Dünyada gün geçtikçe önemi artan münazara maçları Türkiye’de yeterince ciddi bir biçimde ele alınmıyor. Bu alanda kılavuz niteliğinde yazılmış bir avuç metni de saymazsak neredeyse hiç ürün yok. Bu kılavuzların yazarlarının başında Engin Arıkan geliyor. Münazara Notları adlı çalışmasının dışında münazara konusunda doğrudan kılavuz olarak değerlendirilebilecek bir eser neredeyse yok.
Arıkan’ın yazdığı bu eser, esasen münazara maçlarına odaklanmış görünüyor. Münazaranın olmazsa olmazlarından eleştirel düşünme ve eleştirel düşünmenin münazarada kullanımı üzerine, neredeyse değil, tek bir kaynağa rastlanmıyor.
Demokratik bir toplumun inşasında, bireylerin tartışma becerisinin, herhangi bir mesaj karşısında eleştirel (salt olumsuz değil) bir tavır takınabilmelerinin sağlanmasında münazara turnuvalarının çok önemli bir etkisi vardır. Radikal, yıkıcı, hatta provokatif mesajların bireyin gelişimi sırasında sağduyulu bir şekilde ve özgürce ele alınması, eleştirel düşüncenin süzgecinden geçilmesi, bireyler üzerinde adeta bir aşı etkisi görmektedir. Bu türden mesajlarla eleştirel düşünce araçlarına sahip olmaksızın karşılaşan bireyler, kolaylıkla aldatılabilmekte, manipülasyona açık hale gelmektedir.
Dahası, en haklı iddiaları bile özensizce dile getirmenin olumsuz sonuçlarından kurtulmanın da yolu eleştirel düşüncenin öğretilmesinden geçmektedir. Düzgün bir argümantasyon çerçevesinde ele alınmamış kimi doğru iddialar, kolaylıkla itibarsızlaştırılabilmektedir. Bunun sonucu olarak, bu iddianın alternatifi olarak görünen ve esasında yanlış olan bir iddia tek doğru seçenek gibi gösterilebilmektedir. Bu ikna numaralarına aldanmamanın yolu da yine eleştirel düşünme araçlarının içselleştirilmesinden geçmektedir.
Eleştirel düşünme araçlarının ve bir tavır olarak eleştirel düşünmenin bireylere aktarılmasında belki de en etkili yol (eleştirel düşünmenin öğretim programımıza yedirilmesi dışında) bireylerin münazara turnuvaların hazırlanmasından ve bu turnuvaların nitelikli bir biçimde yaygınlaştırılmasından geçmektedir. Ne var ki, yeterince bilimsel ve eğitsel kaynak bulunmaması bu konuda yetişmiş elemanın bulunmaması veya yetişmiş kişilerin bu alana yönelmemesi ile birleşince, söz konusu turnuvaların niteliği kuşkulu bir hal almaktadır. Münazara yerine cedel hâkim olmaktadır. Cedeli kısaca tanımlamak gerekirse, Türk Diyanet Vakfı tarafından yayımlanmış İslam Ansiklopedisi’ne bakmak yararlı olacaktır: “Meşhur olan veya doğruluğu herkes tarafından kabul edilen önermelere dayanan kıyas; tartışmada rakibi susturma yöntemi anlamında kullanılan mantık, felsefe ve kelâm terimi”. Bu tanımdaki esas öge, “tartışmada rakibi susturma yöntemi” anlamıdır.
Cedelin, münazaradaki baskınlığının tek nedeni ülkemizdeki eksiklik değildir kuşkusuz. Dünyada hâkim münazara anlayışı ne yazık ki cedel olarak belirmektedir. Bunun nedeni ise kanımca açıktır: Münazara ve eleştirel düşünme öğretimi 1950’lerden sonra özellikle ABD’de kaynaklı olarak yaygınlaştı. ABD’de ise özellikle hukuk eğitiminin ve sisteminin bir parçası olarak öne çıkan eleştirel düşünme öğretimi ve münazara geleneği, ABD’nin hukuk ve demokrasi anlayışından beslendi. ABD’de ikna edilmesi gereken bir jüri ve alt edilmesi gereken bir rakip (karşı tarafın avukatı) bulunduğundan, münazaranın esası kitleleri ikna etme ve rakibi etkisiz kılma biçimini aldı ya da en azından bu biçime yönelmeye doğal bir eğilimi bünyesinde barındırdı.
