olan!

Bunları da sevebilirsiniz