Çoğu zaman neyin yanlış neyin doğru olduğu aşikârdır. Hırsızlık, adam öldürme, adam yaralama, işkence, gasp, dedikodu, yalan söylemek, iftira, taciz, tecavüz, görevi kötüye kullanma vb. kötü olduğu açıktır. Bunların yanlış veya kötü olduğunun bilinmesine, bilinen tüm dinlerin ve değer sistemlerinin bunlara karşı vaazda bulunmasına ve dahası bunlardan bazılarının sonsuza dek ruha işkence edileceği bir yer olan cehennem tehdidinde bulunmasına karşın insanların bu “günah”lara bulaşmasının önüne geçilememiştir. Herkesin yanlış bulduğunu çoğu insan neden yapar?
Dinsel öğütler, gelenek vb. ahlaki açıdan keskin (ama kimi zaman belirsiz) ayrımlar yapsalar da ahlaka uygun hareket etmeyi sağlayacak araçları mensuplarına aktaramamışlardır. Muhtemelen, bu araçlara kendileri de sahip değillerdi. Önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz üzere, son 100 yılda ama özellikle son 40 yılda elde edilen bulgulardan önce insanlık bu konudaki cehaletini büyük ölçüde korumaktaydı.
Ahlaki seçimler yapmak ve bunlara uygun hareket etmek için güç gerekiyor. Güç derken sadece kişideki “irade” denen güçten söz etmiyoruz. Kimi zaman toplumsal güçler de gerekiyor. Çünkü sigaranın ve türlü uyuşturucuların satıldığı, uyuşuk yaşam biçimlerinin övüldüğü, insanı uyuşturan etkinliklerin reklamlarının yapıldığı ve inanışların pompalandığı bir ortamda, kişinin tek başına mücadelesinde ciddi gedikler açılmış demektir. İradesi sakatlanmış kişilerin, bir de berbat bir eğitim sürecinden geçtiği düşünülürse, felsefenin (aslında insanın tüm bilme etkinliğinin) ilksel ve muhtemelen sonsal hedefi olan “kendini tanıma” (aynı zamanda da haddini bilme) işi suya düştüğünden, kendi davranışlarına yön verecek araçlara hiç sahip olamadığı açıktır. Dolayısıyla, ahlaki olarak “doğru” bulduğumuz davranışların hayata geçirilmesi için bireysel güce ihtiyacımız olduğundan çok daha fazla toplumsal güce ihtiyaç duymaktayız.
Bu sürecin olmazsa olmaz öğesi olan akılın bireysel ve toplumsal görünümleri bulunmaktadır. Bireysel görünümü, kişinin kendi aklını ve bilgi edinme becerilerini kullanabilmesinde yatmaktadır. Toplumsal görünümü ise halkın haber alma araçlarının yaygınlığı ve doğruluğu ile birlikte temel eğitimin niteliğinde yatmaktadır.
Ödül, Ceza ve Eğitim Sistemi
Ödül ve ceza öğelerini bireysel sınırlar içerisinde uygulamak da irade gerektireceği için onların uygulanmasını bireysel sınırlar içerisindeki çözümlere odaklandığımızda ele almaya çalışacağız. O nedenle bu yazı çerçevesini toplumsal çözümlerle sınırlı tutacağız.
Cezanın eğitsel bir amaçla kullanımı çok eskilere gitmekte ve değişik görünümler almaktadır. Ele aldığımız somut sorunlar özelinde ceza, idari yaptırımlar ve cezai yaptırımlar başlıkları altında ele alınabilecek türden hukuki cezalara ek olarak, ailede, okulda uygulanabilecek diğer ceza türlerini de kapsamalıdır. Ceza bireyin toplumsal yaşamının tüm uğraklarında kullanılabilir. Toplumun bugüne dek gelmiş alışkanlıklarını, emperyalizmin dayattığı yaşam tarzının beraberinde getirdiği olumsuz davranışları ve insanlığın kadim suçlarına başvurma eğilimini köreltmede cezalar yukarıda değindiğimiz türden geniş bir anlamda ele alınıp uygulanmalıdır. En başta caydırıcı olma özelliğiyle gündeme gelen cezaların, ibret olma özelliği daha çok dikkate alınmalıdır. İbretlik cezalar, modern hukukun gerekleri dikkate alınarak inceltilmeli ve ülkenin ihtiyaçlarına göre yeniden belirlenmelidir. Cezaya başvurulabilmesi için adil yargılamanın, ispat araçlarına erişimin, hukuki araçlara ilişkin bilgiye erişimin mağdurların lehine kolaylaşması, artması gerekmektedir.