ABD hukuk sisteminde, avukat, Türkiye’deki gibi yargının bir ögesi değildir. Türkiye’de avukat, savcı ve hâkim hep birlikte veya özel hukukta avukatlar ve hâkim maddi gerçeğin açığa çıkarılması için çalışmaktadır. Maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve nesnelliğe odaklanma, bizim de dâhil olduğumuz Kıta Avrupası hukuk sisteminin karakteridir. Elbette, bu hukuk sisteminin vaatlerini hayata geçirip geçirmediği tartışma konusudur. Ancak, bu sistemde neyin erdem olarak görüldüğü açıktır: Maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve öznel değerlendirmelerden olabildiğince kaçınmak.
Dahası, ABD’nin dinsel dokusunu belirleyen ögelerden biri olan protestan ilahiyat geleneği ve Almanya ve İngiltere’den ödünç alınan eğitim-öğretim anlayışının bir parçası olan, metin yorumlama, dinsel veya etik önermeleri gerekçelendirme ve ezoterik metinleri açığa çıkarma gibi konuların önem arz etmesi sonucu olarak tartışma kültürünün ve eleştirel düşünme araçlarının gelişimi kaçınılmazdır. Geçmişte bizde de tefsir çalışmaları kelâm nedeniyle mantığın metin yorumlamasında etkin bir şekilde kullanıldığı söylense bile, metnin analitik bir yorumundan çok, çağrışımlar üzerinden anlamlandırılmasının daha geniş yer tuttuğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Bizdeki din anlayışı ve didaktik eğitim-öğretim anlayışı sonucunda, metinlerin mantıksal bir çözümlemeye tabi tutulmasındansa, kabul edilen dogmalara halel getirmeksizin bu dogmaların ifade edildiği dilsel yapıları metaforlarla ve çağrışımlarla betimleme “özgürlüğü” daha önemli bir yer tutmuş görünüyor. Bunun sonucu olarak öznelliğin etkisi, doğruluğu kabul edilmiş, “nesnel” dogmaların anlamlandırılmasıyla sınırlı olarak yorumlanmıştır. Oysa ABD’nin başını çektiği Anglo-Amerikan düşün dünyasında öznellik, özellikle de birbiriyle çarpışan öznellikler gerçeğin ortaya çıkarılmasının bir zemini olarak görülmüş ve öznellik dışı nesnellik anlayışları zamanla yıkılmıştır. Bu düşünce hattının bir ucu, bilimi ve bilimsel nesnelliği salt birer anlatıya indirgeyen postmodern akıl tutulmasına varırken diğer ucu tek yol gösterici olarak bilim ve akılı gören ve öznel duygu ve düşünceler dâhil her şeyi, her kutsalı tartışmaya açan yeni aydınlanmacı eğilimler olarak belirmektedir.
Bu bağlamda, başta bilimin yaptığı, gerçekliğe dair tartışmaları, ortada akıl ve mantık dışında hiçbir hâkimin bulunmadığı bir mahkemede, farklı görüşteki kişilerin olgular, spekülasyonlar ve mantık üzerinden iddialarını öne sürdükleri ve karşı tarafın iddialarını çürütmeye çalıştıkları bir kurgu olarak düşünmek mümkün olacaktır. Böyle olunca, gerçekliğin ortaya çıkarılması ve yanılgılardan kurtarılması için cedelden kaçınmak, onun yerine tarafların birbirini anlaması ve gerçeği ortaya çıkartmak için karşı tarafın iddialarına karşı olduğu denli kendi iddialarına karşı da eleştirel bir tavır takınmaktan çekinmeyen bir münazara gereklidir. Ama bunun için, öncelikle, benimsenen düşünce ile bu düşünceyi benimseyen kişi arasında bir mesafenin kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde, kişinin, düşüncesiyle kendisini özdeş tutması söz konusu olacak ve salt kişiliğin korunması ve yeniden tesis edilmesi için yanlışlığı kolaylıkla ortaya çıkabilecek görüşlerin inadına savunulmasından kaçılamayacaktır. Egoların yerine düşüncelerin çarpışması için kişiyle düşünce arasında bu tür bir mesafenin kurulması şarttır. Ancak, bu sayede yeni olgular ve tartışmalar eşliğinde görüşlerini gözden geçirip sağlamlaştıran veya çürük görüşlerini terk edip sağlam görüşleri benimseyen ve bunu yapmaktan çekinmeyen özgür insanlar yetişebilecek ve özgür bir tartışma ortamı yaratılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Münazara, Eleştirel Düşünme, Mantık, Cedel