Yukarıda değindiğimiz mağdur lehine kolaylaşma ve artma sağlandığı durumlarda, Türkiye’nin somut sorunları arasında cezai ve idari yaptırımlara başvurarak çözülebilecek sorunlar özetle şunlardır:
Dini örgütlenmenin tüm toplumsal kurumları ele geçirmesi
Tecavüz ve taciz vakalarındaki artış
Görevi kötüye kullanma suçlarının artışı ve yaygınlaşması
Kayırmanın ve nepotizmin artması
Kadına ve çocuğa şiddette arış
Bilgi edinme hakkının uygulanamaması
6. madde en kolayı olarak görünmektedir. Bilgi edinme hakkının kullanımında bireye fiziksel olarak engel olan, zorluk çıkaran, aleniliği ortadan kaldıran kurum ve kişilere idari ve cezai yaptırımlar kesinkes uygulanmalıdır. Burada tüketicinin, işçinin, öğrencinin, yurttaşın, sırasıyla tacire, patrona ve devlete, eğitim kurumlarına ve devlete önceliği olmalıdır. Bireyin her türlü bilgisine sahip olabilen şirketler, tüm idari bilgilerini aleni hale getirmeliler. Hizmet alan ve hizmet veren arası yapılan sözleşmelerin belirlenmesinde tüketici haklarını savunan kurum ve kuruluşlar söz sahibi olmalı, onların onaylamadığı sözleşmeler ve sözleşme maddeleri, fiilen de iki taraf arasında bilgi asimetrisine, haksız kazanca, bilgi edinme hakkının korunamamasına, fahiş veya gabine yol açıyorsa hükümsüz kılınmalıdır. Buna rağmen bu sözleşmeyi düzenleyenler veya hükümsüz kılındıktan sonra eski sözleşmeleri uygulayanlar maddi ve manevi tazminatın yanı sıra cezai yaptırımla karşılaşmalıdır. Aynı suçu birden fazla işlemesi durumunda ticari ruhsatı kaldırılmalıdır. Bu suçların sağlık, eğitim, haberleşme ve bankacılık alanlarında işlenmesi durumunda ilk suçla birlikte ticari ruhsat kaldırılmalı ve sorumlulara cezai yaptırım uygulanmalıdır.
Nepotizmle savaş için kamu görevini kötüye kullanan veya özel işletmelerde dahi iş alımlarında, fiyat belirlemede işletme çıkarlarına açıkça aykırı davranan kişiler hakkında şikayete bağlı olmaksızın cezai yaptırımın yolu açılabilmelidir. Özel işletme demek keyfi işletme demek değildir.
Türkiye’de maddi ve manevi tazminat davalarında, zenginleşmenin olmasını engelleyen yasal düzenlemeler kaldırılmalı, aynı ABD’deki gibi yüklü tazminat davaları açılabilmelidir. Böylelikle şirketler ve devlet kurumları, hukuka aykırı fiilleri nedeniyle ağır tazminatlarla karşılaşabilmelidir. Devlete ödetilecek tazminatlarda, tazminata hükmedilmesinin gerekçesi olan davranış görevi kötüye kullanan kişinin bir haksız fiiliyle doğmuşsa tazminat doğrudan ona ödettirilmelidir. Ödeyememesi durumunda kendisine cezai yaptırım uygulanmalıdır.
5. madde için kadına ve çocuğa şiddeti açıkça öven, şiddetin dehşetini küçümseyen, şiddete başvuranı öven, ona destek olan, azmettiren vb. kişi ve kurumlar cezai ve idari yaptırıma tabi tutulmalıdır. Kadına ve çocuğa şiddet suçlarında, şikayete bağlılık tamamıyla kaldırılmalıdır. Mağdur şikayetçi olmasa bile cezai yaptırım uygulanmalı, tanıkların başvuruları dahi geçerli kılınmalıdır. Şiddete başvuranın eş olması durumunda da aynı ilke geçerli olmalıdır.
3. ve 4. madde için yukarıda anılan düzenleme ilkelerine ek olarak, görevi kötüye kullandığı saptanmış ve hüküm giymiş veya idari bir yaptırım uygulanmış kişi, memuriyetten veya özel işletmenin yöneticiliğinden hayatının sonuna kadar çıkarılmalıdır. Bir daha geri dönüş hakkı olmamalıdır. Bu suç, kolluk kuvvetlerinde, devletin yüksek organlarında, kamu güvenliği açısından riskli sektörlerde faaliyet yürüten şirketlerde çalışan kişiler tarafından işlendiyse, bu kişiler hakkında ağır nitelikte cezai yaptırım da uygulanmalıdır.
2. maddede şu an uygulanması gereken ve yukarıda anılan ilkeler ve düzenlemeler dışında, bu suçların failleri aldıkları veya alacakları cezalara ek olarak zorunlu kamu hizmetine zorlanmalıdırlar.
1. madde için dini örgütlenmelerin başı olan kişiler müebbet hapse, müritleri de yasalarda tanımlanmış suçlarına uygun cezalar dışında, zorunlu kamu hizmetine zorlanmalıdırlar.
Ödül Sistemi
Teşvik edilen davranışlar için ödül araçları para teşviki, lojman teşviki ve yükselme teşviki uygulanmalıdır. İşe alınan yurttaşlara karine olarak ödül uygulanmalı ve ödüle uygun davranmamaları durumunda ödül kendilerinden alınmalıdır. Ödüllerin belirlenmesinde ihtiyaç değil imkanlar esas alınmalıdır. Yurttaşın bireysel gelişimi için tüketim maddelerinin fiyatlarında yapılacak indirimlerle o maddelerin tüketimi teşvik edilmelidir.
Tedbirler
Bireylerin haksızlığa uğramalarının önüne geçmek için tedbirler alınmalıdır. Toplu taşıma kullanımı arttırılmalı ve kişisel araç kullanımı işe gidiş geliş saatlerini de kapsayacak şekilde mesai saatleri süresince azaltılmalıdır. Bu süreçte yoğun trafik sıkışıklığı öfke kontrolsüzlüğüne, yaşamın niteliğinin düşmesine, israfa ve güvenlik sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle bu saatlerde toplu taşıma kullanımının önü açılmalıdır.
Yurttaşların kredi borçlarıyla terbiye edilmesi ve yüksek vergilerle soyulması son bulmalıdır. Bunun yerine yurttaşlar kamunun olanaklarıyla ihtiyaçlarını giderebilmelidir. Bu sayede gelecek korkusu azalacak, yurttaşlar ve üretimin üzerindeki stres kalkacak ve bireyin üretkenliği arttırılacaktır.
Gece geç saatlerde gezecek devriyeler arttırılmalı, sokaklar aydınlatılmalıdır. Ülkede her an her yerden yurttaşlar kolluk kuvvetlerine ulaşabilmelidir. Acil durumlarda kolluk kuvvetlerinin gecikmesi, onlara ulaşılamaması zorunlu doğal afetler ve terör saldırıları dışında gerçekleşmişse sorumlular ağır bir biçimde cezalandırılmalıdır.
Meşru müdafaanın sınırları genişletilmelidir. Orantılılık ilkesi kişiliğe ve özel mülke yönelen saldırılar söz konusu olduğunda kaldırılmalıdır. Özel mülke ve kişiliğe kasteden saldırganlara karşı girişilen meşru müdafaanın sınırları, meşru müdafaayı gerektiren hallerde tamamıyla kaldırılmalıdır. Kişiliğe ve özel mülke saldıranın devletin kolluk kuvvetleri olduğunda, özellikle de silahlılarsa en ağır şekilde cezalandırılmalıdırlar.
Halkın haber alma hakkını engelleyen veya gerekli bilgileri kamuoyuyla paylaşmayan kurumlar ve kuruluşlardan bilgi edinmek için yasal sınırları aşanlar, elde ettikleri bilgi nedeniyle cezalandırmadan muaf tutulmalıdırlar.
Özgür, huzurlu ve güçlü bir devlet istiyorsak toplumsal ölçekte bu ilkelerin ruhuna uygun düzenlemelere ihtiyacımız vardır.
Bir dahaki yazımızda, bu yazı dizisinin odak noktası olan bireysel ve grup ölçeğindeki çözümlere odaklanacağız.